Modern tarihin en korkunç kuşatmasını Leningrad, şimdiki adıyla St. Petersburg yaşadı. Naziler, Barbarossa Operasyonu’nda SSCB’yi işgallerini başlattıktan sadece birkaç ay sonra, o zamanki Sovyet başkentini aç bırakarak teslim olmaya zorlamayı istiyordu. Leningrad kuşatması 8 Eylül 1941’de başladı. 872 gün boyunca bu ikonik şehrin sakinleri, açlık, soğuk ve bombardımanlarla yaşadı. Yaklaşık üç milyon insan Leningrad’da cehenneme tanık oldu. Almanya 22 Haziran 1941’de Sovyetler Birliği işgalini başlattığında Leningrad büyük bir hedefti. Leningrad, Sovyetler Birliği’ni yok etmeye çalışan Adolf Hitler için açık bir önem taşıyordu. Fransız tarihçi Pierre Vallaud, “Şehir her şeyden önce bir semboldü” demişti. Hitlerin bu amansız hırsı tarihte yaşattığı en büyük vahşetlerden birine daha zemin hazırlamıştı. Tam 2 yıl 3 ay süren bu korkunç kuşatma Leningrad'da dehşet verici sahnelere sebep oldu.
Leningrad'da yaşanan her şeyi evinde yalnız başına kalan henüz 11 yaşında bir çocuk olan Tanya Savicheva günlüğüne not etti. Birçok insan bu felakete günlük tutarak göğüs germeye çalıştı. Küçük Savicheva ise günlüğüne şunları not etti:
“Zenya 28 Aralık’ta saat 12’de öldü, 1941. Büyükanne 25 Ocak’ta saat 3’te öldü, 1941. Leka 17 Mart’ta sabah 5’te öldü, 1942. Vasya Amca 13 Nisan’da sabah 2’de öldü, 1942. Leşa Amca 10 Mayıs’ta öğleden sonra 4’te öldü, 1942. Annem 13 Mayıs’ta sabah 7.30’da öldü, 1942. Saviçev’ler öldü. Herkes öldü. Sadece Tanya kaldı”.
YAPIŞKANLA EKMEK YAPILIYORDU
Sahip olduğu tüm aile üyelerinin ölümünü mavi kalemle böyle not etti. Ölümler yalnızca Tanya'nın evinde gerçekleşmedi. 1942 baharında Leningrad'ın sokakları, caddeleri ve bahçeleri Hitler'in açlıktan ölüme terk ettiği insanların bedenleriyle doluydu. Kuşatma emrinin verildiği 8 Eylül 1941'den itibaren Leningrad'da yaşayan 1 milyon kişi açlıktan ölecekti. Şehirde tüketilecek hiçbir şey kalmamıştı. Tüm yollar kapatılmış ve halk bir şekilde soğukla da baş etmeye çalışıyordu. 20 Kasım 1941’de ekmek karnelerindeki miktar çocuklar, çalışmayanlar ve beyaz yakalılar için 125, işçiler, teknisyenler ve mühendisler için 250 gramdı.
Bu ekmeğin yüzde 60'ı un, geri kalanı kepek ve tahta selülozundan oluşuyordu. Hayvanlara verilen yemekler de artık sofralara konuluyordu. Kabak bitkisini dış yeşil yapraklarından yapılma 'khryapa' denilen yeni bir yemek geliştirdiler, marangoz zamkı veya çam kozalaklarından 'et peltesi' yapmaya başlamışlardı. Sanayide kullanılan bir yapıştırıcıdan ekmek yapmaya çalışan fabrikalar da oldu. Nişastadan yapılan bu yapıştırıcıya desktirin adı veriliyordu. Bununla yapılan ekmek, insanların dişlerinin yapışmasına yol açıyordu ama ezdikleri bir kaşık dekstrini ağızlarına atıp suyla yutarak bu sorunu aşmayı başardılar.
ÇOCUKLAR VE CESETLER KAYBOLUYORDU
Leningradlılar karneyle verilen bu ekmek dışında yemek bulabilmek için her yolu deniyordu. Mideleri neyi alabiliyorsa onu yemeye çalışıyorlardı. Deri kemerleri kaynatıp pelte yaptılar, duvar kağıtlarının arkasından kazınan tutkal, kürk mantolar derken yiyebilecekleri ne varsa yemeye çalışıyorlardı. Domuz derisinden kemerleri pişirip bununla bir jöle bile hazırlıyorlardı. Bu açlık kentte hastalıkları da beraberinde getiriyordu. Üstelik şehrin sıcaklığı -40'ları görmeye başlamıştı. Zamanla sokaktaki kediler, güvercinler, köpekler ve kargalar yok olmaya başladı. Bir müddet sonra insanlar evcil hayvanlarını komşularıyla değiş tokuş etmek zorunda kaldı. Daha sonra çocuklar da ortadan kaybolmaya başladı. Sinirler her geçen gün geriliyordu. Karne için birbirilerini öldüren oldu. Hatta bazıları sevdiklerinin de karne payını almak için onların öldüklerini gizlemek zorunda kalıyordu. Önce çocuklar ortadan kayboldu sonra mezarlıklardaki cesetler. Hatta sokaktaki bazı cesetlerin uzuvları eksikti.
2 BİN KİŞİ TUTUKLANDI
Akıllara gelen korku 13 Aralık 1941 günü kesinleşti. Yemek için birini öldürenlerin sayısı ağızları açık bırakmıştı. 1941 sonbaharıyla 1942 sonu arasında 2 bin kişi bu gerekçeyle tutuklandı. Bahar gelip herkesin boş arsaları bostana çevirmesi teşvik edilince yaşanan bu hadiselerin hepsi bitti. Herkes yavaş yavaş norma hayata dönmüştü. Geriye ise yaşanan bu korkunç anlar kalmıştı.
Savaştan sonra Nürnberg Mahkemesi’nde Alman komutanlar yargılanırken, savcılar kanıt olarak bir belge sundular. Tanya Saviçeva adında 11 yaşındaki Leningradlı bir kız çocuğunun küçücük defteriydi bu. Kendisi 1944’te bir hastanede bağırsak tüberkülozundan ölmüştü. Günlüğünün son cümlesinde şu yazıyordu: “Herkes öldü, sadece Tanya kaldı.”