02.01.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Efnan Atmaca - Leonardo da Vinci, “Minicik bir kedi yavrusu bir sanat şaheseridir” demiş. Da Vinci’den daha iyi bilecek değiliz elbette. Klişeye kendimi kaptırıp, kedi videolarının yaşam sevgisi aşıladığını da söylemeyeceğim, direkt toplumdaki ön yargılardan dem vurup başlayacağım söze. Hani derler ya kediler nankördür diye aslında işin gerçeği insanların kedilerinin olamayacağı, kedilerin insanları ve mekânları olduğu. Yani biz insanoğlu başkalarını eleştirirken mangalda kül bırakmazken sıra kendimize gelince görmezden geldiğimiz kibrimize yenilip, kedilerin ‘yüce varlığımıza’ itaat etmesini istiyoruz.
Dalga geçiyorlar
Ama onlar öylesine gururlu ve akıllı ki zaman zaman bakışlarıyla bizim yüce sandığımız varlığımızla dalga geçtiklerini yakalayabiliyorum. Yine işin uzmanına başvurarak, “Denemeler” kitabında hayata dair izlenimleriyle yol gösteren Montaigne’in “Kedimizle oynarken, o mu bizi eğlendiriyor, yoksa biz mi onu eğlendiriyoruz kim bilebilir?” sözünü sizinle paylaşmak isterim. Da Vinci, Montaigne derken Bilge Karasu’yu da anmadan geçmeyelim: “Kitaplardan ve ayraçlardan ve bardak altlarından ve kedilerden ve gündüzlerden ve gecelerden ve yerlerden ve göklerden başka kimimiz kaldı..?” Şimdi asıl meseleye gelelim. Cuma günü “Louis Wain’in Renkli Dünyası” adlı film gösterime girdi. “Kedilerin ressamı” olarak bilinen Wain oldukça ilginç bir karakter. Hatta onun için “Kediler hakkındaki düşüncemizi değiştiren sanatçı” demek yanlış olmaz. Neden mi?
Aşk yarım kaldı
Nedenini anlamak için Wain’in hikâyesine bakmak yeterli. 1860’da Londra’da doğan Wain, aristokrat bir ailede büyümüş ama ‘babasının yokluğunda’ kalabalık ailesine bakma yükümlülüğünü üzerine almış genç bir çizer. Soylu olmalarına rağmen maddi sorunlar yaşayan aileye katılan genç mürebbiye Emily, Louis’in ilgisini çekiyor ve bir süre sonra aralarında bir aşk başlıyor. Aralarındaki sosyal sınıf farkına aldırmadan evlenen çiftin mutluluğu uzun sürmüyor. Çünkü Emily meme kanserine yakalanıyor ve Wain için sonradan herkesin onu tanımasına yol açan ama ünlü ismi yıkıma götüren süreç başlıyor. Wain eşini eğlendirmek için kedi karikatürleri yapıyor. Ancak bu çizimlere ilham veren eşi, kedi resimlerinin ilkinin yayınlanmasından günler sonra ölüyor.
Churchill hicvi
Wain’in serbest çalıştığı Illustrated London News’teki editörler Emily’nin ölümünden kısa süre sönce “A Kitten’s Christmas Party” adıyla 11 gün boyunca 150 kedi içeren çizimlerini gazetede yayınlıyorlar. Bu çizimler bir gecede sansasyon yaratıyor, çünkü Wain’nin çizimlerindeki figürler, yalnızca kedi değil, insanların yaptığı her şeyi yapan kediler! İçlerinde kriket oynayanlar da var, yolları kazanlar da bisiklete binenler de. Wain bu çizimleri genellikle halka açık yerlerde etrafındaki insanları gizlice izleyerek çiziyor ve antropomorfize kediler yaratıyor. Her ne kadar bu kediler insanları eğlenceli kılmak için yaratılsa da arada birkaç politik hiciv karikatürü de yer alıyor. Bunlardan biri de kedi olarak çizilen Winston Churchill. Wain’in ünü giderek yayılıyor ve “kedi çizen adam” olarak tanınıyor. Ancak Wain için para her zaman bir sorun oluyor. Telif haklarını alamıyor ve fakirleştikçe fakirleşiyor. Bunda o dönemin iş dünyasının günahı büyük olmakla birlikte eşini kaybettikten sonra ruh sağlığı iyice zayıflayan Wain’in ihmali de söz konusu elbette.
Wain yaşlandıkça akıl ve ruh sağlığı iyice kötüleşiyor. Kız kardeşlerine sözlü taciz ve şiddette bulunuyor. 1924 yılında 63 yaşında “akıl sağlığı yerinde değildir” raporu alınıyor ve Güney Londra’daki Tooting’deki hastanenin fakirler koğuşuna yatırılıyor.
Onun orada olduğunu öğrenen bir meslektaşı daha iyi bakım alması için kampanya başlatıyor. Dönemin başbakanı Ramsay MacDonald kampanyayı destekliyor, hatta Wain’in kız kardeşlerine, kardeşlerinin sanata olan hizmetlerinden dolayı emekli maaşı bağlıyor. Bu kampanyayla toplanan para sayesinde Wain, Güney Londra’daki Southwark’ta bulunan Bethlem Hastanesi’ne taşınıyor. Halk Wain hakkında söylenenler ne olursa olsun onu ve kedilerini o kadar çok seviyor ki ona düzgün bir şekilde bakıldığını görmek istiyorlar. Wain yeni hastanesinde sessiz ve uyumlu bir hasta olarak tanınıyor. Çevresini mümkün olduğunca keyifli hale getirmeye odaklanıyor. Sonra da yaşadığı yeri süslüyor. Bu süreci Bethlem Zihin Müzesi’nin müdürü Colin Gale “Wain, finansal kaygılardan kurtuldu. Çizimlerini sadece aşk için yaptı. Hastane bunu fark etti ve devam etmesi için gereken her şeyi verdi” diye anlatıyor. Bir Noel günü hastane personeli Wain’e binanın dekorasyonu için yardım etmek isteyip istediğini soruyor. Wain de orayı tuvali olarak kullanmaya karar veriyor. Böylelikle çeşitli Noel etkinliklerine katılan kediler hastanenin duvarlarında görünmeye başlıyor. İşte bu çizimler Bethlem Zihin Müzesi’ndeki Wain sergisini oluşturuyor.
Neşeli kediler
Wain, 1930’da Bethlem Hastanesi’nden Temmuz 1939’da ölene kadar çizime devam edeceği St Albans yakınlarındaki Napsbury Hastanesi’ne naklediliyor. Bethlem Hastanesi de Londra’nın güneydoğusundaki Beckenham’daki bugünkü yerine taşınıyor. Müdür Gale söz konusu sergi ve film için “Wain’i halkın bilincine geri getirmenin bir yolu değil, aynı zamanda akıl sağlığının daha iyi anlaşılmasını teşvik etmek için de bir yol” diyor. Elbette sadece Wain için değil. Çünkü akıl sağlığı bozuk birinin hep karanlık resimlar yapması beklenir. Wain kediler hakkındaki ön yargıları yıktığı gibi yaptığı neşeli kedilerle bu düşünceyi de altüst ediyor. Eserleri saf neşe, yaramazlık ve eğlence yayıyor. Yani hem akıl sağlığı yerinde olmayanlar hem de kediler için yeni tanımlar yapıyor Louis Wain.