Ege‘İzmir benim için huzur mutluluk ve özgürlüktür…

‘İzmir benim için huzur mutluluk ve özgürlüktür…

10.08.2024 - 00:40 | Son Güncellenme:

EBSO Başkanı Ender Yorgancılar, İzmir’i, “Huzurdur, mutluluktur, özgürlüktür. Biraz da dengedir. Bir de şu hoşuma gidiyor. Bir restorana gidiyorum, 50 masa varsa hepsinin yüzü gülüyor. Yani mutlu insanlar” diyor.

‘İzmir benim için huzur mutluluk ve özgürlüktür…

TOBB Başkan Yardımcısı ve Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar ile ekonomiyi, daha çok da “hayat” olarak tanımladığı, doğup büyüdüğü kenti İzmir’i konuştuk. Şehrin hakettiği noktaya gelmesi için yıllarca emek veren Yorgancılar, “Ben ne zaman başka bir kentten dönsem, uçak Körfez’in üzerine ulaşınca, ‘Evime geldim’ diyorum. Ya da arabayla Turgutlu gişelerini geçtikten sonra rahatlıyorum” diye anlatıyor.

Haberin Devamı

En son Torbalı ardından da Ödemiş’te odaları ziyaret ettiniz? Sanayici neler bekliyor?

Faizlerin yüksek olmasından kaynaklanan, piyasada küçülme beklentisi var. Zaten hükümetin ekonomik programında bu beklenen bir şeydi, bunun yansımaları başladı. Ocak ve haziran aylarındaki kredi kartı kullanımlarının düşmesinden de bu açık bir şekilde görünüyor.

Şu anda faizler yüzde 58’lerde benim beklentim yıl sonu itibarıyla 45 seviyelerine, önümüzdeki 2025 yılında da 25-30 arasındaki banda inecek. 2026’dan sonra program istikrarlı biçimde sürerse 10-15’li rakamlara düşeceğini düşünüyorum. Ama tabi bu tablo sadece iç politika ile ilgili olan gelişmeler doğrultusunda. Aynen devam ederse Amerika seçimleri sonrası neler olacak hep beraber göreceğiz. Dış politikada izleyeceğimiz yol da önemli. O yüzden akılla yönetmek çok önemli. Sayın Cumhurbaşkanımıza bu noktada da önemli görev düşüyor, Allah yardımcımız olsun.

Haberin Devamı

En büyük sıkıntıyı kimler yaşıyor?
En fazla sıkıntıyı ihracatçılar çekiyor. Satamadığın zaman üretimde de azalma oluyor. Önce vardiyalar azalıyor, bu tabi ki çalışana yansıyor. Tekstil, en çok etkilenen sektörlerin başında geliyor. İhracatçıyı rahatlatmak için enflasyon ve döviz kuru arasındaki makasın daraltılması gerekiyor.

2026 yılı sokaktaki vatandaş için uzun bir süreç, nasıl dayanacağız?
50 yıldır iş hayatının içindeyim, birçok kriz gördüm. 74-75’li yıllarda Türkiye’de motorin kuyrukları vardı. Evinize tüp, yağ alacaktınız kuyruklar vardı. Daha sonra sokak anarşileri başladı, ardından 80 ihtilali geldi. Özal seçildikten sonra Türkiye serbest ekonomiye döndü. İşte o yıllarda ihracatımızın yüzde 92’si tarım ürünlerinden oluşuyordu, yüzde 10’u sanayiydi. Ama bugüne geldiğimizde yüzde 90-95’i sanayi ürünlerinden ihracat yapar hale geldi. Çok geliştik, büyüdük. Daha da büyüme imkanı olan bir Türkiye var. Çünkü Türk iş insanı risk alan bir yapıya sahip. Risk aldığı için de çabuk uyum sağlıyor, borçlanıyor ve onun karşılığında da yatırım yapıp, dünyada söz sahibi olacak pazarlarda boy gösteriyor.
Rahmetli Özal’ın güzel bir sözü vardı, “Dünyada uçan her uçakta bir Türk olmasını istiyorum” diye.

Haberin Devamı

“Herkes ihracatla ilgili çalışmalar yaparsa yurtdışıda bunun meyvelerini alacağız” diyordu ki Türkiye bugün bu 250 milyar dolarlara o gün atılan tohumlarla geldi. Turizmde yap-işlet-devret ile Antalya’yı Türk turizmine açtı. Bugün 50 milyona yakın turist, ülkeye 50 milyar dolara yakın kazanç sağlıyor. Yani bunlar dünden bugüne olmuyor. Zamanında o vizyonu görüp yatırımlarını yaptığınızda bugün meyvesini topluyorsunuz.

Türkiye’nin daha da gelişme imkanı var. Dünyada sanayi şimdi 5.0 yapay zekaların konuşulur bir ortamda. Buna paralel olarak bizim de gerekli düzenlemeleri yaparak önce eğitim sistemimizi 5.0-6.0’a getirmemiz gerekiyor. Ezbere dayalı değil öğrenerek geçme, teorik ve pratiğin birlikte olduğu bir eğitim sisteminin uygulanması gerekiyor. Ne okuyorsanız, okuduğunuzu mutlaka yapabilir durumda olmanız gerekiyor.

Peki, 21. Yüzyıl Türkiye’sinde biz neden hala doğru bir eğitim sistemi kuramadık?

Haberin Devamı

Bakın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk zamanında Köy Enstitülerini kurmuş. Köy Enstitüleri bugün meslek liselerinin muadili konumda. Ama biz onları zamanla kapatmışız. Halbuki geliştirilerek büyütülseydi, bugün bizim meslek liselerinin yaptığı faaliyetten çok daha fazla verim alabilecek durumdaydı. O yıllarda bizim gibi savaştan çıkan Almanya, Avusturya gibi ülkeler ise bu meslek liselerinin sayesinde bugünkü başarılarını yakaladılar. O açıdan eğitim reformunun yeni baştan yapılası gerekiyor.

İzmir sizin için ne ifade ediyor?

Hayat…

Kentin kimliğini nasıl tanımlarsınız?

İzmir aslında ne tarım, ne sanayi, ne turizm ne ticaret ne de üniversite kentidir. İzmir her şeyin bir arada olduğu bir yerdir. Huzurdur, mutluluktur, özgürlüktür. Biraz da dengedir. Mesela şöyle bir laf vardır, ‘İzmirliler Cuma’dan Çeşme’ye giderler pazartesi öğleden sonra gelirler. Şimdi ben Cuma’dan Ankara’ya gidiyorum. İşim oluyor Odalar Birliği’nde… Ancak Ankara’dan, İstanbul’dan İzmir’e gelen bütün uçaklar dolu. Bunlar hepsi İzmirli mi? Gidin hafta sonu Çeşme, Alaçatı’ya, bakın sokakta gezen arabalara hepsi 06, 34 plaka… Peki, nereden geliyor bunlar yani? Demek ki tek gezen İzmirliler değil.

Haberin Devamı

‘Bir sonraki dönem yokum artık’

Peki, İzmirliler nasıl? Hani bazen eleştiriliyorlar ya özgür ruhlu, fazla özgüvenli diye…
Herkesin eleştirme hakkı son derece doğal. Şimdi özgüven ayrı bir şey… Özgürlük ise herkesin istediği bir şey. Şimdi siz bir kadın olarak arkadaşlarınızla Alsancak’ta bir yemek yeseniz, bir şeyler içseniz bir kişi sizi rahatsız eder mi? Olmuyor. Neden çünkü burada herkes kendi hayatını yaşıyor.

İzmir hak ettiği noktada mı?
Türkiye’de 81 il var. Her birinin gelirleri farklı düzeyde.  Ben İzmir’in başarısını rakamlara bakarak konuşurum. İhracatı ithalatından fazla mı demek ki İzmir başarılı bir il. Eğer Türkiye’deki 81 ilin hepsi bu durumda olsa bizim ülke olarak kişi başı gelirimiz en az 25-30 bin dolar olur. Dolayısıyla İzmir görevini yerine getiriyor. Ancak ülkemizdeki tüm illerin İzmir gibi olmasını isterim.

Sizce bir Avrupa kent mi?

Fazlası var. Birçok Avrupa kentinden çok daha modern bir kenttir. Eksiği var mı, tabi ki var. Şöyle söyleyeyim İzmir’de 4.5 milyon insan yaşıyor. Benim gibi doğma büyüme olan 1 milyon 700 bin kişi çıkar. Geri kalanı göçle gelmiştir. Gelen burayı seviyor, alışıyor, gitmiyor. Dolayısıyla bu kentleşme sorununu da beraberinde getiriyor. İçinden ziyade, yeni kent alanlarının Menemen, Tire, Selçuk, Torbalı, Aliağa, Bergama gibi ilçelerimizde oluşması gerekiyor. Buralarda her türlü ihtiyacını karşılayıp, sosyal donatılar da eklense insanlar gelir mi merkeze?

Peki, trafik, yollar?

Sadece 1.7 milyon kişi bu kentte yaşasa trafik, kentleşme sorunu olur mu, olmaz değil mi? Ama İstanbul ne hale geldiyse aynı trafik Ankara ve İzmir’de de var. Metropol kentlerde bunun olması doğal. 

Bayraklı’daki dikey yapı yoğunluğuna nasıl bakıyorsunuz?

O bölge yeni kent merkezi planları çerçevesinde doğru bir uygulamaydı. Sadece yolların çözülmesi gerekiyordu.

İzmir, turizmde hak ettiği noktada mı?
Çeşme, Foça, Urla gibi bölgelerde turizm sezonu uzun değil, 3 ayda sona eriyor. Halbuki turizmde süre en az 8 ay olmak mecburiyeti var. Antalya’nın en büyük avantajı o; sağlık, spor, kongre turizmi hepsi var. Yarımadanın yeni baştan planlanması lazım. İzmir’de sağlık turizmi geliştirilmesi gerekiyor.

Peki, İnciraltı?

Yani bir yere 5 kere plan yapıp hepsi iptal oluyorsa ben artık diyecek bir şey bulamıyorum. Böyle bir ‘plansızlık’ olamaz. Kentin en kıymetli yerini bir türlü değerlendiremiyoruz.

İş dünyası temsilcileri olarak sizler hükümet ile İzmir’deki yerel yönetimler arasında ortak dili oluşturmaya büyük katkıda bulunuyorsunuz. Peki, Ankara’dan İzmir’e, bölgedeki projelere bakış bazı kesimlerin iddia ettiği kadar negatif mi?

Götürdüğünüz proje iyi ise pozitif bakılıyor. Eğer işin altında kişi menfaati yoksa o çabuk çözülüyor. Yaptığımız tüm projelere Valimiz de, Büyükşehir Belediye Başkanımız da katkı sağlıyorlar. Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin bir araya gelerek hem yerel hem de merkezi hükümetle bu şekilde uyumla çalıştığı başka bir il yok. İZTO Başkanımız Mahmut Özgener ve Borsa Başkanımız Işınsu Kestelli ile birlikte daima İzmir için çalışıyoruz.

Yıllarca bu kent için çalışıyorsunuz, yorulmadınız mı hiç?

Çok yoruldum. (Gülüyor) Bu dönem çok istedikleri için görevi aldım yine. Bir sonrakine düşünmüyorum değil yokum artık.

Peki, ne yapacaksınız? Başka bir kente, ülkeye yerleşme planınız olur mu mesela…

Hayır. Ben ne zaman başka bir kentten dönsem, uçak Körfez’in üzerine ulaşınca, “Evime geldim” diyorum. Ya da arabayla Turgutlu gişelerini geçtikten sonra rahatlıyorum.

Geçmişte de farklı bir yerde yaşamamanızın nedeni bu mu?

Ne var yurtdışında? Allah’a çok şükür ben burada da çalışıyorum. Demin bir yemek örneği verdim size Alsancak’ta... Kimse gidip sizi rahatsız eder mi? Hayır. Tek başına Kordon’da yürüsen laf eden olur mu? Asla. Peki, bunu başka bir ilde görebiliyor musun? Cevap belli. Burada özgürsün, huzurlusun. Herkes kendi işine bakıyor. Bir de şu hoşuma gidiyor mesela bir restorana gidiyorum, 50 masa varsa mesela hepsi gülüyor. Yani mutlu insanlar. Ankara’da bir restoran git 50 masa varsa bunu görmek imkansız.

İzmir’in en özel yeri neresi sizin için?

Her yeri çok seviyorum. Urla İskele, Alsancak, Göztepe, Karşıyaka sahili ayrı güzel…

Siz nerede yaşıyorsunuz?

İnciraltı.

‘İzmir benim için huzur mutluluk ve özgürlüktür…

Eşim, ‘Hayatımın şansı’ diyor

Sizinle yaşamak zor olmalı diye düşünüyorum?

Zorun tanımı ne mesela? Ben bir şey yapılacaksa en iyisi olması lazım. Soruyorum sana, o zaman neden çalışıyorsun? Ya seyredeceksin ya seni seyredecekler. Ama şunu söyleyeyim zor derken benim hanım 48 yıldır dayanıyor bana. Arada soruyorlar, benim için, “Hayatımın şansı” der. İkincisi, “Hayatımı kolaylaştıran insan” der. Tabi ki ama onun da şartları var.

‘İzmir benim için huzur mutluluk ve özgürlüktür…

‘Kimseyle yarışmayacak şükretmeyi bileceksin’

Tatil yapabildiniz mi bu sene?

Bayramda yaptım. Mecbursun, başka türlü dengeyi bulamaz, altından kalkamazsın yoğunluğun.

Hobileriniz var mı?

İş…

Mesela resim yapmak, sanat galerini gezmek…

İş… (Gülüyor) Resim yok, tiyatroya, konsere gitmek yok, gece hayatım yok. Ha, ne var derseniz. Sabah 06.00’da uyanmak var. 07.00’de evden çıkıp, işe gelmek var. Akşama kadar burada çalışmak var. Boş zamanda olursa arkadaşlarımla tavla oynayıp, belki arada balık tutmak var.

Bu iş disiplini babanızdan kalan bir miras mı?

Elbette o da var ama ben çalışmayı seviyorum. Çünkü sabah kalktığında iki yol var önünde ve Allah sana doğru yolu da göstermiş. Sen bu yolda gider ve kazandığını da insanlarla paylaşırsan o zaman sana daha çok veriyor ve mutlu oluyorsun. Ayrıca ben her sabah aynaya baktığımda kendimle hesaplaşırım. Geriye dönüp baktığımda keşkem çok azdır. O açıdan huzurlu ve mutlu olmaya bakacaksın. Ha, her şey istediğim gibi mi oluyor, elbette olmuyor. Ayrıca olmaması da lazım ki olduğunda değerini daha iyi anlıyorsun.

O nedenle şükretmeyi bilip, her gün dua edip çıkacaksın evinden. Ve kimseyle yarışmayacaksın.

Genç kuşağı nasıl buluyorsunuz?

Bizim görmediğimiz bir hayatı yaşıyorlar onlara da hak vermek lazım. Çünkü bizim sahip olamadıklarımıza çok küçük yaşta sahip oldular. Ancak pratik zekalı ve çalışkan bir kuşak var. Şimdi onlardan sonraki kuşağın hayat beklentisi daha da başka olacak. Mesela bugün Almanya’da 300 bine yakın kobi şirketi satılık. Neden? Çünkü 3. nesil artık o işi sürdürmek istemiyor, dünyayı gezmeyi tercih ediyor. Onların mutlu olduğu şey farklı. Bir kot pantolon, tişört, spor ayakkabıyla rahatlar. Daha bireysel düşünüyorlar, bakasının ne düşündüğü umurlarında değil. Ayrıca ben de saygının kıyafetle olduğunu düşünmüyorum. Rahat etmeli insanlar. Ama nereye kadar? O kapı ne kapalı ne de sonuna kadar açık olacak. O arada sen de onu, o da seni görebilecek. Tabii ki eksikleri var. Ama tecrübe deneyimle de edilebilecek bir şey. Onlara zaman tanımak gerekiyor.

Peki, emekli olunca ne yapacaksınız?

Emekli olunca yine işimin başında olacağım. (Gülüyor) Ne yapacağım ki? Özlediğiniz bir şeyi bir gün, iki gün yaparsınız. Sabah evden ne için çıktığın, hedefin önemli.