İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth'in geçtiğimiz 8 Eylül'de 96 yaşında hayatını kaybetmesinin ardından dünyanın dört bir yanından sosyal medya kullanıcıları başta Kraliçe'nin ölümü olmak üzere kraliyete dair birçok konuda sayısız paylaşım yaptı. Bununla birlikte ölüm haberinin ardından Avustralya'dan Brezilya'ya, Rusya'dan Fransa'ya onun adına dikilmiş anıtların önüne çelenkler bırakıldı, mumlar yakıldı. Meydanlarda toplanan kalabalıklar Kraliçe için dualar edip gözyaşı döktü. Tüm dünya Kraliçe'nin hayatını kaybettiği İskoçya'nın Balmoral kentinden Londra'ya gelişini anbean takip ederken, oğlu Prens Charles'ın kral oluşu ise her yönüyle dünyada gündem konusu haline geldi. Monarşinin geleceğini masaya yatıranların, Kraliçe'nin 70 yıllık hükümdarlığının bitmesinin ardından neler yaşanacağı hakkında birbirinden farklı varsayımlarda bulananların sayısı katlanarak arttı. Ancak bu durumun belki de en çarpıcı olan tarafı Kraliçe II. Elizabeth'i bilen bilmeyen, ilgilenen ilgilenmeyen birçok kişinin bu konuya dair bir şeyler söyleme, yorum yapma isteği oldu. Peki 7'den 70'e dünyadaki milyarlarca insanı bu duyguya iten şey neydi?
POPÜLER KÜLTÜR, FOMO VE PARASOSYAL ETKİ
Bu ölümün dünya çapında büyük yankı uyandırmasının sebeplerini değerlendiren, sosyal psikoloji alanında çalışmalar yapmış Doç. Dr. Sinan Alper'e göre Kraliçe II. Elizabeth'in sahip olduğu pozisyonun tarihsel arka planı ve otorite figürü olarak görülmesi yaşananları daha da ilginç kıldı. "İngiliz kraliyet ailesinin birçok üyesi kendi içinde ayrı ayrı popüler ve hepsinin magazinsel değeri var. En basiti Kraliçe II. Elizabeth’in hayatını anlatan bir dizi yıllardır devam ediyor" diyen Alper, İngiliz kraliyet ailesinin diğer kraliyet ailelerinden daha fazla ilgi görmesini ise popüler kültürle ilişkilendirdi.
"Başka bir açıdan bakmak gerekirse Kraliçe II. Elizabeth'e olan ilgiyi bir kavramla da açıklayabiliriz" şeklinde konuşan Doç. Dr. Alper, sözlerini şöyle sürdürdü:
"FoMo (Fear of Missing Out) dediğimiz bir olgu var. FoMo aslında insanların sürekli olarak diğer insanların konuştuğu, yaşadığı, deneyimlediği şeylerden haberdar olmaya, herkesin bahsettiği konuların dışında kalmaktan korkmaya karşılık geliyor. Ben Kraliçe II. Elizabeth'in ölümünden sonra oluşan havada biraz FoMo'nun etkili olduğunu düşünüyorum. Normalde belki Elizabeth'in kim olduğunu bile bilmeyen insanlar bu süreçte konu hakkında yorum yapma ihtiyacı duydular çünkü diğer herkes bu konuyu konuşuyordu."
Akademisyen-Yazar Prof. Dr. Ulaş Başar Gezgin ise Kraliçe'nin uzun süren bir dönemin ve istikrarın simgesi olduğunu söyledi. Ölümünün aslında bildiğimiz bir çağın da kapanışı anlamına geldiğine dikkat çeken Prof. Dr. Gezgin, "İngiltere'de monarşi ulusal kimliğin bir parçası. Bu yüzden İngiltere başta olmak üzere tüm İngiliz Milletler Topluluğu kolektif bir yas halinde. Öte yandan Kraliçe'nin 70 yıllık hükümdarlığı süresince televizyonda, sosyal medyada gördüğümüz tüm görüntüleri aslında aileden biri hissiyatı veriyor. Bu yüzden çoğu kişi onu anneannesi, annesi olarak gördü" diye konuştu.
Kraliçe II. Elizabeth'in hayatını kaybetmesi sadece Birleşik Krallık'ta değil, diğer pek çok ülkede de çok konuşuldu. Kraliçe'nin ölümü, günlerdir onunla ilgili haberleri okuyan, sosyal medya paylaşımları yapanlar için gerçekten neyi ifade ediyor? Doç. Dr. Sinan Alper bu noktada Kraliçe gibi popüler kişilerle karşılıksız bir bağ kurulmasına yol açan 'parasosyal'lik kavramına dikkat çekti. "Parasosyalliğin aşırı boyut kazanmasının ardından bir zaman sonra kişi ilgi duyduğu ünlü kişiye bağlanır ve hayatı onun gözünden görmeye başlar. Başarılarıyla mutlu olur, mutsuzluğuyla kahrolur" diyen Doç. Dr. Sinan Alper, şunu da ekledi: "Kraliçe ve kraliyet aileleri de bu parasosyal ilişkinin sıklıkla muhatabı olduklarından, birçok insan sanki kendi ailesinden biri ölmüş gibi üzülebiliyor. Benzerini farklı sebeplerle ünlü olmuş insanlarda da görüyoruz."
MONARŞİNİN SONUNU GETİRİR Mİ?
Kraliçe'nin ölümünün ardından gündemden düşmeyen bir diğer konu ise tahtın varisi Prens Charles'ın Birleşik Krallık ve İngiliz Milletler Topluluğu ülkelerinin yeni kralı olmasıydı. Bu yenilik bir kesim tarafından monarşiye son verilmesi tartışmalarına, protestolarına da yol açtı. Peki Kraliçe'nin ölümü monarşinin sonunu getirebilir mi? Prof. Dr. Ulaş Başar Gezgin'e göre yalnızca İngiltere monarşisinin değil, dünyadaki hiçbir monarşinin sonunun gelmesi mümkün değil. Büyük ve elit bir tabakanın bu kavramdan beslendiğine değinen Prof. Dr. Gezgin, İngiliz kraliyet ailesine duyulan hayranlığın bir başka benzerinin Tayland'da da olduğunu hatırlattı. Günümüzde hâlâ kraliyetin kimi çevrelerce hayranlık duyulan bir yapı olduğunu ileten Gezgin, aksi durumda monarşiyi desteklemeyen ve cumhuriyet isteyen halkların bunu zaten kendi yöntemleriyle elde ettiklerinin de altını çizdi.
'KRALİÇE SEMBOLİK DEĞİL'
Monarşi tartışmaları beraberinde İngiliz kraliyet ailesinin ülke yönetimindeki rolünü de bir kez daha sorgulattı. Her ne kadar Kraliçe II. Elizabeth yasaların ve çağın gerekliliği karşısında sembolik bir duruş sergilese de kraliyet önüne gelen yasaları onaylamak, ülke değerleri ve geleneklerini korumakla yükümlüydü. Prof. Dr. Ulaş Başar Gezgin de Kraliçe'nin devlet başkanı olduğu 16 ülke göz önüne alındığında konumunun sembolik olmaktan çok uzak olduğunu söyledi.
"İngiltere sömürgeci geçmişinde 50 ülkeyi ele geçirip yönetti. Hindistan'ından ABD'sine kadar birçok devletin İngiltere'ye, dolayısıyla kraliyet ailesine ilgisi var. Kraliçe halen 16 ülkenin (Avustralya ve Yeni Zelanda dahil olmak üzere) resmi olarak devlet başkanıydı, paralara onun resmi basılıyordu. Çağımızda, dünya genelinde bu kadar ünlü olan çok az kamusal figür var." Prof. Dr. Ulaş Başar Gezgin
Gezgin'e göre İngiltere'nin bir cumhuriyet olmamasında Kraliçe'nin siyasi rolü çok büyük ve onu destekleyen çıkar grupları da var. Kraliyetin gücünü ve yönetimdeki pozisyonunu Avustralya örneğiyle açıklayan Prof. Dr. Ulaş Başar Gezgin, "Geçmişte Avustralya'da yönetimde rol alan monarşi karşıtı bir grup kraliyet değerlerinden ayrılmak, cumhuriyet rejimine geçmek istemişti. Bu fikir halk oylamasına sunulmuş ve halk da bunu kabul etmemişti. Aslında bu durum bize Kraliçe'nin ne kadar sevildiğini ve bir otorite olarak kraliyete olan güvenin hâlâ devam ettiğini gösterdi" diyerek monarşi ile kurulan bağın kolay kopmayacağını dile getirdi.