Ege'Futbol bir sanattır, tecrübe ve yetenek gerektirir'

'Futbol bir sanattır, tecrübe ve yetenek gerektirir'

19.06.2020 - 00:00 | Son Güncellenme:

Futbola, Trabzonspor’la “Merhaba” dedi. Ardından İstanbul’a yerleşti. Vefa, Kahramanmaraş Mersin İdman Yurdu, Kasımpaşa, Orduspor gibi birçok takımda forma giydi. İstanbulspor ve Keçiörengücü’nde şampiyonluk heyecanını tattı. Yurtiçi ve dışında eğitim gördü, Pro Lisans almaya hak kazandı. İstanbul BŞB, Karşıyaka ve Ereğlispor’da Teknik Direktörlük yaptı. Onun adı Ufuk İskender...

Futbol bir sanattır, tecrübe ve yetenek gerektirir

"Futbolda disiplin önce gelir. Futbolcunun sahada tıpkı bir askerin eğitim sırasında üstlerine sergilediği saygıyı göstermesi ve mücadele etmesi gerekir”
"Futbolcu sahada, bir ressamın tabloya vurduğu fırça darbeleri gibi davranmalı ve ayaklarıyla hayatının en güzel tablosunu çizmelidir. Başarı böyle gelecektir”

Koronavirüs salgını sebebiyle liglerin ertelenmesi sonrası Göztepe’nin yaşayan efsanesi Nevzat Güzelırmak’la başlattığımız “Geçmişten Günümüze Değerlerimiz Konuşuyor” adlı röportajlarımız, yine futbolun yaşayan değerleri ile sizlerle buluşmaya devam ediyor. Milliyet Ege Spor Müdürü Mehmet Demirtaş ve usta kalem Fatih Tanfer, Türk sporuna hizmet etmiş, İzmir futboluna adını altın harflerle yazdırmış isimlerin hikayelerini siz sporseverlerle buluşturmayı sürdürüyor. Futbolculuk döneminde Vefaspor, Gebzespor, Orduspor, Karagümrük, Tekirdağspor gibi takımlarda başarıyla top koşturan, aldığı eğitimlerle birçok takımın arkasında gizli kahraman olan Ufuk İskender, futbolculuk geçmişini, unutamadığı anılarını, yeni nesile önerilerini, Türk futbolunun bugünkü durumunu sizler için anlatıyor.

Sevgili Ufuk İskender, bize kendinizden bahseder misiniz?

21 Aralık 1966’da Trabzon’da doğdum. Futbola Trabzonspor altyapısında başladım. Daha sonra 1978 senesinde İstanbul Yeşildirek’te lisansım çıktı. Sırasıyla Vefaspor, Kahramanmaraşspor, Mersin İdman Yurdu, daha sonra tekrar Kahramanmaraşspor, Keçiörengücü, tekrar Vefaspor’da futbol oynadım. Buradan da İstanbulspor ardında, Gebzespor, Orduspor, Kasımpaşa, Tekirdağspor, Güngören BLD, yeniden Vefaspor, son olarak da Karagümrük’te top koşturarak 1997’de futbolu bıraktım. Keçiörengücü ve İstanbulspor’da şampiyonluk sevinci yaşadım. Kariyerim açısından en verimli olduğum dönem ise, İstanbulspor’da yaşadığım günlerdi. Geçmişte yaşadığım ailevi kayıplarım nedeniyle kendimi değersiz hissediyordum. İstanbulspor’da takım arkadaşlarım, beni yeniden değerli hissettirdi. Tüm eğitimlerimi tamamladıktan sonra da Pro Lisans aldım. Futbolculuk dönemimin ardından antrenörlüğe başladım. İstanbulspor’un Süper Lig döneminde altyapı sorumluluğu ve A Takım yardımcılığı görevini üstlendim. Rizespor’da, Başakşehir, Siirtspor, Orduspor, Karşıyaka, Ereğlispor’da çeşitli görevlerde bulundum.


Haberin Devamı
Futbol bir sanattır, tecrübe ve yetenek gerektirir




Unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Sahada futbol oynarken, içimi tam yansıtmasa da sinirliydim. Bu da sevimsiz duruyordu. Maçın bitiş düdüğüyle beraber esas kimliğime bürünerek sakinliğime dönüyordum ve gülmeye başlıyordum. İstanbulspor ile verdiğimiz şampiyonluk mücadelesinde çok kritik bir Lüleburgaz maçına çıkacaktık. O maç öncesi de İstanbulspor formasıyla golüm yoktu. Maça giderken yolda, Alp Pehlivan, Abdullah Avcı, antrenörümüz Dimitri Pantazi, başta olmak üzere tüm takım arkadaşlarım beni, “Sen nasıl futbolcusun? Bir golün dahi yok” diyerek kızdırmaya çalışıyorlardı. Maça çıkmıştık. Zaten maça çıkana kadar kimseyle konuşmuyordum. Oyuna çok konsantre olmuştum. Bir pozisyonda orta sahanın gerisinden topa çok güzel vuruş yaptım ve olağanüstü bir gole imza attım. Herkes topu arıyordu. Rakip takımın kalecisi topu tam çatal noktasından çıkarmış ve santra vuruşu için orta sahaya yollamıştı. O andan itibaren tüm takım, sevinmek için üzerime gelince ben de bu sefer arkadaşlarımı ittim. Daha sonra öğrendim ki, beni teşvik etmek için otobüste üzerime gelmişler. Attığım gol aslında onlara aitti. Bir üzüldüğüm nokta da yaşadığım şampiyonlukta 1 kare fotoğrafımın olmayışı. Örneğin 3-0 önde olduğumuz bir maçın 70. dakikasında antrenörümüz beni oyundan alırdı. Ben de neden oyundan çıktığımı anlamaz, sinir olurdum. Bir gün oyundan alındığım maçta, soyunma odasından eşyalarımı aldım ve direkt evime gittim. Meğerse antrenörümüz benim konuşmamı beğendiği için yayıncı kuruluşta röportaj vermemi istiyormuş. Geç kalmayayım diye oyundan erken alıyormuş. Tabi bu durumu öğrenince çok defa özür diledim.

Yeni nesile önerileriniz var mı?


Gençlerimiz, özel yaşantılarına dikkat etmeliler. Ayaklarını iyi kullanmaları için güçlü ve kuvvetli bir beyin gerekiyor. Onun için de bol bol kitap okumalılar. Tecrübe sahibi büyüklerini dinlemelerini de tavsiye ediyorum. Bizler, büyüklerimizi dinler, izler ve onlardan bir şey öğrenmek adına çok büyük emek harcardık. Şimdilerde o yok. Gençlerimiz geleceklerini planlarken çok daha dikkatli olmalılar.

Türk futbolunun bugünkü durumunu değerlendirir misiniz?


Futbolumuz konuşmaya değmeyecek kadar kötü durumda. Fatih Terim, Bülent Uygun’un dönemlerinde iyi bir jenerasyon yakalamıştık. Şimdi bu jenerasyona benzer bir ekip var. Zeki Çelik, Çağlar Söyüncü, Hakan Çalhanoğlu, Cengiz Ünder gibi isimler, futbolumuzu üst noktalara taşıyor. Bana göre, kadrosu, 1988 doğumlu oyunculardan oluşan, teknik direktörlüğünü Abdullah Avcı’nın yaptığı ve Avrupa Şampiyonu olan o dönemki milli takımımızın yeteri kadar değer gördüğüne inanmıyorum. O iskelet kadro devam etseydi, çok daha iyi işlere imza atabilirdik. O dönem Milli Takım’a ilgi yoktu. Bu da antrenörlerin, yöneticilerin ayıbıdır. TFF, bu konuda yanlış yaptı. Türk futbolunda yeniden kendimizden başarı ile söz ettirmemiz bence mümkün. Yetişen yeni nesil, futbolun bütün yeniliklerinden faydalanabiliyor. Altyapıya ve kendi evlatlarımıza gereken değeri verdiğimiz sürece, futbolda geleceğimizi oluşturabiliriz. Koronavirüs süreci bizlere, kendi evlatlarımızın ne kadar değerli olduğunu yeniden hatırlattı.

Fedakârlık yapılmalı

Herkes merhametli ve fedakâr olamaz. Mersin İdman Yurdu’na büyük ümitlerle transfer olup ikinci maçta sakatlanınca tüm transfer peşinatını ve yönetimin aldığı evi iade eden, Orduspor’da hocasıyla problem yaşadığı için 1993 senesinde transfer parasını ve çekleri geri veren, Siirtspor’da peşinatını iade edip takımdan ayrılan adamın adıdır Ufuk İskender. Böyle bir adamı anlamak için tanımak gerek. Pandemi döneminde kulüplerimiz zor durumda. O yüzden futbolcu kardeşlerimizin de üzerlerine düşen görevi yerine getirip gerekli fedakarlığı yapması şarttır.