27.09.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
Güldener Sonumut
Eskiden NATO üyeleri fikir ayrılıkları ne olursa olsun birbirlerini kamuoyu önünde acımasızca eleştirmezlerdi. Eskiden dediğim bundan daha 30 sene öncesine kadar.
Eskiden NATO müttefikleri aidiyet duyguları ve savundukları değerler sayesinde birbirlerini eleştirirken çok diplomatik ifadeler kullanırlardı. Eskiden dediğim malum soğuk savaş döneminde.
Eskiden NATO müttefikleri Sovyetler Birliği’ne karşı demokrasi, insan hakları, sosyal haklar, hukuk devleti gibi değerler üzerinde uzlaşı sağlamışlardı. Eskiden dediğim daha Hırvatistan ile Slovenya bağımsızlık talebinde bulunmamışken.
Eskiden NATO’ya üye ülkelerdeki siyasi rekabet, ekonomi, sosyal haklar, biraz dış politika, kamu sağlığı, teknoloji, sanayi, kalkınma, kültür, eğitim ve sanat üzerine kurulmuştu. Malum karşıda askeri, ekonomik ve sosyal modeliyle tehdit oluşturan bir Sovyetler Birliği’ne karşı NATO müttefikleri, yurttaşlarını daha müreffeh, tehdit ve nefret söyleminden uzak, Moskova yönetiminin aksine azınlıklara saygı gösteren toplumlarda yaşatmaya çalışıyorlardı. Eskiden dediğim İstanbul’da ilk tüp bebek daha doğmamışken.
Eskiden NATO’ya üye ülkeler birbirlerine sahip çıkıp, üçüncü ülkelere karşı müttefiklerini sadece Washington anlaşmasının 5. maddesi gereği askeri olarak korumuyorlardı. Aynı zamanda siyasi, ekonomik ve diplomatik olarak da birbirlerine “arka çıkarlardı”. Eskiden dediğim daha Irak Kuveyt’i işgal etmemiş, Aliya İzzetbegoviç Bosna Hersek devlet başkanlığına seçilmemişken.
Eskiden ulusal seçimleri kazanmak için NATO üyesi bir ülkenin lider adayı NATO üyesi bir başka ülkenin liderini alenen suçlamaz, ağır bir şekilde eleştirmezdi, malum pusuda yatan Sovyetlerin eline malzeme vermemek için. Sü uyur, düşman uyumaz misali. Eskiden dediğim de aslında TRT4 henüz yayın hayatına başlamamışken, Amerika’nın önde gelen Blues sanatçısı Steve Rey Vaughan henüz helikopter kazasına kurban gitmemişken.
Şimdilerde ise, NATO’nun kurucu üyelerinin siyasetçileri, seçim dönemlerinde NATO üyesi ülkelere laf atarak söz düellosuna girip seçmen kitlelerini genişletme peşindeler. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Yunanistan Cumhurbaşkanı, ABD Başkan adayı Joe Biden ve en son örnek ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi örneğinde görüldüğü üzere.
NATO’ya üye ülkelerin siyasetçilerinin popülist söyleme, hatta popülizme yenik düşmeleri son derece üzücü. Daha Mars’a gidemedik, Ay’a ikinci kez ayak basılamadı, hidrojenli kamyonlar seri halde üretilemedi, NATO müttefikleri henüz cep telefonları için seri şekilde 5. nesil verici anten üretemiyorlar. Oysa yıllık Gayri Safi Yurtiçi hasılası 40 trilyonu aşan, 1 milyar nüfusa sahip transatlantik toplulukta yaşayan insanlar retorik veya eskilerin deyimiyle belagat ustası popülist söyleme aç bir topluluk değil. Aksine, yeni umutlar, yeni imkanlar, yeni hayaller talep ediyorlar. Talepleri de her zaman paraya endeksli değil. Kendilerine daha fazla vakit ayırabilmeyi talep ediyorlar. Doğa ile daha çok iç içe yaşamayı arzuluyorlar. Yeni sosyal haklar talep ediyorlar. Seçmenlerin bu beklentilerine nasıl karşılık vereceğini bilmeyen siyasiler de popülizmle seçmenleri kandırmaya veya uyutmaya çalışıyorlar. Ancak aşırı sol ve sağ partilerin söylemlerinin ana akım partiler tarafından telaffuz edilmesi hem tehlikeli, hem de ana akım partilere yeni seçmen kazandırmıyor. Tehlikeli, çünkü aşırı partilerin söylemleri bir nevi meşrulaşmış oluyor. İşe yaramıyor, çünkü orjinali varken, kimse kötü kopyasına oy vermiyor. Almanya, Kanada, Portekiz veya İspanya gibi ülkeler bu popülist söylemden kendilerini şimdilik koruyabildiler, ancak Brüksel’den bakıldığında ABD’deki siyasi tartışmalar, pek sığ ve kaygı verici.
Fransa’da 28 günlük babalık izni
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u Türkiye’ye yönelik tutumundan dolayı bir NATO müttefiki olarak eleştiriyoruz. Ancak atmış olduğu olumlu adımların da altını çizmekte fayda yok değil. Örneğin babalık izin süresini 28 güne çıkartma kararı alan Macron, bu açıdan Fransa’da önemli bir değişikliğe imza attı. Kuşkusuz sosyal haklar konusundaki en ilerici ülkeler arasında bulunan Norveç’in hala çok gerisinde. Bilindiği üzere 1 Nisan 1993 yılından beri Norveç’te babalık izni hakkı bulunuyor. Halen Norveç’te aileler maaşlarının %100’ünü alarak toplam 49 hafta doğum iznine ayrılabiliyorlar. AB’ye üye ülkeler arasında da İspanya bu alanda çığır açmıyor değil. Zira 2019 yılından bu yana İspanya’da babalık izni 8 hafta. 2021 yılında da bu süre 16 haftaya yükseltilecek. Merkez sağdan sağa doğru kayan bir siyasi çizgide ilerleyen Macron’un sosyal demokratlara bu şekilde göz kırpması da aslında hoş bir hareket.