18.04.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Fatma G. Kabasakallı
Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilim Karadeniz’e taşarak, Montrö Anlaşması’nı sadece Türkiye’nin değil Amerika ve Rusya’nın da dahil olduğu bir gündem maddesi haline getirdi. Bu konudaki en deneyimli isimlerden biri olan ABD’nin Avrupa Kuvvetleri eski Komutanı Emekli Korgeneral Ben Hodges, ülkesinin Karadeniz’deki pozisyonunu, Montrö Anlaşması’nı ve Ankara-Washington ilişkilerini Milliyet için değerlendirdi:
Ukrayna-Rusya gerilimi sonrası Montrö Anlaşması ve Kanal İstanbul projesi, uluslararası çevrelerce tartışılmaya başlandı. ABD’nin bu tartışmadaki pozisyonunu değerlendirir misiniz?
- Türkiye sadece bulunduğu coğrafyadan dolayı değil, pek çok nedenden ötürü önemli bir müttefik. Fakat bunun yanında, Türkiye’nin Karadeniz’deki konumu, ABD ile Avrupa’nın, Türk müttefikimizle zarar gören ilişkilerinin üzerine eğilmesi gerektiğini de gösteriyor. Her iki tarafın da yapması gereken pek çok şey var. Ancak kesinlikle yeniden güven oluşturmanın, ilişkilerin çerçevesi ve doğasını yeniden tesis etmenin vakti geldi. İki ülke arasındaki ilişkileri ‘Türkiye-ABD 2.0’ versiyonuna yükseltmenin tam zamanı. Bu, aynı zamanda Montrö Anlaşması parametreleri dahilinde, bölgede yeterli miktarda deniz gücünün kullanılmasını sağlayacak bir stratejiye ihtiyaç duyduğumuz anlamına da geliyor. Montrö, Rusya’ya karşı caydırıcılık konusunda bir sorun değil. Bölgedeki yetersiz ABD donanma gücünden ötürü, kullanabileceğimiz uygun günlerin yarısını bile kullanmıyoruz. Bununla birlikte Kanal İstanbul projesinin, Montrö’nün değiştirilmesi için asıl neden ya da gerekçe olduğunu düşünmüyorum. Montrö, Karadeniz’de ne olabileceğine değiniyor. Karadeniz’e İstanbul üzerinden iki geçiş olsa da, hala tek bir Çanakkale boğazı var. Bunula birlikte benim önerim, Montrö’nün değiştirilmemesi yönünde olur. Bunun için zorunlu bir ihtiyaç görünmüyor.
Büyük güç rekabeti...
ABD’nin Karadeniz bölgesindeki stratejisi sizce ne olmalı?
- Bölgedeki müttefiklerimizle ilişkilerimizi sağlama almalı ve güçlendirmeliyiz. Türkiye, Romanya ve Bulgaristan... Ve ortaklarımız Ukrayna, Gürcistan ve Moldova... Diplomasi, enformasyon, ekonomi ve askeri alanlarında rekabet etmeliyiz. ‘Büyük güç rekabeti, büyük güç çatışmasını engeller’, çünkü potansiyel rakiplere, bir yerin, bizim için stratejik olarak ilgi duyulan bir yer olduğuna ilişkin gerekli mesajları iletir. Bu da yanlış hesaplamalar yapılması şansını azaltır.
Montrö’de bir değişiklik veya Kanal İstanbul’un varlığı, Türkiye’nin Karadeniz’de, özellikle Rusya’dan tehditlerle karşılaşmasına neden olur mu?
- Kremlin’in her zamanki yanlış söylemlere ve uluslararası hukuku çarpıtarak yorumlamaya girişmesini bekliyorum elbette. Ancak Rusya’nın Türkiye’yi gerçekten tehdit edeceğine inanmıyorum. Eğer yaparlarsa da, NATO Türkiye’yi yalnız bırakmayacaktır. Aslında, bizim inisiyatif alarak, Kremlin’i, rutin olarak uluslararası hukuku ihlalden, Kırım’ı yasadışı işgalinden, Ukrayna’daki gerilimi tehlikeli şekilde artırmaktan sorumlu tutma konusunda ön ayak olmamız gerekiyor.
Rusya ve Ukrayna arasındaki çatışmanın artarak, savaş seviyesine geleceğini düşünüyor musunuz?
- Ortada zaten devam eden bir savaş var. Bu savaş Rusya, Ukrayna’yı işgal ettiğinde başladı. ‘Sözde ateşkes’in varlığına rağmen, her hafta Donbass’ta Ukraynalı askerler öldürülüyor. Almanya, Fransa ve Hollanda’nın bu şiddete karşı karşılık vermede zayıf kalmaları, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) Özel Gözlem Misyonu’ndaki cesur kadın ve erkeklerin dikkate alınmaması Kremlin’e cesaret verdi. Batı büyük ölçüde yanında olsa da, Ukrayna, işgal edilmiş ve egemen topraklarından önemli kısımları kaybetmiş bir ulus olarak kurban durumunda. ABD Ukrayna’nın yanında yer alıyor ve Türkiye’nin de Ukrayna’nın yanında yer aldığını görmekten mutluluk duyuyorum. Öte yandan Rusya’nın baskısını giderek artırmasını, Ukraynalıları aşırı reaksiyon göstermeleri için provoke etmeye çalışmasını ve ABD’nin kararlılığını test etmeye devam etmesini bekliyorum.
YARIN: S-400 ve Türkiye ile ilişkiler