28.01.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Irit Lillian
Bugün, Uluslararası Holokost’u Anma Günü vesilesiyle, en büyük Nazi ölüm kampı olan Auschwitz’teki esirlerin kurtarılışının 77. yıl dönümünü anıyoruz. Bu yılki anma, dünya çapında keskin bir artış gösteren Antisemitik söylem ve saldırılar nedeniyle de ayrı bir önem arz ediyor.
Antisemitizm birçok ayrı biçimde karşımıza çıkabiliyor. Bireylerden, dini liderlerden, toplumlardan veya hükümetlerden kaynaklanabiliyor, hatta Yahudilerin yaşamadığı yerlerde bile kendini gösterebiliyor. Çağdaş insan haklarının ortaya çıkmasıyla ortadan kalkması gereken bu yaşlı nefret, hayatta kalmış olması bir yana, beraberinde getirdiği şiddet eylemleriyle, artış bile gösteriyor.
Yahudilere ve Yahudilerin toplumsal yaşamına ciddi bir tehdit oluşturan Antisemitizm, ne yazık ki, diğer hiçbir toplumsal nefretin tolere edilmediği şekilde tolere edilebiliyor. Esasen bu da, Antisemitizmin, başlı başına bir ayrımcılık biçimi olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Antisemitizm, komplo teorilerinin yayıldığı ve günah keçilerinin arandığı zamanlarda özellikle ön plana çıkıyor. Sosyal medyanın yükselişi ve birçok etkileşimi çevrimiçi olmaya iten pandemi koşulları, dijital dünyayı, Yahudilerin sıklıkla hedef alındığı zehirli bir ekosistem haline getiriyor. Antisemitik söylemler de, söylem seviyesinde kalmıyor ve genellikle korkunç şiddet eylemlerine yol açıyor.
Holokost inkarı yeni bir sorun değil; ancak günümüzde inkarcıların, komplo teorilerine inanmaya hazır kitlelere çok daha rahat bir şekilde erişebildiğini görüyoruz. Özellikle pandeminin başlangıcından bu yana, söz konusu inkarcı eğilimlerde rahatsız edici bir atış gözlemliyoruz ve bu yeni dalgaya karşı sağlam bir duruş sergilememiz gerekiyor.
Bazı kesimler, konuya dair yetersiz bilgiye sahip olmaları ya da tarihsel detayları kasten görmezden gelmeleri nedeniyle, kendi gündemlerini beslemek amacıyla Holokost ile ilgili temaları kullanıyorlar. Bu tür çarpıtmalar, Türkiye’nin de gözlemci olduğu Uluslararası Holokost’u Anma İttifakı tarafından, Holokost inkarı ve çarpıtması olarak tanımlanıyor. Holokost’u günümüzün bir takım başka acıları ve zorluklarıyla mukayese etmek, korkunç ve sistematik bir şekilde öldürülen altı milyon Yahudinin hatırasını kirletiyor ve yaşadıkları dehşeti önemsizleştiriyor.
Antisemitizme ve Holokost inkarına karşı mücadele, yalnızca Yahudiler ve İsrail Devleti tarafından değil, çağdaş insan haklarına ve ırkçılık karşıtlığına bağlı her devlet, yerel yönetim ve kuruluş tarafından da verilmesi gereken bir mücadeledir. Ayrıca, nefret ve bilgi kirliliğinin demokrasiyi ve demokratik değerleri tehlikeye attığını düşünen her birey, bu mücadeleye katılmalıdır.
İsrail Devleti, Antisemitizmle mücadele etmeye ve Holokost’un anısını onurlandırmaya kararlı olduğunu mümkün olan her fırsatta ifade ediyor. Bunun en güncel örneklerinden biri de, İsrail ve Almanya tarafından Birleşmiş Milletler’e sunulan, Türkiye’nin de ortak sponsor olarak yer aldığı ve 114 üye ülke tarafından 20 Ocak tarihli Genel Kurul’da kabul edilen karar tasarısı. Karar, tüm üye ülkelere ve BM kuruluşlarına Antisemitizm ile mücadele için aktif önlemler alma ve Holokost inkarına karşı harekete geçme çağrısı yapıyor.
Bireyler ve topluluklar, Antisemitizmle mücadeleye öncelik vererek ve Antisemitizmin yarattığı tehdidi ciddiye alarak bu çabaya katılabilirler. Holokost eğitim girişimlerine destek sağlamak, mevcut ve gelecek nesillerin komplo teorilerinin, nefret söyleminin ve bilgi kirliliğinin cazibesine direnecek araçlara sahip olmasını sağlamaya yardımcı olacaktır.
Holokost’tan kurtulan birinin kızı olarak, bu olağanüstü ve son neslin nasıl yaşlanıp kaybolduğunu açıkça görüyorum. Bu nedenle, hatıraları muhafaza etme ve gelecek nesillere öğretme yükü bize düşüyor. Bugün, İsrail ve Almanya Büyükelçiliklerinin ortak girişimiyle, başkent Ankara’nın simge yapılarından biri olan Atakule’de yansıyan mesaj da bu amaca hizmet ediyor: Hatırlıyoruz!