10.01.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:
İlker Sezer
Suudi Arabistan’ın Şii lider Nimr el-Nimr’i idam etmesinin ardından Ortadoğu’da artan Şii-Sünni geriliminin kökleri, 7. yüzyıla kadar uzanıyor. Hz. Muhammed’in 632 yılındaki ölümünün ardından, halifeliği Hz. Ebu Bekir’in almasını savunanlar ve buna karşın Hz. Muhammed’le kan bağı olan Hz. Ali’nin halife olmasını isteyen kişiler arasındaki ayrım, zaman içinde mezheplerin ortaya çıkmasıyla derinleşti. Şii’ler Hz. Ali’den önce halife olan Hz. Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ı, Hz. Ali’nin hakkını ihlal ettikleri gerekçesiyle ‘gasıp’ (gasp eden) olarak tanımlıyor. Sünniler ise Hz. Muhammed’in ölümünün ardından Hz. Ebu Bekir’i halife olarak kabul ediyor. Kuran ve Hz. Muhammed’in öğretileri iki mezhep tarafından da temel olarak kabul edilirken, Şiiler din adamlarının rehberliği altındaki İslam’ı benimsiyor; Sünniler ise dini metinlerin yorumlarını esas alan görüşü kabul ediyor.
Birçok noktada ayrım var
İki mezhebin ayrılma yaşadığı olaylardan en önemlisi Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin’in Emevi halifesi Yezid tarafından öldürülmesi. Şiiler, 680 yılında Irak’ın Kerbela kentinde meydana gelen ve tarihe ‘Kerbela Olayı’ olarak geçen bu suikast için her yıl yas tutarken, Sünni inancında matem yapılmaması kaidesinden hareketle bu gün sadece ibadet edilerek geçirilir. Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin’in Yezid’in ordusu tarafından katledilmesi ve kafasının kesilmesi olayı Şii inancında Sünni kültüründen çok daha büyük bir yere sahiptir. Kerbala, Şii tarihi için en önemli olaylardan biri olarak biliniyor. Şii ve Sünniler ibadet, kültür, İslam hukuku ve din kurumları konularında birçok noktada birbirinden ayrılıyor. Sünni kelimesi ‘Ahl el-Sunnah’ (Gelenek insanları) ifadesinden geliyor; bu inanca mensup kişiler Hz. Muhammed’in öğretileri, eylemleri ve sözlerine bağlı kalarak yaşıyor.’Şia’ terimi ise ‘takipçiler’ anlamına geliyor; Şiiler için Hz. Muhammed’in yanı sıra Hz. Ali’ye de bağlılığı ifade ediyor.
Barış içinde de yaşadılar
Şii ve Sünnilerin tarih boyunca birbirleriyle savaştıkları yönündeki yaygın görüş ise yakın tarihimizde sık sık yaşanan çatışmaların yarattığı bir yanılgı. Şii Safevilerin, Sünni Osmanlılar ile yaptığı savaşlar, iki mezhebin çatıştığı dönemlere örnek olarak gösterilebilir. Ancak Hz. Ali’nin ölümünün ardından birçok kanlı savaşa girişen Şii ve Sünni nüfus, tarih içinde birbirleriyle barış içinde yaşadıkları, mezhepler arası evliliklere izin verildiği dönemlere de sahip. Avrupa’da 1618 ile 1648 yılları arasında siyasi ve ekonomik nedenlerin yanı sıra Protestan ve Katolik mezheplerinin mücadelesine sahne olan ‘Otuz Yıl Savaşı’nın yaşandığı dönemde, İslam dünyası içindeki Sünni ve Şii nüfusu birbirleriyle barış içinde yaşıyordu. ‘Otuz Yıl Savaşı’ döneminde Protestan ve Katolik mezheplerinden 8 milyon kişinin öldüğü tahmin ediliyor. Ortadoğu’da mezhepçiliğin yeniden yayılmaya başlaması ve savaşlara neden olmasının sebebi olarak 20. yüzyılın başlarında Irak ve Suriye’de yükselmeye başlayan ‘Arap milliyetçiliği’ akımının önemli bir rol oynadığı düşünülüyor.
Günümüzde Ortadoğu’da yaşanan savaş ve çatışma ortamlarında mezhepsel farklılıklar önemli bir rol oynuyor. Suriye’deki iç savaşta Sünniler, Şii Nusayrilerle savaşırken, Yemen’de İran tarafından desteklenen Şii kökenli Husi isyancılar Suudi Arabistan tarafından desteklenen Sünni hükümetle savaşıyor. Irak’ta yaşanan politik istikrarsızlık ve IŞİD’in yükselişindeki sebeplerden biriyse Şii ve Sünni kesimin birbirine karşı derin güvensizliği. Pakistan ve Afganistan’da da Şii azınlık ve Sünniler arasında yüksek tansiyon olduğu biliniyor. Afganistan’da Sünni Taliban sık sık Şii kökenli azınlık Hazaralar’a saldırıyor. Irak’ın işgali ve Arap Baharı bölgede Şii ve Sünni’ler arasındaki mezhep temelli şiddetin kalıcı hale gelmesine katkı sağladı.
Uzaylılarla ilgili yaptığı açıklamalarından sonra Yusuf Güney, şaşırtan paylaşımlar yapmaya devam ediyor.