20.05.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
Koronavirüs salgını sebebiyle spor müsabakalarına verilen arada Milliyet Ege Spor Müdürü Mehmet Demirtaş ve usta kalem Fatih Tanfer, “Geçmişten Günümüze Değerlerimiz Konuşuyor” köşesi ile Türk sporuna hizmet etmiş, İzmir futboluna adını altın harflerle yazdırmış isimlerin hikayelerini siz sporseverlerle buluşturmaya devam ediyor. Babası Beytullah Baliç’in izinden giden, hem futbolcu hem de teknik direktör olarak birçok başarılaya imza atan, kariyerine şampiyonluklar sığdıran, çeşitli takımlarda oynayarak Türk futboluna hizmet eden Gürsel Baliç, futbolculuk geçmişini, unutamadığı anılarını, yeni nesile önerilerini, Türk futbolunun bugünkü durumunu sizler için anlatıyor. Keyifli okumalar...
- Sevgili Gürsel Baliç, bize kendinizden bahseder misiniz?
1960 yılında İzmir’de doğdum. Doğma büyüme Altınordulu olan, 10 sene kırmızı lacivertli formaya başarı ile hizmet eden, futbol yaşamından sonra da yine bu kulüpte antrenörlük yapan ve ismini kulüp tarihine yazdıran, Sait Altınordu’nun değer verdiği isimlerden olan, Türk futboluna çok şey katmış Beytullah Baliç’in oğluyum. Futbola 1973 senesinde Altay’da başladım. Altay’ın ardından Alaşehirspor’da forma giydim. 1977 senesinde İzmirspor’da profesyonel oldum. Burada 1978’de bir şampiyonluk yaşadım. 1981 senesinden 1983 yılına kadar, Ankaragücü’nde oynadım. Ardından Göztepe’ye transferim gerçekleşti. 1985’e kadar sarı kırmızılı formayı giydim ve bu tarihte Denizlispor’un yolunu tuttum. 1986-1989 yılları arasında da Konyaspor formasını terlettim. 1986-87 futbol sezonunda Konyaspor’da şampiyonluk yaşayarak 1. Lig’e çıktık. Geçirdiğim başarılı sezonun ardından ‘Yılın futbolcusu’ ödülünü aldım. 1989 yılından 1991 senesine değin Ayvalıkgücü’nde mücadele ettim. Takvimler 1991 yılını gösterdiğinde de Alanyaspor’daydım. Son olarak Altınordu’da forma giydim ve aktif futbolculuk hayatıma noktayı koydum. Bu tarihten itibaren antrenörlük yaşantıma başladım. Kendimi bu konuda geliştirmem adına 1995 yılında seminer için Tottenham Hotspur takımının davetlisi olarak 1,5 ay İngiltere’de bulundum. Daha sonra Türkiye’ye dönünce Erkan Velioğlu ile Göztepe’yi çalıştırmıştık. 1998 yılında Bolu temsilcisi olan Mudurnuspor’un başındaydım. Burada hiç gol yemeden namağlup bir şekilde 3. Lig’e yükselme başarısı göstermiştik. 1999 yılında Manisaspor’da teknik direktörlük görevimi sürdürdüm. 2001’de Altınordu, 2006’da da Göztepe’de teknik direktörlük yaptıktan sonra bu görevi de bıraktım. Şu an Kosova ekiplerinden El Clasico Spor Okulu’nun genel koordinatörlüğünü yapıyorum.
- Unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Hiç unutamadığım 2 gol anım var. İlki İzmirspor yıllarıma ait. 1978 senesinde uçarak attığım harika kafa golüm, büyük yankı uyandırmıştı. O dönemin Yeni Asır gazetesinde muhabirlik yapan M. Ali Okumuş, benim bu golümü belgelercesine bir fotoğraf çekmişti. Sözünü ettiğim bu fotoğraf, "Yılın Spor Fotoğrafı" olarak tarihe geçmişti. Unutamadığım diğer gol ise, Denizlispor formasıyla attığım bir goldü. 1984-85 sezonuydu. Şimdinin Süper Lig’i, o dönemlerin 1. Lig’iydi. Kuralar çekilmiş, ilk rakibimiz belli olmuştu. İstanbul’da Galatasaray ile oynayacaktık. Galatasaray; Fatih Terim, Simovic, Derwall gibi isimlerle iyi bir takım oluşturmuştu. Simovic, "Türkiye’de bana gol atacak oyuncu yok. Gol atan oyuncuya altın saat vereceğim" demişti. Biz de maça çıktık. Dakika 63 olmuştu. Kullanılan bir köşe vuruşunda savunmadan rakip kaleye doğru çıkmıştım. Topa adeta şimşek gibi vurmuştum. Bulgar Mehmet, çizgi üzerinde topa dokunmuş ve topu ağlara yollamıştı. Yani gol, ona yazılmıştı. Bu gol ile maçı da 1-0 kazanmıştık. Maçın ardından soyunma odasına gittiğimizde Bulgar Mehmet, "Gol senin hakkındı fakat ben dokundum. Zaten Simovic saati de vermez" demişti ve biz buna çok gülmüştük.
- Yeni nesile önerileriniz var mı?
Futbolcu kardeşlerim, oynadıkları futbol ile kendilerine çok iyi imkanlar sağlayabilirler. İşte bu zamanlarda futbolda yükseldikçe çevrelerini de genişletirler ve herkes tarafından tanınırlar. Bunlar gelip geçicidir. Asıl olan ise, büyüklerine gösterdikleri saygı, mütevazılık ve efendiliktir. Unutmamalılar ki, bu değerli özelliklere sahip olamazlarsa, futbol hayatları bittikten sonra etraflarında kimse olmayacaktır. Ben, Beytullah Baliç’in oğlu olarak saçıma, sakalıma, oturmama, kalkmama, giyimime her zaman dikkat ettim ve saygımı elden bırakmamaya çalıştım. Çalışma, beslenme, dinlenme elbette çok önemli ve değerlidir ancak bahsettiğim özelliklere sahip olmazlarsa da bunlar bir anlam ifade etmeyecektir.
- Türk futbolunun bugünkü durumunu değerlendirir misiniz?
Futbolumuzda yabancı hayranlığını bir kenara bırakıp kendi evlatlarımızla, çocuklarımızla, mekteplisiyle, alaylısıyla birlikte iç içe sevgi ve saygı çerçevesinde çalışmalar yaparak ortaya çok iyi bir ürün çıkarabiliriz. Futbolumuzun içerisinde bu işi bilen insanların olduğunu söylemek güç. Kulüp yöneticileri, başkanları bu işin içinden gelen insanlar olmalı. Örneğin Avrupa’ya bakarsanız Beckenbauer, Johan Cruyff bu işin içerisinde olmuştur. Türkiye’de herhangi bir maçın sonunu izlediğinizde yazılı ve görsel medya mensuplarının yanında kulüp başkanlarını ve yöneticilerini görüyoruz. Usulsüzce ve bilgisizce açıklamalarda bulunarak kendi reklamlarını yapıyorlar. Çoğu sanayici, iş insanı, siyasetçi veya fabrikatör oluyor. Kimse Avrupa liglerindeki takımların başkanlarını tanımıyor. Bunlar ülkemizde de olmamalı.