12.09.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
Siyasi tarihi savaşlarla harmanlanmış olan Türk tarihinde bir savaş ilk defa devrimci sonuçlar yaratmıştı: "Kurtuluş ve Kuruluş." Çok önemli bu iki kavram iç içe geçmiş, "kurtuluş için savaşılırken, kuruluş da hayata geçmişti." Kurtuluş ve kuruluş Türk devrimini en iyi tanımlayan iki sözcüktür. Kurtuluş, emperyalist işgale karşı "tam bağımsızlığı" sağlamak için verilen savaşımdı. Kuruluş ise Osmanlı hanedanının oluşturduğu teoktatik ve monarşik kurumları ortadan kaldırarak, yeni bir devleti kurmaktı. Savaşlar yıkıcıdır ve kötüdür. Ancak bazı istisnai durumlarda, insanlığın özgürlük ve demokrasi yolundaki evrimine bir ivme kazandırabilmiştir. İnsanlık tarihinin en kanlı savaşlarından I. Dünya Savaşı, monarşilerin ve çok uluslu imparatorlukların yıkılmasına neden olmuştu. Bu savaşın yıkıcı ve kötü sonuçlarını tersine çevirmeyi başaran nadir ülkelerden birisi Türkiye olmuştur. Türkiyenin tarihinde İzmirin özel bir yeri vardır. Kurtuluş süreci 15 Mayıs 1919da İzmirin işgali ile başlamış, 9 Eylül 1922de İzmirin kurtuluşuyla bu süreç sona ermiş ve çağdaş bir cumhuriyetin kuruluşu da, kurtuluşun getirdiği başarı sayesinde gerçekleştirilebilmişti. İzmir, 15 Mayıs 1919da İngilterenin yönlendiriciliğinde Yunan işgal kuvvetleri tarafından işgal edilmişti. İzmir, Mondros Mütarekesi sonrası işgale uğrayan ilk Osmanlı toprağı değildi. Böyle olmasına rağmen, Türk Kurtuluş Savaşı denildiğinde, özellikle ve öncelikle İzmir akla gelmektedir.İşgalle Mustafa Kemalin Samsuna gitmek için İstanbuldan ayrılması hemen hemen aynı tarihlere rastlar. İşgali 16 Mayıs 1915te İstanbulda öğrenen Mustafa Kemal, protestolarla yetinilmeyip, "etkin tedbirler alınması" için Dahiliye Nezaretini uyarır. 20 Mayıs 1919da Mustafa Kemal Anadolu da"İzmirin işgalinin kabul edilemeyeceği" mesajını vermişti. İzmirin işgali büyük üzüntü yaratmış, protesto mitingleri düzenlenmişti. 13 Ocak 1920de 150 bin kişinin katıldığı Sultanahmet mitinginden sonra temsilciler Sultan Vahdettini ziyaret etmişti. Sultan "Ağzımızı açalım, bağıralım, sesimizi yükseltelim. Fakat elimizi kaldırmayalım" öğüdünde bulunmuştu. Mustafa Kemal ise, işgalle uyanan "milli mücadele ruhunu" yönlendirerek, kurtuluşu gerçekleştirmeyi hedefliyordu. İzmirin yeri çok özel Kurtuluşun büyük bir taarruzla gerçekleşeceğini bilen komuta heyeti, işgalin başladığı 1919dan taarruzun başladığı 26 Ağustos 1922ye kadar, tükenmiş bir ülke ve insanlarını savaşa hazırlamak için çaba göstermişti. Büyük Taarruz, Nutukta Mustafa Kemal tarafından şu cümleyle değerlendirilmişti: "Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekat Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe bir kere daha geçiren muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklal düşüncesinin ölümsüz bir abidesidir." 26 Ağustos 1922de başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustos 1922deki Başkomutan Meydan Muharebesi ile zafere ulaşmış, 1 Eylülde Gazinin "Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir" emriyle işgal altındaki Batı Anadolu ve İzmirin kurtarılması harekatına girişilmişti.Türk ordusu 11 günde 400 kilometre yol alarak, 9 Eylül 1922de İzmire girmişti. Türk ordusunun bu kadar hızlı hareket etmesi hayret edilecek bir durumdu. Dumlupınar İzmir arası yüzlerce kilometre zorlu dağ silsileleri, dereler, tepeler, ovalar; düz; inişli, yokuşlu; engebeli; taşlık, kayalık çok zor bir yoldan oluşmaktaydı. Piyadeler bu zor yolu yürüyecekti. Çok önemli bir noktadır ki Türk ordusu İzmire süvarisi, piyadesi ve ağırlıklarıyla aynı günde girmiştir. İzmire giren piyadelerin ayakkabılarının ya da çarıklarının tamamen parçalanmış olduğu görülmüştü. Bu mucizevi hareketi İstanbuldaki İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı Harrington, şu cümleyle belirtmişti: "15 günde 200 bin kişilik bir orduyu darmadağın ettiler, İzmire kadar yürüdüler."30 Ağustosta Murat Dağından İzmire doğru yola çıkan süvariler, 8 Eylül akşamı Bornova sırtlarında Tasarruf Tepe mevkiine varmışlardı. Öncü süvarilerden Yüzbaşı Zeki (Doğan), Tasarruf Tepeye çıkınca İzmiri görmüş, "İzmir ve deniz" diye bağırmaktan kendini alamadığını anılarında anlatmıştı. 9 Eylül sabahı İzmire 1. ve 2. Süvari Tümenleri girmiş, Kadifekale, Sarı Kışla ve Hükümet Konağına Türk bayraklarını çekerek kenti teslim aldıklarını dünya kamuoyuna duyurmuşlardı. Mustafa Kemal diyor ki... Süvarilerin İzmire girişleri hep resmi yayınların anlattıklarından öğrenmekteyiz. İzmirin kurtuluşunu, 90 yaşın üzerindeki tanıkların duygu yüklü anlatılarından aktarmak istiyorum. 1908 doğumlu Cemile Aytaç 9 Eylül sabahını bize şöyle anlatmıştı: "Bir gün sabaha karşı büyük bir gürültü oldu, halk artık uyumuyordu. Birdenbire halk birbirine sarmaş dolaş oldu. Bir baktık Basmanenin arkasından Kemerden süvariler girmeye başladı. Süvariler şakır şakır saatlerce girdiler. Ardından piyadeler girmeye başladı, piyadeler o kadar hızlı gelmişlerdi ki, toz toprak içindeydiler. Askerlerin geleceğini öğrenen İzmirliler kazanlarla limonatalar yapmış, yollara fırlayarak askerlere dağıtıyorlardı."O günü hatırlayan Lamia Özdemirin cümleleri şunlardı: "Fahrettin Paşa ve yanında yaveri Asım Bey vardı. Sevinçten kendimizi atların altına atacaktık. Süvarilerden az sonra piyadeler geldi. Ne kulaklarının deliği, ne de gözlerinin oyuğu var, toprak içindeler, o kadar hızlı gelmişler ki."Geçen sene 95 yaşında yitirdiğimiz değerli büyüğümüz Enver Kösemen 9 Eylülü bize şöyle anlatmıştı: "İlk Türk süvarisini gördüm. Konak nerede hemşehrim, Konak nerede hemşehrim diye sordu, yolu gösterdik onlar gitti biz de peşlerinden." Yaşayanlar anlatıyor İzmirli Türkler mutluluktan çılgına dönmüşler, sokaklara dökülmüşler, kurtuluşu doyasıya yaşayarak, gece yarılarına kadar şenlikler yapmışlardı. Kent uyumuyordu ve kurtarıcısını karşılamaya hazırlanıyordu. Güvenlik nedeniyle geceyi Nifte geçiren Mustafa Kemal ve arkadaşları 10 Eylül günü İzmire gelmek için yola çıkarlar. Enver Kösemen, Gazinin İzmire gelişini de hatırlamaktaydı: "Geldiler, Çorakkapı Karakolunu geçtiler, yanında Fevzi Paşa ve diğerleri vardı. Onlar gittikçe ben de arkalarından koştum. Hatuniye, Peştemalcılarbaşı, Başoturak derken Konaka kadar geldim."10 Eylül günü Konak Meydanında mahşeri bir kalabalık vardı ve herkes kurtarıcısını bağrına basmak istiyordu. Gazi, senelerce meşakkat çekerek kurtardığı İzmire kavuşmuştu ve Hükümet Konağının balkonunda İzmirli hemşehrilerine "Bu kurtuluşu başaran ben değil, sizsiniz" diyerek hitabesine başlamıştı. O gece şehir uyumadı 9 Eylül, Türk ve dünya siyasetinin şekillenmesine de vesile olmuş, Türk dış politikasının temelini "yurtta sulh, cihanda sulh" oluştururken, Türk -Yunan barışının hazırlayıcısı olmuş ve 1922den bu güne Ege bir barış suyu haline gelirken, emperyalizme karşı ilk ulusal direniş hareketi başarıyla sonuçlanmıştı.Globalleşme ve Avrupa Birliğine dahil olma adına ulusal değerlerin ve kazanımların unutturulmak ve küçümsenmek istendiği ve bu bayramların artık demode olduğunun ifade edildiği bu günlerde geçmiş günleri anımsayarak, Kurtuluş ve Kuruluşu bahşeden bu özel günü kutlamak istedim. 9 Eylül Kurtuluş Bayramımız kutlu ve mutlu olsun. ege@milliyet.com.tr Yurtta barış, dünyada barış