09.06.2022 - 10:48 | Son Güncellenme:
Bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanı Suriye’de YPG güdümündeki SDG’ye yönelik yeni bir operasyon yapılacağını duyurdu. 2019’da bugünkü ateşkesi sağlayan anlaşmada kilit rol oynamıştınız. O dönem bir takım sözler verilmişti. SDG güçlerinin 30 km derinlikteki bölgeden çekilecekleri taahhüt edilmişti. Buna Tel Rıfat ve Menbiç de dahil. Ancak bu güçler hala bölgede ve Türkiye tarafından terör örgütü kabul ediliyorlar. Bu konudaki görüşleriniz nedir?
Üç nokta var. Öncelikle beni konuk ettiğiniz için teşekkürler, yeniden burada olmak çok güzel. Türkiye’nin korunması konusunda nihai sorumluluk hükümet ve cumhurbaşkanı'ndadır. Türkiye'nin Güney sınırında Türk halkı ve Türk devletinin birçok düşmanı bulunuyor. DAEŞ, İranlılar, Ruslar, Esad Rejimi ve PKK ve yan örgütleri. Hepimiz bunun farkındayız. Ancak üçüncü nokta şu. Türkiye burada adım atarken sahadaki gerçekleri ve güncel durumu göz önünde tutmalı. Ben 17 Ekim 2019’da anlaşma yapılırken Başkan Yardımcısı Pence ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikteydim. Anlaşma yalnızca Kuzeydoğuda M4 otoyoluna doğru 30 KM derinliğindeki bölge içindi. Biz söz verdik ve SDG bu bölgeden çekildi. 110 KM genişliğinde, 30 KM derinliğindeki bölgeye o dönemden beri de geri gelmediler. Burada saldırılar oldu. SDG, Esad rejimi, İranlılar, DEAŞ vs. tarafından. Sorunlar yaşandı. Ancak ortalamaya kıyasla iyi bir ateşkes olduğunu söyleyebiliriz. Hiçbir zaman Menbiç ya da Tel Rıfat konusunda anlaşmaya varmadık. Bir hafta sonra Soçi’de Başkan Putin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında ayrı bir anlaşma müzakere edildi. Kuzeydeki diğer İki 110 KM'lik bölge burada ele alındı. Ortadan Fırat’a, ve oradan Irak sınırına kadar olan 30 KM derinliğindeki bölgeler bunlar. Ruslar SDG’yi buradan çıkarma sözü verdi ancak bunu yaptıklarına dair bir kanıt görmedik. Bu yüzden sorunuzu Ruslara sormanız daha doğru olur. ABD hükümetinin çağrısı Türkiye’nin bugün Suriye’deki hassas dengeyi bozmaması. Bu çağrıyı ben de destekliyorum. Birtakım ateşkesler var. Bahsettiklerim haricinde İdlib ateşkesi var. Güneyde kontrol ettiğimiz bölgeler çevresinde bir ateşkes var. Güneybatıda da ateşkes var. Suriye 2019’dan beri görece sakin. Türkiye’ye yeni bir mülteci akını olmadı. Türkiye’nin bir şey yapması durumunda tüm bu iskambil evin çökme riski var. Bu yüzden “dikkatli olun” diyoruz.
Peki Rusya faktörü ne olacak? Şu anda Ukrayna ile uğraşıyorlar. Tüm dikkatleri, kaynakları oraya kanalize olmuş durumda. Bu, Suriye’de Türkiye ve ABD’nin iş birliğini artırmasını sağlayabilir mi?
ABD ile Suriye’de daha iyi iş birliği yapmak için her zaman fırsat var. Buradaki tek anlaşmazlık, PKK/YPG/PYD’nin alt örgütü olan SDG’ye uzun vadede ne olacağıyla ile ilgili. Türkiye bunu çok iyi biliyor. 2015’ten önce siyasi liderlerle bir araya gelindi, hepimiz onların aslında kim olduğunu biliyoruz. Bu konuda bir anlaşmazlık var ancak DEAŞ ile mücadelenin şart olduğu konusunda hem fikiriz. Türkiye bu uğurda şehit verdi, biz de verdik. Suriye’de BM destekli bir çözüm için çaba harcamak konusunda soru işareti yok. Türkiye’nin İdlib’teki pozisyonunu destekleme konusunda da fikir ayrılığı yok. Yani genel olarak Türklerle Suriye meselesi konusunda yakın iş birliği yapıyoruz ancak daha da iyisini yapmalıyız.
Çözüm konusunda ne düşünüyorsunuz? Bunun siyasi bir müzakere yoluyla olması gerektiğini savunuyorsunuz. Esad Rejimi Rusya’nın desteğini kaybetme riskiyle karşı karşıya. Bu durumda müzakere masasına otururlar mı?
Bir defa bu tabii ki denememiz gereken bir şey. Yeni hükümete defalarca müzakerelerde üst düzey temaslarda bulunmaları için çağrı yaptım. Şimdi durum, Putin’in Ukrayna’yı işgal etmesiyle biraz daha zorlaştı. Tabii ki Türkiye için de zorlaştı. Türkiye, Ukrayna’ya destek konusunda bir numara. Montrö Sözleşmesi’ni uygulamak olsun, hava sahasını kapatmak olsun, Kiev’e verilen askeri ve diplomatik destek olsun Türkiye müthiş bir iş çıkardı. Böyle de devam etmesini umuyoruz. Ancak Ruslar her ne kadar Ukrayna’da savaşsa da Suriye’den çekilmediler. Ancak buradaki varlıkları oldukça az. 30-40 savaş uçağı, Türk Jandarması gibi silahları olan birkaç polis taburu var. Yüksek yoğunlukta savaşa uygun değiller. Ancak Suriye’de Rus bayrağı ile gezecek kapasiteleri var.
Ukrayna’dan söz açılmışken, bildiğiniz gibi Finlandiya ve İsveç NATO’ya resmen başvurdu. Madrid zirvesi yaklaşıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki İskandinav ülkesi terör örgütü PKK/YPG’ye destek vermeyi bırakmadığı sürece Türkiye’nin adaylık süreçlerini desteklemeyeceğini açıkladı. Başkan Biden henüz konuyla ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan ile direkt olarak görüşmedi. Washington bu sorunu birkaç hafta sonra yapılacak Madrid zirvesine kadar nasıl çözmeyi planlıyor? Sizce Biden Yönetimi Türkiye’nin bölgedeki güvenlik endişelerini gidermek için yeterli çabayı gösteriyor mu?
ABD hükümetindeki uzun yıllık tecrübelerime dayanarak; Kuveyt olsun, Balkanlar olsun, Irak olsun, Türkiye olsun, herkes aynı şeyi söylüyor. “ABD bizimle yeterince ilgileniyor mu?” Cevap her zaman hayır. Çünkü ABD’nin yüz müttefik ve dünya çapında onlarca kötü aktör varken herkese ihtiyaçları olan güvenliği sağlaması söz konusu değil. Bununla beraber, ABD son 70 yılda Türkiye’nin sadık bir müttefiki oldu. Türkiye de aynı şekilde. Bu iş birliği devam etmeli.
Finlandiya ve İsveç’e gelince… PKK’nın yan örgütleri ile özellikle resmi ilişkileri olan ülkeler hakkındaki endişeleri çok iyi anlıyorum. ABD ve Türkiye arasında SDG konusunda da böyle bir sorun var. Türkiye birtakım teminatlar istiyor. Başka bir husus ise silah satışı. Bir ülkenin Türkiye’nin bulunduğu bir ittifaka girmek isterken bir yandan da Türkiye’ye yönelik bir çeşit silah satma yasağı uygulaması çok saçma. Bunların hepsi bir yana. Hem tüm dünya hem de Türkiye’ye yönelik en büyük güvenlik tehdidi sınırlarındaki agresif bir Rusya’dır. Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılması, Putin’i şahsen tehdit etmeden Rusya’yı yeni bir saldırıdan caydırmak ve diplomatik toplumu güçlendirmek için büyük bir adım. Putin de bunu söyledi. Bu önemli çünkü Türkiye’nin oynadığı rollerden biri de insanlara Ukrayna’daki savaş konusunda gerçekçi olma çağrısı yapmak. Bu savaş nasıl bitecek? Ukrayna’nın korunması gerekiyor. Bu hem Türkiye’nin hem de ABD’nin en önemli hedeflerinden biri. Ama aynı zamanda Rusya da fazla küçük düşürülmemeli yoksa doğal gazı kesmekten nükleer bomba atmaya kadar farklı şekilde durumu tırmandırabilir. Bir yandan da Rusya’yı bir daha böyle bir şey yapamayacak bir pozisyona getirmek gerek. Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya girmesi bu noktada önem arz ediyor. Bunun olması, Türkiye’nin temel güvenlik çıkarları ile de örtüşüyor. Bu ülkelerle müzakere etmekte bir sorun görmüyorum. Keşke ABD bu sürece daha da dahil olsa... Bunun için de çağrı yaptım. Ama günün sonunda bu ülkelerin ittifaka girmesi hem NATO hem de Türkiye için çok önemli. Türk hükümetiyle yaptığım sayısız müzakerede her zaman bir taviz noktası bulunabileceğini öğrendim. Aynı zamanda bazen istenilen sonuçların elde edilemediğini de tecrübe ettim. Bu, tüm taraflardan yoğun bir çaba gerektiriyor. Mevzubahis meselede ise Ankara, NATO ve iki İskandinav ülkesinin yanı sıra Washington’ın da bu görüşmelerde yer alması gerektiğini düşünüyorum. Bu 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana karşı karşıya kaldığımız en büyük zorluk. Türkiye’nin 1950’de aldığı kararlar ve NATO’ya katılması ile aynı öneme sahip. Şimdiye kadar ittifakta Ukrayna’ya en çok Türkiye yardım etti. Bu çok önemli. Ancak Washington, Brüksel ve Ankara dahil herkesin ilk önceliği Ukrayna krizi olmalı. Burada olabilecek en sıkı iş birliği ve koordinasyon sağlanmalı.
Bildiğiniz gibi Yunanistan Başbakanı Kriakos Miçotakis yakın zamanda ABD’yi ziyaret etti. Yunanistan’ın F-35’leri alması için girişimlerde bulundu. Aynı zamanda Senato’da yaptığı tarihi konuşmada Türkiye’ye F-16 ve modernizasyon kitleri satılma-ması çağrısı yaptı. Eğer ABD Yunanistan’a F-35 verip de Türkiye’ye F-16 ya da modernizasyon kitlerini vermezse, güç dengesindeki bu değişim bölgede daha fazla gerilime yol açmaz mı?
Hayır sanmıyorum. Çünkü Ukrayna, İdlib, Dağlık Karabağ ve Libya’da gördüğümüz gibi Türkiye büyük ve çok güçlü bir askeri aktör. F-16 satışı çok önemli. Miçotakis, Türklerin değerlendirmesi gereken önemli suçlamalar ortaya attı. Buna Resmen Yunanistan’ın kabul edilen adaların üstünden uçmak dahil. Öte yandan Türkiye de buna karşılık olarak Yunanistan’ın 6 millik kara suları için 10 mil hava sahası talep etmesinin yanlış olduğunu vurguladı. Dünyada kimse bunu kabul etmiyor. Yunanistan’ın şikayet ettiği uçuşlar da çoğunlukla 4 millik bu koridorda gerçekleşiyor. Ama şunu da belirtmeliyim. Yunanistan’ın hava sahası ihlali iddialarına ABD dışişleri bakanlığında inananlar da var. İhlal deyince aklıma 2015 geliyor. Unutmayalım ki Türkiye de haklı olarak uçakların hava sahasını ihlal edilmesini hiç hoş bir şekilde karşılamamıştı. Tabii bu mesele daha da incelenmeli. Ancak iddialar 10 millik hava sahası iddiası içinse Türkiye bu konuda yıllardır kabul edilebilir bir tutum sergiliyor.