21.03.2021 - 00:03 | Son Güncellenme:
"Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak, unutma aynı gökyüzü altında bir direniştir yaşamak." Nâzım Hikmet
"İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın kalmaz. Ve unutma ki, insanlığın sevgi konusunda yüzyıllardır öğrenebildiği bir kumsaldaki kum taneciği bile değildir.” (Alıntı - K. Sentos Tapınağı’ndan bir duvar yazısı)
Karataş Ortaokulu’nda sınıf numaram 128. İzak Atas 102, Eli Bencuya 105, Aron Taranto 119... Numaralar yer değiştirebilir. Uzun yıllar kaldı geride. İsimler doğru. Çalışkandılar, yardımseverdiler, arkadaştılar. Okul bitti, sonra bir daha görmedik birbirimizi. Denk gelmedi. Üç yıl kısa bir süre, ama o süreçte iz bıraktı dostlukları.
Ticaret Lisesi’nde numaram 582. Jak Ürek can dostum. Numarasını unuttum. Ortaokulu Saint Joseph’te tamamladı Jak. Sınıfımız yabancı dilde, Fransızca. O da Fransızcada çok iyi. O olmasaydı ne yapardım ben? Futbol sevdalısıydı. Okul takımında birlikte oynadık. Formamız sarı lacivertti. Oysa Jak, hasta Göztepeliydi. Lise bitti, o üniversiteyi okumadı. İş yaşamına yöneldi genç yaşta. İzmirspor’da oynamaya başladığımda sevgili arkadaşım çıktı Göztepe tribünlerine, bana giydirmeye başladı. Sorun değildi. Maçtan sonra buluşup hayatı sürdürüyorduk birlikte. Erken yitirdim. Jak’ı çok özlüyorum. Livio Corsni, sınıfın ikinci Saint Joseph’lisiydi. Numaralarımız birbirine yakındı. Sözlü sınavlarda birlikte kalkardık kara tahtanın önüne. Sözlüde bile kopyaya zorlardım onu. Beyefendi bir çocuktu. Benim fırlamalarımın yorgunluğunu epey taşıdı. Lise bitti, onu da bir daha hiç göremedim.
Andre Ketoğlu-Malkara 15. Topçu Taburu Kantin yedek subayı idi. Benden 6 ay kıdemli. İlk tanışmada sevdik birbirimizi. İstanbul Mevlanakapılıydı Andre. Babasının evleriyle bitişik, minik bir bakkal dükkânı vardı. Hafta sonları garnizonu terk etmek yasaktı. İstanbulspor’da oynuyordum. Komutanların hoşgörüsüyle gidiyordum maçlara, Andre’yle birlikte. Onun da gerekçesi, kantinin eksik malzemelerini tamamlamaktı. Maçlardan sonra çıkışta beklerdi beni. Önce birlikte evlerine giderdik. Sevgili annesinin, tadına doyum olmaz sofrasında demlenip ardından Topkapı’dan otobüsle düşerdik Malkara yollarına. Tam 6 ay unutamadığım hafta sonları... Askerlik bitti. Sivilleri giydik, Boğaz’da oturduk bir akşam Andre’yle birlikte. Bir süre sonra İzmir’e döndüm. Tembelliğimden mi, yaşamın akışından mı, her birimiz savrulduk bir yerlere. Unutmak, unutulmak değil bu. Yaşam kavgası çekiyor kendine insanı. Dağılıyor, kendinden başkasını göremiyorsun aynada.
Gabriel Garcia Marquez’in ‘Kolera Günlerinde Aşk’ı gibi, içinden geçtiğimiz şu salgın günlerinde telefon defterimin sayfalarını hikâye okur gibi çeviriyorum. Aslında aradığım, ‘Nasılsın?’ diyebileceğim bir soluk. Defterin sayfaları da dolu dolu. Ellerimde tutuyor, kokluyorum. İçimi yakan, eksilen dostluklar, hayatlar. Anılar duruyor. Anımsadıkça da dağılıyorum.
Bir küçük çocuk başını kaldırıp
Bir yıldıza baktı ve ağlamaya başladı.
Yıldız ona ‘Neden ağlıyorsun çocuğum?’ dedi
Çocuk ona ‘O kadar uzaktasın ki hiçbir zaman sana dokunamayacağım’ dedi. Ve yıldız yanıtladı çocuğu ‘Zaten yüreğinde olmasaydım sen beni göremezdin ki.’
Esen kalın. İyi pazarlar.
Nergis çiçeği
Gözlerinizle dinliyorsunuz siz. Bir öykü anlatmak istiyorum bu nedenle: Bir nergis çiçeği ölmüş. Çayırdaki çiçekler ırmaktan birkaç damla su istemişler ona gözyaşı dökmek için. ‘Bendeki tüm su damlaları olsa nergis için dökeceğim yaşlara yetmez. Onu çok severdim’ demiş ırmak. ‘Nergisi kim sevmezdi? O kadar güzeldi ki’ diye yanıt vermiş çayırdaki çiçekler. ‘Gerçekten güzel miydi?’ diye sorunca ırmak, ‘Senden iyi kim bilebilir bunu? Kıyında eğilip suyunda kendi güzelliğine bakardı her gün’ demişler. Irmağın yanıtı şöyle olmuş: ‘Onu sevmemin nedeni, bana eğilip baktığında suyumun yansımasını görmemdi gözlerinde...’ Gözlerinizle dinliyorsunuz siz. Bir öykü anlatmak istiyorum bu nedenle: Bir nergis çiçeği ölmüş. Çayırdaki çiçekler ırmaktan birkaç damla su istemişler ona gözyaşı dökmek için. ‘Bendeki tüm su damlaları olsa nergis için dökeceğim yaşlara yetmez. Onu çok severdim’ demiş ırmak. ‘Nergisi kim sevmezdi? O kadar güzeldi ki’ diye yanıt vermiş çayırdaki çiçekler. ‘Gerçekten güzel miydi?’ diye sorunca ırmak, ‘Senden iyi kim bilebilir bunu? Kıyında eğilip suyunda kendi güzelliğine bakardı her gün’ demişler. Irmağın yanıtı şöyle olmuş: ‘Onu sevmemin nedeni, bana eğilip baktığında suyumun yansımasını görmemdi gözlerinde...’ (Oscar Wilde)
Ne demişler?
Öğrenciliğim yoktur. Kopya çekerken öğrenenlerdenim.Öğrenciliğim yoktur. Kopya çekerken öğrenenlerdenim. Kaşif Töre
Acın sonsuz olduğunda, dünyanın kararmasını isteyecek olduğunda, yağmurdan sonra parıldayan yeşilliği, bir çocuğun uykudan uyanışını düşün! Ömer Hayyam
Dil bakımından zengin bir çevre ‘oksijen’ gibidir. Ondan yeterince alamayan bir insanı görene kadar değerini anlamazsınız. Nim Tottenham
Sakın ha!
“İyi yürekli mi, akıllı mı, yanaş korkma. Nobran mı, yetersiz mi, kaç bucak bucak. Akıllı insan zehir sunsa al iç. Nobran baş şerbeti uzatsa sakın ha!” Ömer Hayyam