EgeNeferlerin ayaklarını öptüler

Neferlerin ayaklarını öptüler

12.09.2011 - 02:30 | Son Güncellenme:

Ondokuz gün yemeden içmeden at sürerek İzmir’e gelen neferleri halk görülmemiş bir coşkuyla karşılıyordu. Atları de öpüyor neferlere minnetini haykırarak anlatıyorlardı

Neferlerin ayaklarını öptüler

Kadifekale’de gördüğüm manzara şöyleydi; şanlı ve halaskar ordumuzun pişdarlarından iki suvari neferi hayvan üstünde mızraklarıyla ‘Dönertaş’ sebilinin önünde ve etrafı yoklar bir vaziyette duruyorlardı. Halk coşkun tezahürat yaparak etraflarını sarmıştı. Bakışlar vakur fakat çok yorgun, hayvanları da öyle. Bunlar Kadifekale’ye Türk bayrağını dikmek vazifesi ile vazifelendirilmiş. Fakat ne yol biliyorlar ne de yanlarında Türk bayrağı vardı.

Hayvanlar bitap haldeydi
Yalnız onlarda değil, orada biriken halkta da yoktu. Çünkü üç sene düşman işgali altında inleyen halkta Türk bayrağı mı kalırdı? Ben bu karşılaşmada şahit olduğum ve hiç unutamayacağım bir yiğitlik ve asalet tablosunu kısaca tasvir edeceğim.
İki süvari, biri Afyonkarahisarlı; kara sakallı yağız bir babayiğit, diğeri genç, çevik ve her an etrafını kollayan meraklı, dinç ve Menemenli bir delikanlı. Sakallı olanın ismini soruyoruz, ‘Sadık’ diyor. Gence soruyoruz, Halil diye vakurane cevap veriyor. Hayvanlar 19 gün durmaksızın yürüyüşten bitap. Halk hem neferlerin hem hayvanların ayaklarına kapanıp öpüp ağlıyorlar. Sokakları dolduran erkek, kadın, çocuk, ihtiyar ve genciler bu kurtarıcı kahramanların etrafını almış, hürmet ve sadakat ve minnet hislerini ifade ediyorlar.
On dokuz gün fasılasız istirahatsız, yemeden içmeden İzmir’i kurtarmak için GAZİ den aldıkları “Ordular! Hedefiniz Akdeniz, İleri!” emrini vaktinde yerine getirmekten adeta memnun görünüyorlardı. Herkes onları bağrına basmak, şükran borcunu ödemek için can atıyordu. Bu arada debbağ esnafından Mehmet Efendi namındaki vatandaş süvarilerin ayaklarında paramparça olmuş ve ayaklarına yapışmış ayakkabılarını götürüp o civarda kapalı bulunan ve bir Ermeni’ye ait olan bir kunduracı dükkânını açtırarak bu süvarilere birer çift yeni ayakkabı veriyordu.

Arkadaş, vazifemiz bitmedi
Genç Menemenli bu vaziyeti görünce atını mahmuzlayıp arkadaşına yaklaşıyor, ciddi ve vakur bir tavırla “Arkadaş! Vazifemiz henüz bitmedi; bir çift ayakkabı için gazamızı kirletmeyelim” diyor.
Menemenli genç süvarinin bu sözleri orada bulunan şuurlu vatandaşlara o kadar tesir etti ki hepimizin gözleri yaşardı. Bu jest çok asildi, demek askerlerimiz bu defa olsun ne için harp ettiğini anlamıştı. Evet, vazifeleri henüz son bulmamıştı. Zira bunlar ordunun pişdarlarıydı.
Memlekette senelerce devam eden düşman işgali ve bunun korkusu Türk bayrağı bulmak, saklamak imkânsızdı. Yalnız Hisar Camii’nin minaresinde öğle, akşam ve ikindi ezanı okunurken ufak kıta da bir Türk sancağının keşidesine müsaade vermişlerdi. Ezan biter bitmez bayrak indirilirdi. Bayrak hasreti kadar vatandaşa tesir eden bir şey yoktur. Hele biz Türklere. Bu düşünce ile vaktiyle saklamaya muvaffak olduğum bu şanlı Türk bayrağı şimdi İzmir’e giren ordumuza lazım olacaktı. İzmir’e ilk giren süvariler fetih ve zafer alameti olmak üzere behemehal bir Türk bayrağını şehrin belli başlı yerlerine mesela hükümet konağına, kışlaya çekeceklerdi. İşte o gün Basmane istasyonu yoluyla Tilkilik meydanına gelen iki süvari aldıkları emir üzerine Kadifekale’ye de çıkıp bir Türk bayrağı dikmek istediler. O sırada ben de bu süvarilerin yanındaydım.

Üç yıl saklanan bayrak
Hemen evin yolunu tuttum. Kayınbiraderimi koşturdum. Ben de arkasından gidip sandığı açtım ve 3 seneden beri büyük özenle sakladığım Türk bayraklarından bir tanesini çocuğa verip Türk süvarilerine yetiştirdim. Kadifekalesine bayrağı merasimle çektiler. Artık emelim ve düşüncem gerçekleşmişti. O sırada Türklerin evinde Türk bayrağı bulmak imkânsızdı. Uğrunda binlerce vatandaş ve dindaşın can verdiği bu şanlı Türk bayrağı senelerce o kalenin en yüksek burcunda şerefle dalgalandı.


Onlar İzmirli cesur yüreklerdi

Mustafa Kemal’in önderliğinde 1919 yılında başlayan ulusal bağımsızlık savaşının belki de en önemli aşaması “bir avuç Türk’ün yaşadığı ata yurdunu” işgal eden Yunanlılara ve onların siyasi destekçisi olan İtilaf Devletlerine karşı verildi. Sadece askeri alanda değil, aynı zamanda siyasi alanda da yürütülen ve başlangıcından beri olumlu sonuçların alındığı bu mücadelenin hiç kuşkusuz en önemli dönüm noktalarından birisi de askeri mücadelenin başladığı ve bittiği yer olan İzmir’di. 15 Mayıs 1919’da İtilaf devletlerinin desteğiyle İzmir’i İşgal eden Yunan birlikleri, işgali takip eden günlerde başta İzmir olmak üzere Ege Bölgesi’nde kalıcı tahribatlarda bulundu. Güzel İzmir 15 Mayıs 1919’ dan sonra Yunan işgalinin izlerini her geçen gün daha yoğun yaşadı.

Sessiz kahramanlar
Ama İzmir’in işgalinden itibaren ve işgal süresince organize bir şekilde çalışan asker ve sivil üyelerden oluşan bir grup bu mücadelenin başarıyla sonuçlanmasında önemli roller oynadılar. 15 Mayıs 1919’da “Kara Güne” tanıklık eden bu kahramanlar 9 Eylül 1922 de “Ak Güne” şahitlik ettiler. Özveriyle, kanlarıyla mücadele eden bu ekibin kimi üyeleri Hasan Tahsin örneğinde olduğu“İlk kurşunu” atarak şehit olurken kimi üyeleri de gümrük memuru Fadıl Bey örneğinde olduğu gibi “Dokuzeylül “ soyadını aldılar.
Bir çoğu 9 Eylül 1922’ye tanıklık bile edemediler. Kurtuluşun İzmir’deki bu “sessiz kahramanları” arkalarında büyük yeni Türkiye Cumhuriyet’in kuruluşuna emek veren nice adsız kahramanlar gibi köşelerine çekildiler. İzmir işgal edilmeden önce özel bir görevle gelen Hasan Tahsin ve arkadaşları tarafından temeli atılan bu örgütlenme işgali takip eden günlerde hızla örgütlendi. İşgal süresince İzmir’de güçlü bir yer altı teşkilatlanmasına sahip olan bu örgütlenme askerler, gazeteciler, gümrük memurları, din adamaları gibi geniş yelpazedeki asker ve sivillerden oluşmaktaydı. Bu teşkilatın görev alanı sadece İzmir’le sınırlı olmayıp tüm Yunan işgal bölgesini içine almaktaydı.

Fadıl Bey’e Dokuzeylül soyadı
Topladıklar bilgiler düzenli olarak Ankara’ya iletiliyordu. Nitekim Milli Mücadelede askeri aşamanın önemli dönüm noktasını teşkil eden Sakarya Savaşı’nın kazanılmasında, İzmir’deki bu örgütlenmenin en önemli elamanlarından birisi olan İzmir Belediye Başkanı Hacı Hasan Paşa’nın yeğeni Mümin Bey’in İzmir’deki Yunan Karargâhından ve tanıdığı Yunan subaylardan aldığı ve Ankara’ya gönderdiği bilgilerin çok büyük yararı oldu.
İşgal süresince Rahmetullah Efendi’nin Yunan İşgal Kuvvetleriyle yürüttüğü temaslardaki tercümanlık görevini ise Fadıl Bey (1890-1970) üstlenmişti. Çanakkale cephesindeki başarılı çalışmalarından sonra İzmir’e gelen Fadıl Bey, İzmir Gümrük teşkilatının bir çalışanı olarak önemli haber alma görevlerini yerine getirdi. Fadıl Bey aynı zamanda mütareke İzmir’inin çok önemli kahramanlarından Müftü Rahmettulah Efendi’nin tercümanlığı görevini üstlenmişti. Bu sayede elde ettiği bilgileri düzenli olarak Ankara’ya iletti. Bazı bölümleri ilk defa yayınlananan bu hatıralar mütareke İzmir’inin sessiz kahramanlarının yazılmayan tarihi gibidir.“ İzmir’in Kara Gününe Tanıklık Ak Gününe Şahitlik” eden anıların yazarı Fadıl Bey Kurtuluştan sonra “Dokuzeylül” soyadını aldı.

Doç. Dr. Ahmet MehmetefendiOğlu tarafından kaleme alınan Fadıl Dokuzeylül’ün anıları İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı tarafından önümüzdeki günlerde yayınlanacaktır.
Doç. Dr. Ahmet MehmetefendiOğlu tarafından kaleme alınan Fadıl Dokuzeylül’ün anıları İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı tarafından önümüzdeki günlerde yayınlanacaktır.


Yarın: KORDON’DA NAL SESLERİ