19.09.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
EGE DOĞAÇ ERDOĞAN
EGE DOĞAÇ ERDOĞAN- İnsanların neden düzenli bir şekilde kuyrukta beklediği konusunda şaşırtıcı bir şekilde epey akademik araştırma yapılmıştır. Karanlık deneyleriyle kötü bir üne sahip ABD’li psikolog Stanley Milgram, 1980’lerde düzenlediği bir deneyde sırada bekleyen insanların arasına kuyruğu delmesi için denekler sokar. Kuyrukta bekleyenlerin 15%’i sadece kızgın bakışlar ve mırıldanmalar ile yetinir, 20%’si sözel olarak sert uyarılarda bulunurken 10% ise fiziksel olarak iterek tepki verir. Fakat kuyrukta bekleyenlerin tepkisinden daha da ilginci kuyruğu delen deneklerin gösterdiği reaksiyondur.
Denekler ortalama ancak yarım saatten sonra kuyruğu kesmeye cesaret edebilirler; hissettikleri utanç ve endişeden ötürü yüzleri bembeyaz hale gelmiştir.
Houston Üniversitesi’nden Dave Fagundes 2016 yılında “Kuyrukta Beklemenin Sosyal Normları” adlı makalesinde konuyu detaylı şekilde ele alır. Ulaştığı sonuç ise insanların güçlü bir mütekabiliyet duygusuyla hareket ettikleridir. Yapılan araştırmaların ortak noktası insan doğasının bencil ve çıkarcı olmaktan ziyade mümkün oldukça işbirliğini tercih ediyor oluşudur.
John Nash’in oyun teorisinde de bu düşüncenin ekonomik yansımalarına rastlamak mümkündür. Nash’e göre kendi çıkarlarımızı maksimize etmek yerine işbirliği yapmak herkesin yararına olacaktır. Kuyruğun önüne geçmeye çalışanlara verdiğimiz tepki de bu verimli sistemin bozulmasına gösterdiğimiz reaksiyondur. Hatta ‘bu düzeni korumak için kendi çıkarlarımızın dahi tersine hareket edebiliriz’ diye dikkat çeker Fagundes. Başkan Obama’nın Austin, Teksas’ta bir barbekü restoranı kuyruğunun önüne geçmesi yerel basında ‘toplum sözleşmesinin çirkince ihlal edilmesi’ olarak yorumlanmıştır! İngiliz Profesör Kevin Gray kuyruktaki yerimizi ‘bir tür mobil mülk, önüne geçebilecek herkese karşı savunulacak kişiye özel taşınabilir bir alan’ olarak tanımlar. İngilizlerin bu konuyu ne denli ciddiye aldıklarını açıkça gösteriyor abartıya kaçan bu tanımlama.
Öte yandan, düzenli kuyruğa girmek sadece İngilizlere ait bir özellik olarak da istisnalaştırılamaz. ABD’de Duke Üniversitesi’nin basketbol maçlarına bilet almak için bir gece önceden kuyruğa girmek üniversite öğrencileri için artık bir ritüel haline gelmiştir. Düzenli sıra oluşturmak sadece bir Anglo-Amerikan geleneği de değildir zira 1970’lerdeki petrol krizinde Nijerya’da gayet düzenli bir şekilde insanların benzin kuyruğuna girdiği gözlemlenmiştir. Bize gelecek olursak Beşiktaş çarşıda döner almak, İzmir’de ‘bomba’ yemek için oluşan son derece muntazam kuyruklara her zaman gururla bakmışımdır. Herhangi bir AVM’nin yemek katında üç kişiden fazla sıra olan restoranlardan bile kaçan biri olarak henüz bu lezzetlerin tadına bakma şerefine nail olamasam da.
Başta sorduğumuz sorunun cevabına gelecek olursak, İngilizlerin kuyrukta beklemekten mazoşistçe bir zevk aldıkları elbette söylenemez. İngilizlerin düzenli kuyruk oluşturma konusundaki ününü açıklamak için onların kural koyma ve koydukları kurallara uyma kültürlerinden bahsedebiliriz. Peki ‘Almanya İngiltere’den daha bile kuralcı değil mi’ diyebilirsiniz. Doğru ancak iş kuyruk konusuna geldiğinde Almanların itaat kültüründen çok İngilizlerin mütekabiliyete yatkın davranış biçimi ağır basacaktır. İngiliz yazar William Golding’in kültleşmiş romanı Sineklerin Tanrısı’nda Ralph karakteri şöyle der, “kurallar koyacağız, pek çok kural…, kurallar sahip olduğumuz tek şey”…