16.03.2023 - 12:44 | Son Güncellenme:
BBC Türkçe
Çin, üç ülke arasında Pazartesi günü ABD'de San Diego'da detayları açıklanan anlaşmanın "Uluslararası toplumun kaygılarını göz ardı ettiğini", "tehlikeli bir yöne doğru gittiğini" ve "yeni bir silahlanma yarışı ve nükleer silahların yayılması riski yarattığını" söyleyerek kınadı.
ABD Kongresi'nin başkanı Nancy Pelosi'nin geçen yaz Tayvan'a yaptığı tartışmalı ziyaretten bu yana Çin ilk kez Batı ile ilgili bu kadar sert bir dil kullanıyor.
Dünyanın en büyük ordusu ve donanmasına sahip olan ve dünyanın en kalabalık ülkesi Çin; ABD ve müttefikleri tarafından Pasifik bölgesinin batısına "kıstırılmış" gibi hissettiğini söylüyor.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping yakınlarda Çin'in savunma harcamalarındaki artışı hızlandıracağını söylemiş ve ulusal güvenliği, önümüzdeki yılların en büyük önceliği olarak tanımlamıştı.
Peki ama bu noktaya nasıl geldik? Ve dünya Pasifik bölgesinde Çin ile ABD ve müttefikleri arasında felaket boyutlarında bir çatışmaya doğru mu gidiyor? Batı, Çin konusunda yanıldı.
Batılı ülkelerin dışişleri bakanlıklarında yıllarca, Çin'deki ekonomik liberalizmin kaçınılmaz olarak toplumsal bir açılıma ve siyasi özgürlüklerin gelişmesine yol açacağı konusunda naif bir varsayım hakimdi.
Batının çok uluslu şirketleri ortak yatırımlara girişir ve yüzlerce milyon Çin vatandaşı daha iyi yaşam standartlarına kavuşurken, mantıksal olarak Çin Komünist Partisi de toplum üzerindeki kontrolünü gevşetecek, çok iddialı olmayan bazı demokratik reformlara izin verecek ve "kurallara bağlılık temelinde birleşen dünya düzeninin" bir parçası haline gelecekti. Fakat olaylar böyle gelişmedi.
Evet, Çin bir ekonomik dev, küresel tedarik zincirinin hayati bir parçası ve dünyanın dört bir tarafındaki çok sayıda ülkenin en önemli ticaret ortağı haline geldi. Ama bu değişimi demokrasi ve siyasi liberalleşme yönünde adımlarla tamamlamak yerine, hem Batılı hükümetleri hem de Japonya, Güney Kore ve Filipinler gibi komşularını korkutan bir yola girdi.
Askeri olarak Çin bugün gerçekten ciddi bir güç. Son yıllarda Çin Halk Kurtuluş Ordusu hem sayıca, hem de teknolojik olarak devasa adımlar attı.
Örneğin Çin'in güçlü bir patlayıcı ya da nükleer başlık fırlatılabilen Dong Feng hipersonik füzeleri sesten beş kat hızlı gidebiliyor.
Bu ABD'ye, Japonya'daki Yokosuka'da üslenen 7. filosu açısından, Çin'in füzelerine karşı harekete geçme riskini göze almaya ne kadar hazır olduklarını düşündürüyor olmalı.
Balistik füzeler konusunda da durum aynı. Çin, elindeki savaş başlıklarını üç misline çıkarma amacıyla hızlı bir program başlattı ve gözden uzak batı bölgelerinde yeni cephane siloları inşa ediyor.
Ama bunların hiçbiri Çin'in savaşa girmek istediği anlamına gelmiyor. Ve Çin bunu gerçekten istemiyor.
Tayvan söz konusu olduğunda, adanın Pekin yönetimine zor kullanmaya gerek kalmadan boyun eğmesine yetecek bir baskı uygulamak çok daha tercih edeceği bir yöntem.