25.01.2021 - 00:07 | Son Güncellenme:
Bu haftaki konuğumuz Türk Müziği’nin efsane ismi Orhan Gencebay... 7 yaşında bağlamayı, 11 yaşında tamburu kucaklayan ünlü sanatçı, keşkelerinin çok olduğunu söyledi, “Keşke 1930’larda Batı Müziği Konservatuarı kurulurken Türk Müziği Devlet Konservatuarı da kurulaydı ülkemizde. Keşke Tanzimatlardan beri Batılılaşma yerine çağdaşlaşma anlayışı ve kararıyla yaşasaydık. Keşke Atatürk’ün dinleseydik ve söylediği, gösterdiği Muasır Devletler kavramını kavrayabilseydik” dedi.
- Orhan Gencebay’ı yani Orhan Baba’yı anlatır mısınız?
4 Ağustos 1944 yılında Samsun’da doğdum. 6 yaşında Klasik Batı değerlerini öğrenerek müziğe başladım. Hocam kemanist Emin Tarakçı idi. 7 yaşında bağlamayı, 11 yaşında tamburu kucakladım. 10 yaşında beste yapmaya başladım. Cemiyetler, halkevleri, dernekler, İstanbul Konservatuarı gibi birçok müzik kuruluşunda, icracılık, yöneticilik yaptım. Birçok müzik aleti çalmayı öğrendim. Dünya müziğini anlamaya öğrenmeye çalıştım. Asıl ağırlığı Türk Müziği’ydi. Türk Müziği’ni ileriye götürmek için çalıştım. Teknik olarak icrada, beste formlarında zenginlikler, değişiklikler yaptım. Türk Müziği’nin buna çok ihtiyacı vardı. Orhan Gencebay bir müzik adamı, ses, saz, yorumcusu, aranjör, şair, besteci, fikir adamı, aktördür.
- İstanbul serüveniniz nasıl başladı?
İstanbul ile 6 yaşımdan itibaren serüvenim başlamıştı. Yani ben hem Samsun hem İstanbul’daydım her zaman. Ortaokulu İstanbul’da bitirdim. Liseye İstanbul ve Samsun’da devam ettim. Konservatuarda İstanbul’daydım...
- Yüzlerce beste yaptınız. Unutamadığınız bir beste var mı?
Her bestemin ayrı ayrı unutamadığım değeri vardır.
- Ailenizin müziğe olan tepkisi ne oldu? Sizin seçiminize olan tavırları nasıldı?
Ailem tam bir demokrattı. Biz dört kardeş ailemizle mutlu büyüdük. Beni müziğe teşvik ederlerdi.
- Gönüllere taht kurmuş şarkılarınızdan da yola çıkarak, sormak istiyorum, aşka ne oldu?
İnsan nesli devam ettiği sürece aşk hiçbir zaman bitmeyecektir. Aşkın icrasının yorumları değişmiş olabilir ama aşk bütün haşmetiyle ortadadır. Aşkların en büyüklerinden evlat aşkı, Allah aşkı, sevgiliye olan aşk ki sevilen her değer ve kişi sevgilidir. Pirimiz Mevlana Hazretleri bu yüzden “Bu dünyada nasibin, sevdiklerinle mutlu olduğun anlardır” der.
- Türk tarihi ve kültürümüze ilginiz nasıl gelişti?
Türk müzik tarihini öğrenmeye çalışırken karşıma dünya tarihini öğrenmek gereği çıktı. Ben de önce kendi tarihimizi sonra dünyayı öğrenmeye çalışıyorum. Ayrıca atalarımızın her gittiği yere götürdükleri var, aldıkları, hatta asimile oldukları da var. Aslına bakılırsa dünya bir tane temel değerler de bir tane, asıl adımız da insan…
- Televizyon programlarında genç yeteneklere yer veren müzik yarışmalarını nasıl buluyorsunuz?
Çok yararlı olduğuna inanıyorum. Ülkemizin müzik değerlerinin anlatılması, ortaya çıkması, sunulması, müzik sanatının işlevlerini sergilemek ve bunları milyonlarca izleyicisi olan TV’ler ile halkımızla paylaşmak çok önemli.
- Siz hiçbir zaman arabesk müzik yapıyorum demediniz ama müziğiniz hep böyle değerlendirildi…
Arabesk başlığı yaptığım müziği anlatabilecek kavram olmadığı ve hiçbir zaman da olamayacağı için böyle söyledim. Bu ismi başlık olarak ben koymadım birileri koydu. Benim yaptığım Türk müziğinin devamıdır.
- Peki Orhan Baba’nın ‘keşke’leri var mı?
Keşke 1930’larda Batı Müziği Konservatuarı kurulurken Türk Müziği Devlet Konservatuarı da kurulaydı ülkemizde. Keşke Tanzimatlardan beri Batılılaşma yerine çağdaşlaşma anlayışı ve kararıyla yaşasaydık. Keşke Atatürk’ün dinleseydik ve söylediği, gösterdiği Muasır Devletler kavramını kavrayabilseydik. Daha çok keşkeler var.
- Ülkemizdeki müziğin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dijital platform bizde henüz yüzde ellilere varmamışken yurt dışında yüzde atmış beşlere vardı. Bizim telif ve mecralarımız şunlardır. Birincisi dijital platform, ikincisi canlı performans, üçüncüsü televizyon vs. radyolar, dördüncüsü umumi mahaller dediğimiz ticarethanelerdir. Yani bir ticarethane veyahut bir dijital veya bir canlı eser kullanılıyor mu kullanılmıyor mu yorum var mı yapımcı hakkı ne kullanılıyorsa tüm oralarda bu yöneten üç köşenin hakkı var demektir. Bu hakkın maddi manevi ödenmesi lazım. Eğer ödenmiyorsa orda hayat biter dolayısıyla büyük suç işliyorlardır yatırılan ne varsa maddi manevi onlar geri gelmeyeceği ve karşılığı alınmadığı için yatırımlar ve üretim durmuştur. Bunu aşmanın yolu yasamızın daha iyi hale getirilmesi Avrupa AB müktesebatına uyulması şartıyla çünkü büyük bir teknik var.
- Siz yıllar önce Cumhurbaşkanımızla bu konuyu dile getirip çalışıp iki yıl boyunca masaya yatırıp ve meclisimize kadar sunmuştunuz...
Ben sanatı ve sanatçıyı korumak için her şeyi yaptım. Çünkü eğer bu maddi manevi karşılıklar alınmazsa sanat yok olur ve ölür ve belki kaybolur gideriz asimilasyona gideriz yerli ve milli değerlerimiz mahvolur. Bunların yerini yabancı kültürler alır.
- Peki tek şarkılık bir single için neler düşünüyorsunuz?
Bir de olur 12’de olur fark etmez. Önemli olan sanatını ve icraatını iyi bir şekilde yapabilmek.
- Neden Orhan Gencebay yıllardır konser vermiyor?
İki nedeni var biri ben çok utanıyorum şarkı söylemeye. İkincisi de ben besteciyim ben müziğin mutfağını daha çok seviyorum. Ne yapıyorum, orada söz yazıyorum, beste yapıyorum, aranje yapıyorum, sazımı çalıyorum sonra okuyorum ve fikir adamıyım. Şimdi de düşünmüyorum düşünsem Cumhurbaşkanımızın külliyesinde senfoni orkestrasıyla çıkar kesin orda konser yapardım.
- Yeni bir albüm hazırlığı var mı?
Olmaz mı salgından dolayı stüdyoya girip bitiremedik. Ama sevenlerime 12 şarkılık bir albüm hediye edeceğim. Bir tane sevgili Ahmet Selçuk İlkan bestesi var, güzel bir çalışma yaptık; inşallah yakın zamanda dinleyicilerim ile buluşacak.
- Sevim Hanım ve sizin için yeni nesil Leyla ile Mecnun diyorlar. Bunu nasıl başardınız?
Öncelikle saygı. Saygının olmadığı hiçbir şey barınamaz bizler birbirimize saygılı olursak sevgi her şeyi korur. Sevim Hanım ile uzun yılların altındaki tek gerçek birbirimize olan saygı ve sevgimizdir.