12.01.2025 - 00:40 | Son Güncellenme:
Anne ve babanız sahip çıkmadığı için zor bir çocukluk dönemi geçirdiğinizi, gazetelerin ve sinemanın size kucak açtığını biliyoruz... O yıllara dönecek olursak eğer, o bilet gişesinde oturan Hüseyin Aslan’ın bu noktaya geleceğini hayal eder miydiniz?
Uşak’ın bir köyünde dünyaya geldim. İlk eşi kan davası yüzünden öldürüldüğü için annemi köyde çobanlık yapan babamla evlendirmişler. Babam ben dünyaya geldikten sonra köyde yapılan eziyetlere dayanamadığı için kaçmış zamanla da merkezde bir bankada çalışmaya başlamış. 5-6 yaşlarına geldiğimde, annemin eski kayınpederi olan köyün ağasının kötü davranışlarından kaçıp babamın yanına sığınmıştım. Ancak zamanla annem de evlendi. Ne üvey anne ne de üvey babamın yanına sığamadım maalesef. 14 yaşına geldiğimde tek göz odalı bir evde kiraya çıktım. Hem çalışıp hem okuyordum. Böylece küçük yaşlarda hayal etmenin yeni bir hikaye yazmanın ilk adımı olduğunu öğrendim. Çünkü yiğit düştüğü yerden ayağa kalkar; zorluklar, sıkıntılar, problemler insanı yeni bir başlangıca zorlar.
■ Film gibi bir hayatı yaşarken illaki pes ettiğiniz bir noktaya gelmişsinizdir diye düşünüyoruz… Tekrar ayağa nasıl kalktınız, gençlere neler önerirsiniz?
Esas olan yılgın olmamak, umudu kaybetmemektir. Gençler karşılaştığı zorlukları yenme iradesini kaybetmemeli, umudunu hep diri tutmalıdır.
■ Askerden sonra İzmir’e yerleştiniz… Peki, kenti ilk gördüğünüz anı anlatır mısınız biraz?
İzmir’le ilk buluştuğumda başka bir yaşamın da mümkün olduğunu gördüm. Uşak’tan İzmir’e gelmek o günün koşullarında başka bir dünyaya gitmek gibi oldu benim için. İzmir’de kimseyi tanımıyordum. Babamın Narlıdere’de evi olduğu halde üvey annemin itirazı nedeniyle Gültepe’de zemin katta, kirada oturmaya başladım. Muhabir Coşkun Özler’in aracılığıyla İzmir’in en köklü gazetelerinden olan Demokrat İzmir’de işe başladım. O günkü İzmir’de dostluklar daha anlamlı, yaşam daha sade, daha güzeldi. 1975 yılında Uşak’tan bir ailenin kızıyla evlendim. Nikahıma annem üvey babamın baskısıyla gelemedi. Babam da üvey annemin baskısıyla gelemedi. Evlilik iznim bittiğinde Demokrat İzmir gazetesine çalışmaya gittiğimde gazetenin yeni teknolojiye geçmesinden dolayı iş akdimi feshettiler. Ben yine yılmadım, hayata küsmedim. Kısa süre sonra Yeni Asır gazetesinde daha iyi olanaklarla işe başladım. 1 yıl sonra oğlum oldu. Bu sırada Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın yönetimine seçildim. Ancak baskılar nedeniyle işimi kaybettim. Bir süre sonra bu kez Tercüman’da iş buldum ve sendikanın şube başkanı oldum. Ardından 1984 yılında kurulan Ege-Koop’un önce danışma ve yönetim kuruluna sonra da genel sekreterliği ve genel başkanlığına seçildim. Şunu anlatmaya çalışıyorum; insan bazen kendi kaderini kendi yazıyor. Şayet Yeni Asır’ın “Ya sendika, ya iş’’ teklifini kabul edip sendika yönetiminden istifa etseydim, bugün zar zor emekli olmuş biriydim. O gün aldığım karar beni bugünlere taşıdı.
■ Sizce İzmir bugün, her anlamda Türkiye’nin 3. büyük kenti konumunda mı?
Evet nüfus yoğunluğu anlamında öyle. Ancak o günkü İzmir daha yeşil, yaşaması daha kolay, daha planlıydı. Bugün İzmir neresinden baksak elinizde kalıyor! İstanbul ekonominin başkenti. Ankara siyasetin başkenti. Eşsiz tarihi ve doğal güzellikleri olan İzmir ise adeta taşra görünümünde. Bugün bize düşen görev İzmir’i birinci lige taşıyacak, kentsel yaşamı kolaylaştıracak, ilgi odağı olacak, evsize ev, işsize iş üretecek bir kalkınma dinamizmine kavuşturmaktır.
■ Sizce İzmir’de konut açığı ne düzeyde?
İzmir’de barınma sorunu maalesef en temel ihtiyaç. Kiracılık oranı yüzde 40’ın üzerinde. Ancak ne yazık ki yerel yönetim ve merkezi yönetim, Ege-Koop’un yılladır yaptığı ‘uydu kent’lerde olduğu gibi yeni yerleşim alanları oluşturulamadığı için arsa maliyetleri de inşaat maliyetlerini geçiyor.
Dünyanın her yerinde inşaat maliyetindeki arsa ayı yüzde 30 civarındadır. Bu oran İzmir’de yüzde 100’ü geçmektedir. Bu da İzmir’de konut sahibi olmayı zorlaştırıyor. Araştırmalara göre İzmir nüfusunun 2050 yılında 8 milyon civarında olacağı yönünde. 2050 yılına 25 yıl kaldı. Bu durumda deprem kuşağında olan kentte her yıl ortalama 30-40 bin yeni konut yapılması gerekiyor. Ege-Koop’un 41 yıllık geçmişi incelendiğinde şehir merkezinde yaptığı bir proje yok, hepsi kent dışında ve çevre dostu. Vatandaşlarımızın konut sahibi olabilmeleri için öncelikle arsa üretilmelidir. Ve toplu konut idaresinin kredilendirilmesi ile yerel ve merkezi yönetimlere büyük görev düşmektedir.
■ Peki, Ege-Koop bünyesinde bugüne dek kaç konutla, kaç kişiyi ev sahibi yaptınız?
1984 yılından bu yana 200 ayrı meslek grubundan kooperatif örgütlenmesi ile İzmir’in 12 ilçesindeki 5 milyon m2’lik imarlı alanda; 150 bin kişinin huzur, güven içinde umutla yaşadığı 32 bin çağdaş, modern konut üretimine öncülük ettim. Ancak İzmir için yapacak daha çok işim var.
Körfez’de yüzen başkan görmedik
■ İzmir Körfezi etrafında sayıları sürekli artmakta olan yüksek yapılaşmayı deprem riski de dahil olmak üzere nasıl değerlendiriyorsunuz?
İzmir’de maalesef bir plan bütünlüğü olmadığı için kentin merkezinde yüksek katlı gökdelenler yapılıyor. Kesinlikle gökdelenlere karşı değiliz. Ancak şehir merkezinde yapılan bu gökdelenlerle ciddi alt yapı, ulaşım ve çevre sorunları yaşanıyor.
Bölgesel planlama yapılarak yüksek yapıların yapılacağı alanlar proje bütünlüğü içinde belirlenebilir. Şu anda görüyoruz ki; 40-50 katlı gökdelenlerin sağında, solunda, arkasında 5-6 katlı yeni binalar yapılıyor.
Böyle bir plancılık anlayışı olmaz. Bir başka husus da emsal artışları belediye meclisleri tarafından belirleniyor. Oysa üniversitelerin, meslek odalarının ve medya temsilcilerinden oluşan bir ekip tarafından tartışılmalı ve buna göre belirlenmelidir.
■ İzmir’in bir başka kangren meselesi Körfez kirliliği konusunda ne düşünüyorsunuz?
Her Büyükşehir Belediye Başkanı adaylığında ve seçildiğinde 3 yıl sonra Konak’ta yüzeceğini söylüyor. Ancak ne hikmetse henüz yüzeni görmedik. Ve Körfez her geçen gün daha da kirleniyor, Karşıyaka, Konak ve İzmir merkezi dayanılmaz koku ve kirlilikle karşı karşıya kalıyor. Körfez kirliliği 7’den 70’e bizi de etkiliyor. Ayrıca Körfez’le ilgili yıllardır yakma tesisinin tamamlanmaması gündemde... Bugün 600 ton katı maddenin 350-400 tonluk katı maddesi hala İzmir Körfezi’ne akıtılıyor. Arıtma tesisinin yüzde 30 kapasite ile çalıştığı ifade ediliyor.
Körfez kirliliği konusunda herkese iş düşüyor. Kentin geleceği, vatandaşların sağlığı için Büyükşehir Belediyesi, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı konuyu siyasi malzeme yapmadan, sen-ben kavgasına dönüştürmeden acil çözüm bulmak zorunda. Devletin maddi ve manevi bütün güçleri kullanılmalı. Bu merkezi hükümetin de belediyenin de en öncelikli sorunlarından birisi olmalı.
■ Sizce İzmir, hangi Avrupa kentine benzeyebilirdi? Bunun için geç mi kaldık?
Barcelona gibi kültür, tarih, sanat ve turizm kenti olmasını hayal ediyorum. Çünkü bu zenginliklerin hepsi İzmir’de mevcut.
Ancak ne yazık ki, bu zenginliğimizi kullanamıyoruz. İzmir’in hala tarih mi, kültür mü, turizm mi ya da fuarlar kenti mi olduğunu bilemiyoruz. Önce İzmir’in kimliğinin ne olduğuna karar vermeliyiz. Buna göre de projeler geliştirmeliyiz ve bunu tüm dünyaya en iyi biçimde anlatmalıyız.
Gezdiğimde duygulanıyorum
Biz sizi hep şantiyelerde, sahada, çalışırken görüyoruz. Hobileriniz var mı? Sizi rahatlatan şeyler neler anlatır mısınız?
Ege-Koop’un konut alanlarını gezdiğimde duygusallaşıyor, heyecanlanıyorum... Ve daha neler yapabilirim hep düşünüyorum. Her gün gazetelerin tamamını mümkün olduğu kadar okumaya çalışıyor, yürüyüşe çıkıyor, sanatsal ve kültürel etkinliklere katılıp halkla iç içe oluyorum.
Hafta sonları ise ailemle olmaya çalıyorum. 2 kız ve 1 erkek torunum var. Torunlarımla vakit geçirmek beni çok heyecanlandırıyor, enerji veriyor.
41. yaşa özel üç proje
Yeni yılda yeni projeleriniz olacak mı?
Ege-Koop’un 41. yaşını bu yıl 3 özel projemizle kutlayacağız. İlki Bornova’daki Tempus projesi. Kentsel dönüşüm bölgesinde 220 bağımsız bölümden oluşacak. İkincisi sakin şehir Seferihisar’da. Toplam 102 adet ikiz ve müstakil-bahçeli, 3’er katlı konutlar olacak. Üçüncü projemiz de adeta tez konusu olacak Villakent projemizin içinde yer alacak. Tamamı yine bahçeli 292 bağımsız bölüm yer alacak. Mart ayında başlıyoruz.
Hüseyin-Özgür Aslan çifti 10. evlilik yıl dönümlerini kutluyor. Özgür Aslan eşi için, “Sürekli üretiyor, hiç durmuyor. İzmir’in deneyimlerinden öğreneceği çok şey var” diyor.
‘Kentsel dönüşümün adı var, kendisi yok’
Sizce deprem bölgesinde olan ve yüzde 70’i eski yapıya sahip İzmir, ‘Kentsel Dönüşüm’ noktasında nerede duruyor?
İzmir’de gecekondu, kaçak ve ruhsatsız yapılar deprem riski açısından ciddi tehlike içeriyor. Resmi olmasa da 1 milyona yakın yapı stoku var. Kentin bina yaş ortalaması 25 yıl ve üzeri olup kaçak yapıların sayısının sayıştay raporlarında yüzde 60-65 olduğu ön görülüyor.
Ülkemizde şehirleşme oranı değerlendirildiğinde İzmir’de yüzde 81, Türkiye genelinde yüzde 65 civarında. Buna bağlı olarak nüfus artış hızı ise İzmir’de yüzde 25, Türkiye’de yüzde 20 civarında. Bu yüzden kentte en yaşamsal konu bence depreme hazırlık ve kentsel dönüşüm. Ancak ne yazık ki kentsel dönüşümün hala adı var, kendisi yok. Kentsel dönüşüm, İzmir için geciktirilmemesi gereken siyaset üstü bir konu olarak tartışılmalı ve zaman geçirmeden de başlanmalıdır.
Bugün 7.0 ve üzerinde şiddetinde bir deprem yaşansa kente vereceği hasarı düşünmek bile istemiyoruz… Peki, kentin söz sahiplerine düşen görevler neler?
Deprem ve depreme hazırlıkla ilgili 8 önerim şöyle; İzmir’in depreme dirençli mevcut yapı-bina stoku envanterinin çıkarılması, kent zemininin yerleşime uygunluk açısından değerlendirilmesi, diri fay zonları üzerinde yer alan yapı yoğunluğunun belirlenmesi, kültürel mirasımızın depreme dirençli hale getirilmesi, bütünleşik deprem master planının tamamlanması, ilki 1999 yılında yapılan deprem senaryosunun güncellenmesi, afet yönetiminde üniversite-devlet-STK işbirliği, ve son olarak da konuyla ilgili tüm kurumların ortak hareket ederek acilen kentsel dönüşüm yol haritasının çıkarılması gerekmektedir.