21.10.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
NİHAN YARKENT İNCE
Uzun yıllar teknoloji şirketinde çalışan Elektronik Mühendisi Ali Rıza Ersoy, kurumsal hayatını geride bıraktıktan sonra ikinci baharını yaşamak için eşi Işıl Ersoy ile Urla Barbaros Köyü’ne yerleşti. 6 yıl önce doğanın dilini anlayarak üretim yapma mucizesine tanık olmak için İON Village’i kurdular. İON Village ile “permakültür” kavramını da İzmirle tanıştırdılar. Adeta bir mucizeye de imza attılar. Çünkü modern tarım tekniklerin hiçbirini kullanmadan, doğanın istemediği hiçbir şeyi yapmadan üretime imza attılar. Şimdi sırada PermAgro 4.0 var. İşte Barbaros Köyü’ndeki mucize İON Village’nin öyküsü...
- Küresel bir şirkette en üst noktalardan birindeydiniz. Bu yolcuğu en başından alalım. Kimdir Ersoy?
1957 yılında Aydın’da doğdum. Köy çocuğuyum. Tarsus Amerikan, İstanbul Teknik Üniversitesi Elektronik ve Viyana Teknik Üniversitesi Elektronik bölümü mezunuyum. Viyana Teknik’te doktora yaptım. Daha sonra 1985 yılında yani 28 yaşında ülkeme, İzmir’e, köyüme ve aileme geri döndüm. Siemens’de çalışmaya başladım, başarılı oldum, kariyerim için güzel bir teklif aldım İstanbul’a gittim.
- Aynı şirkette mi devam ettiniz?
Evet tam 35 sene aynı şirkette çalıştım. Bakıldığında dışarıdan tembel işi gibi görünebilir ama 11 ayrı departmandan söz ediyorum. Aslında bu bir başarı. 65 yaşında emekli oldum, İzmir’e döndüm ve ikinci baharım başladı.
- Sizi yeniden İzmir’e döndüren kırılma noktası neydi?
Köyde doğmuş olmanın getirdiği “toprağa dönme tutkusu” içimde hep vardı. Dünya’yı gezdim ama aklım hep köyümdeydi. İnsan belirli bir yaşa geldiğinde ikinci baharını düşünmeye başlamalı. Yöneticilerim, muhteşem mühendis abilerim vardı, ülkeye büyük katkı sağladılar ama ikinci baharlarını düşünmeyi başaramayanlar ileride mutsuz oldular.
- İkinci baharınızı nasıl geçirmeye karar verdiniz?
Dönülebilecek yegâne yer, toprak. Başka bir yolu yok. Ben Ege çocuğuyum, Ege’ye, İzmir’e döndüm. 50’li yaşların başında Kaz Dağları’ndan Marmaris’e kadar olan bölgeyi gezmeye başladım. O zamanlar Urla Yarımadası’nın yıldızı yeni parlamaya başlamıştı. Gözümü kamaştırdı. Tam beş yaz, köy köy gezdim.
- Peki neden Barbaros?
Barbaros’a geldim ve bahçede 120 yaşında olduğunu tahmin ettiğim dev ağacı gördüm. O an “Ben bu ağacın altında yaşayıp, burada ölmeliyim” dedim. Adını da Kibele koydum.
- İON Village’ı kurarken ne düşündünüz?
Her nereye gidersek gidelim üretmeye devam edeceğiz. Öyle gerekiyor. Ben de bağcılığa merak sardım, kurslara gittim. İnanılmaz keyifli geldi ve ikinci baharımızda bağcılık yapmaya karar verdik. Kendini iyi hissetme, yaşamın hazlarının dibine ulaşma isteğim yaşım geçtikçe daha da arttı. İON Village’ı kurdum. Burada nasıl bir tarım yapmalıyım diye araştırırken permakültür kavramıyla karşılaştım.
3 ton ürün 9 ton oldu
- Permakültür nedir?
Permakültür diğer adıyla sürdürülebilir tarım. Doğadaki insan yerleşimlerini, doğal ekosistemlerden örneklenen ziraat uygulamaları ve sürdürülebilirlik görüşüne göre uygulayan bir ekolojik tasarım anlayışı. Ama zaman içerisinde permakültür kavramı sürdürülebilir tarım olmaktan çıkıp, sürdürülebilir yaşam alanları olmaya başladı.
- Permakültürle ne amaçlanıyor?
Permakültürün amacı bitki, hayvan ve insanları doğa içerisinde bir araya getirerek bakımı kolay, istikrarlı ve kendi kendine yeten üretim sahaları oluşturmak. Ben de bu kavramı uygulamak için parmağı bu işe değen, elinde çapayla gezen birini araştırmaya başladım. Ve o kişiyi oğlumla Samsun’un Bafra ilçesinde gittiğimiz kursta buldum.
- Nasıl gelişti?
Bu kişinin ismi Esra Karagöl. Bana, “Ben permakültür prensiplerini kullanarak bir dönüm arazide üç ton çeri domatesten dokuz tona çıkardım” dedi. İşte aradığım tam da buydu. Zor oldu ama onu danışmanlık yapması için ikna ettim. Şimdi birlikte çalışıyoruz. Ziraat Mühendisliği kısmı Esra’da. Ümit Bey de bizimle çalışıyor, sulama, budama işlerini yapıyor, kendisi eski edebiyat öğretmeni.
O dönemde Ege Bölgesi’nde permakültür uygulamasını yapan başka birileri var mıydı?
Yoktu diye biliyoruz. Biz başlattık, arkadan gelmeye başladılar. Bütün köylü karşı çıktı, olmaz dediler ama oldu.
- Neden “olmaz” dediler?
Toprağa traktörle girip 80 cm patlatacağımı, toprağı alt üst edeceğimi düşünüyorlardı, dokunmadım bile. Bir buçuk metre aralıklarla dikeceksin, mümkün değil dediler, diktim. Otla mücadele edeceksin dediler, etmedik. Kestik, bıraktık. İlaçlayacaksın dediler, ilaçlamadık. Sentetik gübre kullanacaksın dediler, kullanmadık. Böceklenme yok, hastalık yok. Aynı zamanda çok ekonomik. Modern tarımın söylediği herşeyin ya tersini yaptık ya da hiç yapmadık. Başardık.
- Şimdi ne düşünüyorlar?
Fidan başına düşen üzüm miktarı geç artıyor ama güvenli artıyor. Modern yöntemleri kullananlar toprağını kısa sürede kaybeder, benim toprağım 20 yıl sonra da aynı, hatta daha verimli olacak. Bu bölgesel bir başarı haline geldi. Şimdi gelip, hayranlıkla izliyorlar.
- İON Village nasıl bir yer?
7.5 dönümlük bir tarım arazisi. Eşimi toprağa çekmek için benim arazi değil, insan aramam lazımdı. Burayı onun için cazibeli hale getirmek için konaklamayı da dahil ettim. Beş odamız var. Kahvaltı da veriyoruz. Asıl hareket noktamız workshop. Entelektüel bir merkez kurmak istedik. Aile dizimi, yoga gibi konusu ne olursa olsun insanlar buraya geliyor, birlikte eğlenip, öğreniyor, akşamüstü de bağın keyfini sürüyoruz.
GELECEĞİN TARIM OKULU
- Peki bundan sonrası için hedefleriniz neler?
Burası aslında dünyaya yazdığımız bir manifestonun referans merkezi olacak. 2018 yılında Agroexpo İzmir’de Esra ile birlikte geçmişin permakültür öğretisi ile geleceğin dijital teknolojisini kaynaştıran Perm Agro 4.0 adı altında bir manifesto yazdık. Bunu ilk defa İzmir’de Agro Expo’da sunduk. Biz bu alt yapıyı kullanarak burada geleceğin tarım okullarından birini kuracağız.
‘FİLİZ’LENİYORUZ
- Nasıl yapacaksınız bunu?
Bahsettiğimiz örneği yaratmak için Doktar firmasının Filiz adlı ürününü aldık. İki metre civarında bir boru gibi. Toprağa 15 santimetre kadar saplıyorsun, hiçbir alt yapı da gerektirmiyor.
- Filiz ne işe yarıyor?
Üzerindeki sensörlerle toprağın altındaki ve üstündeki rutubeti, nemi, rüzgar yön ve şiddetini, yağmur miktarını ölçüyor. Bu dijital veriyi, buluta taşıyor. Buluttaki yazılım programları bu veriyi telefonlarımızdaki aplikasyona gönderiyor. Örneğin ‘bu gece sulama’ diyor. Bağın yaşını, yağmuru, rutubeti, nemi araştırıp, öğrenebiliyor. Bizim verebileceğimiz kararlardan çok daha iyi kararlar vermiş oluyor. Eğer bağın sulama sistemini tamamen filize bağlayabilirsem, bana yani çiftçiye gerek kalmayacak. Bunu dünyaya yayarsak, yok olan tarlada çalışan nüfusunun yerine dijital teknolojileri koyma ve onları kullanma şansımız olacak.