26.01.2022 - 00:00 | Son Güncellenme:
Bülent Buda: Tenis dünyasına adını kazımış, büyük oyuncu Arthur Ashe bir keresinde şöyle diyor : “Olduğun yerden başla, elindekileri kullan, yapabildiğini yap”. Rüya gibi. İkisi dış saha yengisi, dört maç, 12 puan. Yapabildiklerinden fazlası. Göztepeli futbolcular bulutlar üzerinde geziniyor olmalılar. Ve oyuncularına öz güven, sevgi, yarışma bilincini aşılayan bilge görünümlü bir spor adamı. Nestor El Maestro. Maç öncesi, maç sonrası konuşmaları abartısız. Yalın ve anlaşılır. Ve onun takımında tüm oyunculara kendini kanıtlayacak fırsatlar var. Ayrımsız ve de demokratik. Bu bağlamda futbolcuların birbirini tanıması, anlaması, teknik ve duygusal bağlamda üst düzeyde. Soldan Moubandje indiriyor daha ilk maçında topu altı pas ile kaleci boşluğuna. Ndiaye orada bitiyor, dokunuyor. Plan yürüyor. Öncesi olan, yoğun çalışmanın ürünü. Birbirini anımsatan goller. İrfan Can her geçen gün büyüyor, ağızları sulandırıyor. Ve Halil. O ne kurnazlık! Öz güven yüklü bitirici vuruş. Ve bitirirken, “Başaranlar, bahane bulmakta başarısız olanlardır” Mümin Sekman.
Fatih Tanfer: Göztepe, dört maçta dört galibiyet alıncaya kadar ki sürede aslında son derece iyi ve doğru futbol anlayışıyla oynayıp inanılmaz goller kaçırıp mağlup oluyordu. Ve o mağlup olduğu maçların sonrasında yazılarımda, “Göztepe için güzel günler yakında” ifadesini kullanmıştım. Haklı olarak saygıdeğer okuyucularım, “Tamam da puan cetvelindeki yerimizi görmüyor musun?” diye sormuşlardı. Ben hep cevap olarak, nasıl güneşe kar dayanmazsa, bu iyi futbolun galibiyetler getireceğini belirtmiştim. Dört maç, dört galibiyet asla tesadüf değildir. Pres yoğunluğu, takım halinde beraber hareket etme özelliklerine Ndiaye, Halil ve Atınç golleriyle katkıda bulununca sahada hiçbir sorun kalmadı. Göztepe’nin yapılan transferler sonrası daha iyi olacağına inanıyorum. Ayrıca defansta Angel ve Atınç’ın son derece form grafiklerinin arttığını söyleyebilirim. Yeni transferlerle Göztepe’nin sıkıntılı günleri atlattıktan sonra neler yapabileceğini hissediyorum. Neler mi? Birkaç hafta geçsin, bu sütunlarda yazacağım.
Mehmet Demirtaş: Oyuna giriş, ön alan presi ile o bilindik Başakşehir oyun planını sekteye uğratmak hedefiyle oldu. Ligin en çok top tutan ekibine alan bırakmamak, pas yaptırmamak, çıkarken rakibi bunaltmak Göztepe için önemliydi. İzmir ekibi ise Başakşehir’in tersine kontra ataklardan ve bulduğu alanlardan üretkenlik sağlama gayesinde bir ekip. Yenilerden Moubandje’nin nefis sunumunda son zamanların golcü oyuncusu Ndiaye ile öne geçmeleri harika bir sevinçti İstanbul’da. İlk yarıda istenilen verimlilik, defansif başarılar ve forvet hattındaki üretkenlik harikaydı. Ancak ikinci yarıda izleyenlerin kalp ritmini, defansta verdikleri kritik pozisyonlarla yükselttiler. Bu noktada İrfan Can’ın hamleleri iyiydi. Genç kaleci her geçen gün kendini hissettiriyor. Stoperlerin savuşturdukları toplarla binler nefes aldı. Kendi alanını savunan Göz Göz, pragmatik oyunuyla adeta rakibini şah-mat etmişti. Parsel parsel doğru oynayıp ilmek ilmek işledikleri sistemin çarkı çok iyi dönmüştü. 3’te 3’le gelip 4’te 4’le dönmek, üstelik Başakşehir deplasmanında kazanmak muhteşem bir olay. Bunu alışkanlık haline getirmek mükemmel bir iş. Futbolun doğası gereği goller atılır, yenilir. Maçlar kazanılır, kaybedilir. Ancak esas mesele sahaya karakter yansıtmaktır. Yeni isimlerin de vereceği takviyelerle Göztepe ikinci yarıda düşme korkusu yaşamadan üst sıralara tırmanacaktır.
Altay ayağa kalkamadı!
Bülent Buda: Her maç sonrasında, her defasında benzer sözler. İyiydik, talihsizdik, 10 kişi kaldık, penaltı, oysa iyi başlamıştık, böyle sürmez, iyi çalışıyoruz, düzeliriz… maça bakıyorsunuz karşı kaleye ilk ve tek şut 77’de savunmacı Murat’tan. Kalecileri karşılaştırın. Lis kaç kez yere yattı, Konyaspor kalecisi kaç kez? Adamlar kendi ceza alanları içinden pasla çıkıyorlar, topa gidiyorlar, topu beklemiyorlar. “Çok iyi bahane bulmayı başaranların başka bir şeyi başardıkları nadiren görülür” diyor Benjamin Franklin. Takımın iki ateşleyicisi var. Cebrail ile Poko. İkisi de yok. Çaresizlik ve yetersizlik çok berbat, yıkıcı bir duygu. Dalgalara değil, kaptanın gemisini limana yanaştırıp yanaştırmadığına bakılır. Şu an ligin en üretimsiz, kaybedenlerinden Altay. Bu gerçek. Ve gerçekleri görerek çıkış yolu aramak bilimsel yöntem, akıl gerektiriyor. Gerisi hikaye, Dede Korkut Masalları.
Fatih Tanfer: “Altay iyi oynadı. Mağlubiyeti hak etmedi. Lig ikincisi Altay mı yoksa Konyaspor muydu? Anlamakta zorluk çektim” ifadeleri bu maçın özetiydi. Hak etmediği bir mağlubiyet aldı. Ama sonuçta haklı olarak herkes tabelaya bakıyor. O düşünceye de katılıyorum. 16 haftadır süren galibiyet hasreti bu hafta da devam etti. Mert Nobre, “Milli maç arası sonrası çok daha iyi olacağız” dedi. Bütün kalbimle inanmak istiyorum. Artık iyi futbol galibiyetlere dönüşürse sıkıntılar bitebilir. Şunu belirtmek isterim, Büyük Altay’ın asla teslim olmayacağını düşünüyorum.
Mehmet Demirtaş: Yönetim, futbolcu, tribün üçgenindeki çarklardan bir tanesinin işleyişi yerinde olmasın, o takımda ne tat ne huzur kalıyor. Kaosa sürüklenen bu tabloda başarısızlık da puan cetveline yansıyor. İçlerin titrediği bir pazar öğleden sonrası tribün üç farklı şov yapıyor, takımı iki kez seyirci bağrına basıyorsa Altay formasını hak eden futbolcular da ne yapıp edip o maçı alacak. Bir koşuyorsa üç koşacak. Ancak tribünler eski teknik direktörünün lehine bağırıyorsa burada da camia içi bir şeyler rayına oturamamış demektir. Maçın teknik analizi, gol pozisyonu, verilen paslar bir kenara dursun, çatlaklardan yayılan sesler neyin ne olduğunu aslında bizlere gösteriyor. Dışarıdan bir gözle baktığımızda huzursuzluk sonucu aylardır kazanamama stresinin ortaya çıktığı net bir biçimde seziliyor. Yani burada saha içinden çok saha dışının kendi içinde birliği sağlaması şart. Artık iş o noktaya geldi ki, iyi oynamak değil sadece üç puan bu tribünlerin içini rahatlatır. Yoksa kahrolmaya devam.