01.11.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
İlerleyen yıllara bakıp, “Benden bu kadar gari” deyip bir kenara çekilmemek, vazgeçmemek, hayatın içinde kalarak aldığın her soluğu fırsat bilerek yaşamak, yaşamak... Yakınmadan soluduğun her anı fırsat bilerek, armağan sayarak, öğrenerek, gelişerek, severek, anlayarak yaşamak... Yıllar yıllar önceydi. İstanbul Modalı Aydan Hanım’la Caddebostan Pergola’da akşam yemeği için oturduğumuzda kulak içlerimizi hafiften okşayan müziğin tınılarında Aydan Hanım görevliye siparişleri veriyordu. İki biftek, bir porsiyon peynir, bir şişe kırmızı. İşini bitirdi. Sonra bana döndü, “Dinlediğimiz müziği kim bestelemiş?” “Yani pardon ben almayayım” diyeceğim, o kadar içli dışlı değilim Aydan Hanım’la. Bilmiyorum diyeceğimi. Yakıştıramıyorum. Cahilliğim kabak gibi ortaya çıkıp görünecek. “Franz Liszt” dedi Aydan Hanım. Hasta yatağında bestelemiş. Aydınlanma, bilmediğinizi öğrenmekle başlar. “Hayır ben almayayım, sizde kalsın” diyorsanız siparişleri her defasında bir başkası verir. Siz de önünüze geleni yersiniz ya da yemezsiniz.
Sisal (kenevire benzer büyük yapraklı, bol elyaflı, dokumada kullanılan bir bitki) bitkisinin büyük bölümü Meksika Körfezi ile Antil Adaları arasındaki Yucatan’da üretilirmiş. Ve bu bitki taşlı, sert ve faydalı, organik, maddesi az toprakta yetişirmiş. Bir keresinde bir Amerikan şirketi, sisali Florida’da üretmeye karar vermiş ve iyi bakılmış, mükemmel araziye tohum atılmış. Vakti gelmiş, bitki büyümüş. Amerikalılar sevinmişler. “Yaşasın! Sisal ticaretini Yucatanlıların elinden aldık!” Ürünü biçmişler ve yaprakların içinde bulunması gereken elyafı aramaya başlamışlar. Fakat o büyük yapraklarda bir gram bile elyaf bulunmadığını büyük bir şaşkınlıkla görmüşler. İşte o zaman sorun anlaşılmış: Hayatının kolaylaştırılması, bu bitkiyi mahvediyor. Ve de öykünün yazarı Herbert N. Casson, sorunu noktalıyor:
“Sisali değerli kılan nasıl elyafı ise, insanı değerli kılan da karakteridir. Hayat yolunda karşımıza çıkan zorluklar bizi güçlendiren, olgunlaştıran ve yetiştiren fırsatlardır.”
Bir Afrika atasözüne göre, her sabah kıtada bir ceylan uyanır. En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir. Yoksa öldürülecektir. Her sabah Afrika’da bir aslan uyanır. En yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir. Yoksa aç kalacaktır. Aslan veya ceylan olmanız fark etmez. Güneş doğduğunda koşmaya başlasanız iyi olur.
1694-1778 yılları arasında yaşayan Fransız yazar Voltaire, zaman konusunu şöyle yorumluyor: “Zaman, tasavvurumuzdaki projelerin gerçekleştirilmesi için yeterli değildir. Bekleyen biri için ondan daha yavaş, hoşlanan biri için de ondan daha çabuk geçen bir şey yoktur. Herkes onu ihmal eder. Herkes onun kaybolmasından üzüntü duyar.”
“İnsanın en kıymetli hazinesi zamandır. İçine koyacak şeyiniz varsa bir günün bin cebi vardır” diyor büyük filozof F. Nietzsche. Ve bir akıllı kişi de, “Hayat, geç kalanları affetmez” diyor.
Pergola’daki akşamın üzerinden yıllar, çok uzun yıllar geçti. Kulaklarımda bir müziğin tınısı ile yazmayı seviyorum. Melodinin tınılarını teknik olarak açıklayacak donanımda değilim. Ama o seslerden hoşlanıyorum. O tınılarla yazmayı seviyorum. Gelişmiş olmaktan keyif alıyorum.
Bu yangın yerinde
Yaşamak bu yangın yerinde
Her gün yeniden ölerek
Zalimin elinde tutsak
Cahile kurban olarak
Yalanla kirli havada
Güçlükle soluk alarak
Savunmak gerçeği çoğu kez
Yalnızlığını bilerek
Yaşamak görevdir bu yangın yerinde
Yaşamak, insan kalarak.
Ataol Behramoğlu
Profesör bir öğrenciyi kürsüye çağırıp,
- “Anlat dersi” demiş.
Öğrenci başlamış anlatmaya.
- “Şimdi kürsünün üstüne çık, devam et.”
Öğrenci kürsüye çıkıp devam etmiş.
- “Kürsünün üstüne bir sandalye koy, üstüne çık, devam et.”
Öğrenci denileni yapmış.
- “Şimdi sandalye üstüne tabureyi koy, devam et.”
Öğrenci artık düşmemek için dengesini kontrol ederek konuştukça, dediklerinde tutarsızlıklar başlamış. Hoca dersi bitirmiş. “İnsan yükseldikçe beyin söyleneni değil, bulunan yerden düşmemeyi önceler.” Kimilerinin söylemlerine buradan bakın.
Bir kenara yazın, gerekebilir
- Alçakgönüllü olmak, altta kalmak zorunda olmak anlamına gelmez. Maya Angelou
- İnsanın kendisini sıkıcı hale getirmesi, ne zaman duracağını bilmemesindendir.
Anonim
- Anne, beş kişi için yalnızca dört dilim pasta olduğunu fark ettiği anda pastadan nefret ettiğini duyuran ilk kişidir.
Tenneva Jordan
- En çok inandığınız şeyler, en az bildiklerinizdir.
Montaigne
Michael Phelps
Bir öğretmen bir keresinde anneme, “Oğlunuza çok az kimya öğretebildim” demiş. Annem şöyle cevap vermiş: “Dönem boyunca oğlum, yüzme sayesinde beş ülke gördü. Hayatta hangisi daha önemli? O beş ülkede nasıl bir hayat olduğunu görmesi mi, yoksa şu kadar gram karbonda kaç atom olduğunu bilmesi mi?”