11.11.2022 - 06:30 | Son Güncellenme:
Derleyen: Oğuzcan Atış / Milliyet.com.tr - Bir döneme damga vuran 'Elm Sokağında Kâbus' filmi korku sinemasının mihenk taşlarından biri olarak kabul ediliyor. Korku türüne farklı bir dinamizm katan ve günümüzde 'korku klasiği' olarak görülen 1984 yapımı bu film, daha sonra 'Çığlık' serisiyle adından daha da çok bahsettirecek olan ABD'li yönetmen Wes Craven'ın yönetmenliğinde çekilmiş ve 80'li yıllara iz bırakmayı başarmıştı. Dünya genelinde tam 57 milyon dolar (yaklaşık 1 milyar 58 milyon 150 bin TL) hasılat yapan ve daha sonra devam filmleri de yayınlanan filmin 'can alıcı' karakteri Freddy Kruger ise büyük bir popüler kültür öğesi haline gelmiş, şöhretini 90'lı yıllar ve sonrasında da korumuştu. İnsanların rüyalarında dolaşan ve onları uyurken öldüren bu efsanevi karakterin yer aldığı film, sinema tarihinin unutulmazları arasındaki yerini almıştı. 80'li yılların sonunda, 90'lı yılların başında çocuk olan herkesin korkulu rüyası olan 'Elm Sokağında Kâbus' filminin konusunun aslında gerçek bir olaya dayandığını ise çok az kişi biliyor.
Wes Craven'ın yarattığı efsanevi karakter Freddy Krueger’ın hikâyesi, daha önce öldürdüğü çocukların ebeveynleri tarafından bir fabrikanın kazan dairesinde diri diri yakılması ile başlıyordu. Krueger, öldükten yıllar sonra intikam almak için geri dönüyor ve çocukların rüyalarına musallat oluyordu. 'Elm Sokağında Kâbus' vizyona girdikten sonra Freddy Krueger'ın sesini duymak bile birçok izleyicinin tüylerinin ürpermesine yetmişti. 'Elm Sokağında Kâbus'u daha da ilginç ve korkunç bir hale getiren ise filmin konusunun tıpkı 'Çığlık' serisi gibi gerçek bir hikâyeye dayanıyor olmasıydı.
GAZETE OKUDUĞU HABER KARŞISINDA ŞOKE OLDU
Yapımcı, yönetmen ve senarist Wes Craven, 80'li yılların başında bir gün gazete okurken rastladığı bir haber karşısında dehşete düştü. Haberde, Kamboçya'daki Kızıl Kmerler'den kaçan ve ABD'ye yerleşen bir ailenin yaşadıklarına yer veriliyordu. Haberde yazılanlara göre yaşları 19 ila 57 arasında değişen ve ABD'ye yerleşen birçok mülteci korkunç kâbuslar gördüklerini söylüyor, bir sağlık sorunu yaşamamalarına rağmen içlerinden bazılar uykularında hayatlarını kaybediyordu.
Okuduğu haber karşısında dehşete düşen Wes Craven, kurbanlar arasında yer aldığı belirtilen küçük bir çocuğun gazetedeki fotoğrafından çok etkilendi. Çocuk, günler sonra uyuduğunda ailesi yaşadıkları kâbusun sona ereceğini düşünmüş ancak yanılmışlardı. Küçük çocuk, uykuya daldıktan kısa bir süre sonra hayatını kaybetmişti.
ABD’li yetkililer art arda yaşanan olayların ardından 1981 yılında durumu takip etmeye başlamış olsa da sonraki 10 yılda aynı sebepten ölenlerin sayısı 117’ye ulaştı. Yaşananlar, uzmanlar tarafından ilk önce 'Asya Ölüm Sendromu' olarak adlandırıldı. Daha sonra yapılan araştırmalar kapsamında yaşanan rahatsızlığa 'Ani Açıklanamayan Gece Ölümü Sendromu' adı verildi.
Yaşananların basına yansımasının ardından hayatını kaybedenler ABD’de gündem oldu ve herkesi şaşkına çevirdi. ABD’nin Minnesota eyaletinde adli tıp asistanlığı yapan Dr. Michael McGee, yaşanan ölümlere anlam vermediğini ifade ederek, “Neden öldüklerini bilmiyoruz. Neredeyse tüm vakalara otopsi yapıldı. Bu insanlar vurulmadılar, bıçaklanmadılar veya zehirlenmediler. Tüm çabalarımıza rağmen çalışmalarımızda bir yol alamadık” ifadelerini kullandı.
OKUYUNCA SENARYOSUNU YAZMAYA KARAR VERDİ
Okuduğu haberde yazılanlar karşısında şaşkına dönen Wes Craven, anlatılanlardan yola çıkarak bir senaryo kurgulamaya karar verdi. Craven, haberi okuduktan sonra düşündüklerini, “Uyuduğunda korkunç rüyalar gördüğünü ailesine söyleyen çocuğun hikâyesi, 'Elm Sokağında Kâbus'un ana hikayesi haline geldi. Çocuk günler sonra uyuduğunda ailesi onun düzeldiğini düşünmüştü ama işler hiç de bekledikleri gibi gelişmedi. Çocuk, uyuduktan kısa bir süre sonra korkunç bir kâbus gördü ve çığlıklar içinde ailesi ona yetişemeden hayatını kaybetti” sözleriyle anlattı.
7 yıl önce beyin tümörü nedeniyle hayatını kaybeden yönetmen ve senarist Wes Craven'ın sadece kendisinin değil, aynı zamanda korku sinemasının da başyapıtlarından biri olarak kabul edilen 'Elm Sokağında Kâbus' filminin az bilinen gerçek hikâyesi, geçtiğimiz günlerde bir kez daha gündeme geldi. Filmin az bilinen öyküsü, ABD'de 'Cadılar Bayramı' döneminde korku filmlerinin sıkı takipçileri arasında tekrar popüler oldu.
Craven, filmin yakaladığı popülerlik sonrasında verdiği röportajlarda hikâyeyi oluşturduğu sırada çocukluğuna dair bazı anılarını da yer verdiğini söyledi. Craven, “Çocukken evimizin önünden geçen ürkütücü bir adam gördüğümü hatırlıyorum. Pencereden ona baktığım sırada beni fark etmişti. O andan sonra da bana bakmaya başlamıştı” dedi.
'KALPLERİ KISA DEVRİ YAPMIŞ'
'Ani Açıklanamayan Gece Ölümü Sendromu' uzun bir süre tıp literatüründe büyük bir soru işareti olarak kalmaya devam etti. Hayatını bu sendromdan ötürü kaybedenlerin hikâyesinden esinlenilerek ortaya çıkan ve bir korku klasiği haline gelen 'Elm Sokağında Kâbus' filmi vizyona girene kadar rahatsızlık yüzünden yaklaşık 100'den fazla insan hayatını kaybetmişti. Üstelik bu sayı her geçen gün artmaya da devam ediyordu.
Doktorlar, sendroma dair ipucu yakalamak için hayatını kaybeden hastalara yapılan otopsileri detaylı incelemeye karar verince gerçekler de gün yüzüne çıkmaya başladı. Doktorlar, detaylı otopsilerde hayatını kaybeden 18 kişinin kalplerinde büyüme olduğunu, 17'sinin iletim sistemlerinde kalbin kas kasılmalarını başlatan ve koordine eden kusurlar olduğunu tespit etti. Otopsileri yapan ekibin başında bulunan Dr. Friedrich Eckner, “Hayatını kaybedenlerde benzer durumlar tespit ettik. Kalpleri kısa devre yapmış gibi duruyor” dedi.
ERKEKLERDE 8 KAT DAHA FAZLA GÖRÜLÜYOR
Ölümlerin sebebinin anlaşılması 'Elm Sokağında Kâbus' filminin vizyona girmesinden ve başta ABD olmak üzere tüm dünyada büyük bir fırtına kopartmasının üzerinden yıllar geçtikten sonra geldi. 1992 yılında Pedro Brugada ve Josep Brugada kardeşler, yaptıkları araştırmalarda ölümlerin bazı genlerdeki mutasyonlar sebebiyle, kalbin normal ritmini bozan 'Brugada Sendromu' olduğunu keşfetti. Yapılan incelemeler sonucunda, Brugada sendromunun ağırlıklı olarak Asyalı toplumlarda ortaya çıktığı, rahatsızlığın en çok 20-40 yaş aralığında nüksettiği ve kadınlara göre erkeklerde tam 8 kat daha fazla görüldüğü tespit edildi.