07.10.2011 - 11:39 | Son Güncellenme:
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye’nin bir iç kargaşaya girmesi Türkiye’ye de bir risk oluşturduğunda tedbir alınacağını söyledi.
Davutoğlu, 32. Gün programında Mehmet Ali Birand’ın sorularını yanıtladı.
Birand’ın "Suriye ile savaşa mı gidiyoruz?" sorusu üzerine halkın talepleri doğrultusunda Türkiye’nin Suriye halkının yanında yer aldığını ifade eden Davutoğlu, "Biz Suriye halkına yönelik baskıların artık kabul edilemez aşamaya geldiğini düşünüyoruz" dedi.
Bakan Davutoğlu, "Ne yapabiliriz?" şeklindeki soru üzerine, "Bu konuda esas yapılabilecek olanı Suriye halkı yapacak. Ama bizim yapacağımız Suriye’nin komşusu olarak, Suriye halkı ile en yoğun ilişkileri yaşamış bir halk olarak atabileceğimiz çok adım var ve bunu da herkes biliyor" diye konuştu.
"Asker var mı bunun içinde?" diye soran Birand’a Davutoğlu, "Bizim için bir güvenlik sorunu olduğunda tabii ki. Biz Irak’ta Saddam, Kürt halkına baskıyı arttırdığında bir gecede 500 bin insan Türkiye sınırındaydı. Tabii o bölgeyi denetlemek için asker de dahil her türlü yöntem yani bir güvenlik sorunu haline dönüştüğünde bütün gerekli tedbirler alınır. Önemli olan şu aşamada Suriye gibi dost ve kardeş bir ülkenin böyle bir güvenlik sorunu haline dönüşmeden reformları gerçekleştirmesi, akan kanın derhal durdurulması. Önemli olan bu" dedi.
Bakan Davutoğlu, Birand’ın "Herhangi bir olası göç durumunda tampon bölge peşindeyiz biz" şeklindeki yorumu üzerine şunları söyledi: "Hiçbir dönemde bizden tampon bölge kuracağımıza dair bir açıklama gelmedi ancak düşünün ki nisan-mayıs ayında olaylar arttığında on binlerce insan bizim sınıra doğru hareket etti. Biz tabii tedbirimizi almak durumundayız.
İnsanlara bir duvar örüp ’burası benim sınırım buraya girmeyin’ diyemeyiz. Bir ara sayı 15 bine kadar çıktı, şimdi 7 bin 600 civarında. Yarın diyelim sayı tekrar arttı, bilemeyiz. Bütün bu risklere karşı da Türkiye zayıfa kucak açan ve kendisinden eman dileyene eman veren devlet geleneğimiz içinde bu kardeş Suriye halkına o desteği vermek durumundayız. Ama bu bir tampon bölge şeklinde algılanmaması gereken bir husus. Önemli olan bu aşamalara gelmeden bu meselenin çözülmesiydi. Ama olmadı maalesef" Reformların güvenlikle birlikte uygulanıp talepleri karşılandığında Suriye halkının tünelin sonunu görebileceği için alandan çekileceğini ancak bunu şimdi görmediğini belirten Davutoğlu, "Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalesi söz konusu olamaz olsa olsa kendi topraklarına bir göç olursa önlem alır diyebilir miyiz?" şeklindeki soru üzerine, "Bu sizin çıkarımlarınız. Ben şunu söylüyorum; Suriye’deki her iç gerilim Türkiye’yi, Irak’ı, Lübnan’ı, İsrail-Filistin’i, Ürdün’ü etkiler. Bütün bölgeyi etkiler. Bu anlamda bölgede şu anda Suriye’den daha önemli ülke yok, aynı anda bir çok krize müdahil durumda.
Dolayısıyla Suriye’nin bir iç kargaşaya girmesi Türkiye’ye de bir risk oluşturduğunda tabii ki tedbir alınır" diye konuştu.
Davutoğlu, "Ne tür tedbirler alınabilir?" şeklindeki soruyu, bunu şimdiden söyleyemeyeceğini ifade ederek, "Devlet olmak her türlü senaryoya hazır olmaktır ama daha olmamış bir senaryoyu da tetiklememektir" diye yanıtladı.
Reformlar için Beşşar Esad’a her türlü teknik desteği verdiklerini anlatan Davutoğlu, "Esad ne zaman gider?" şeklindeki soruyu Beşşar Esad’ın durumunun Mübarek ve Kaddafi’nin durumunu gibi olmadığını belirterek şöyle yanıtladı: "Çok karmaşık bir sosyolojik yapı var orada. Bu zor bir süreç ama şu an itibariyle halktan meşruiyet desteğini büyük ölçüde yitirmiştir, yakın çevresi dışında görünen tablo böyle. Yitirmemiş olsaydı hemen seçimlere gitme kararını kendi de alırdı, ümidi zamanla düzelir ama uyguladığı yöntemler düzelmekten çok öte. Eğer bu yöntemi devam ettirirse halkıyla çatışan bir rejimin ayakta kalması mümkün değil." -"Uluslararası sularda hiç bir gemimize kimse müdahalede bulunamaz" İsrail’e yaptırımlar sonrası dikkati çeken seyrüsefer serbestisinin anımsatılması üzerine, Türkiye’nin orada iki mesajı olduğunu belirten Davutoğlu, şunları söyledi: "Dünyanın neresinde olursa olsun bundan sonra Türk vatandaşlarına kimse dokunamaz, Latin Amerika açıklarında da olabilir, başka yerde de. Bunun hesabını sormak Türkiye Cumhuriyeti devletinin hem hakkı hem sorumluluğudur. Uluslararası sularda seyrüsefer serbestliği dünyanın her yerinde olduğu gibi Doğu Akdeniz’de de uygulanacak. Eğer bu olmazsa yani Palmer ve Uribe’nin tek taraflı yazdığı raporla İsrail Gazze deniz blokajını meşru görürse, bu demektir ki İsrail açıklarında bile yani uluslararası sularda birisi Gazze’ye geliyorsa İsrail müdahale edebilir. İspanya veya Antalya önlerinde bile müdahale edebilir. Eğer böyle birşey meşru kılınırsa Akdeniz herkesin kendi alanını tayin ettiği ve uygun gördüğü gemiye müdahale ettiği bir yer haline gelir. Doğu Akdeniz bizim doğal havzamızdır." "İsrail’in uluslararası sularda Türk gemilerine müdahalesi bundan sonra Türk donanması tarafından engellenecek mi" diye soran Birand’a Davutoğlu "Evet çünkü uluslararası sularda bayrak Türk bayrağıysa ve gemi Türk kontrolündeyse o gemi Türk toprağı sayılır. O egemenlik alanı içinde görülür. Bizim seyrüsefer serbestisinden kastettiğimiz budur. Bu tür müdahalelere müsamaha edilemeyeceğini ve her türlü tedbiri alacağımızı söyledik. Zaten böyle bir müdahale olursa bu tedbiri almak bizim hakkımız ve görevimiz. Uluslararası sularda, İsrail kara sularına girmedikçe hiç bir gemimize, ne taşıyor olursa olsun, kimse müdahalede bulunamaz" dedi.
Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz aramaları
Bir başka soru üzerine Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin başlattığı tek taraflı arama çalışmalarının barış görüşmelerini provoke ettiğini ifade eden Davutoğlu, bunun üzerine Türkiye’nin de KKTC ile Kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşması yaptığını, AB ve ABD’nin de Türkiye’nin bu konuda haklı olduğunu bildiğini belirtti.
Piri Reis ile başlatılan sismik araştırmaların başka gemilerle de takviye edileceğini dile getiren Davutoğlu, "Şu anda gemilerimiz alandadır. Kıbrıs’ın güneyinde de -biz çünkü Kıbrıs’ın bütünüyle ilgili bu anlaşmayı yaptık- sismik çalışmalarımızı yapıyoruz. Ümit ederiz ki Ekim ayında bu müzakerelerde bir gelişme olur sonra bütün araştırmalar birleştirilir. Olmazsa da biz tek taraflı bu uygulamayı kabul etmeyeceğimizi dile getirdik" diye konuştu.
Davutoğlu, "Etrafa pazu gösteren Türkiye imajı sizi tatmin ediyor mu? Komşularla sıfır sorun politikası bitti mi" şeklindeki soruyu ise şöyle yanıtladı: "Biz komşularla sıfır sorun derken birisi bizim vatandaşlarımızı öldürdüğünde ’ses çıkarmayacağız’ mı demek istedik? Böyle mi anlaşıldı bu? İsrail bizim vatandaşlarımızı öldürecek ’Komşularla sıfır sorunu benimsedik buna cevap vermeyelim’ mi diyecektik? Devlet ahlakı, geleneği bunu mu gerektirir. Komşularla sıfır sorun derken Güney Kıbrıs, Kıbrıs’ın güneyinde araştırma yapacak, provokasyon yapacak biz tepki vermeyeceğiz demek mi? Sudan’da olaylar olduğunda niçin Ömer Beşir’in yanında duruyorsunuz diye soruyorlardı, ki durmadık. Darfur konusunda herkesten fazla çalıştık. ’Neden insan hakları konusunda Müslüman ülkeler söz konusu olduğunda sesiniz daha az çıkıyor?’ diyenler şimdi Suriye’de, Mısır’da, Libya’da sesimiz yüksek çıkıyor diye ’Aman yanlış mı yapıyoruz?’ diyorlar. İlkeli olmak lazım. Eleştiride de ilkeli, tutarlı olmakta fayda var." Davutoğlu, gelecek hafta içinde Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin Türkiye’ye geleceğini ve Irak ile en geç Aralık ayında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği konseyini (YDSİK) yapacaklarını, Aralık ayı başında Bulgaristan ile, Kasım ayında Kıbrıs’ta bu sıkıntı yaşanırken Yunanistan’la ve Aralık ayı sonunda da Ukrayna ile YDSİK’yi gerçekleştireceklerine işaret ederek, ilişkilerin normal seyrinde devam ettiğini ifade etti.
Davutoğlu, "Ama birisi herhangi bir problem çıkardığında bunu pazu göstermek olarak değerlendirmeyin" diye konuştu.
"NATO Erken Uyarı Radarı herhangi bir komşuyu hedef almıyor"
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, NATO erken uyarı radarının Türkiye’de kurulması konusunda da şunları söyledi: "Bizim için radar konusu ne anti-İrancılıktır ne herhangi bir komşuyu hedef almaktır. Bizim hükümet olarak görevimiz gittikçe artan nükleer yayılma ve balistik füze tehdidine karşı -en az 30 ülkede ve çok sayıda devlet dışı aktörde olacağı düşünülüyor- tedbirimizi şimdiden almak. Bu gelecek nesillere bir borcumuzdur. Nasıl alırsınız tedbirinizi? Kendi füze savunma sisteminizi geliştirerek. Bunu yapacağız. Savunma sanayi müsteşarlığımız içinde kendi savunma sistemimizi, ulusal kapasitemizi geliştireceğiz. Bunun yanında NATO’nun parçasıyız biz. NATO niçin var? Bugünler için var. Türkiye’nin savunma ihtiyaçlarını karşılamak için var. Ve bizim Genelkurmay Başkanlığımızla, MİT Müsteşarlığımızla, ilgili bütün bilimsel kurumlarımızla yaptığımız bütün o değerlendirmeler sonucunda Türkiye topraklarının bir nükleer güvenlik şemsiyesi altında olması bizim için bir güvenlik meselesi.
Bu çerçevede biz müzakereleri yürüttük ve belli ilkeler koyduk ortaya.
Hiç bir komşu ülke tehdit ilan edilmeyecek. Biz kimseden tehdit görmüyoruz ve hiç bir NATO belgesinde bu yer almadı. Bu yapı bütün topraklarımızı koruma altına alacak. Bu tesis bir füze tesisi değildir, füze kalkanı değildir. Türkiye’ye yabancı bir füze gelmeyecek. Sadece bir erken uyarı sistemidir ve caydırıcı niteliktedir, saldırı niteliğinde değil. Biz İran’lı dostlarımızla bunları çok açık bir şekilde konuştuk. Geçen sene İran oylamasında ne kadar samimiysek bugün de o kadar samimiyiz."