12.09.2020 - 03:07 | Son Güncellenme:
ÖZLEM ÜLKÜ
Bohem tarzı ve duruşuyla kadınların farklı erkeklerde beğendiği birçok özelliği tek vücutta toplamış bir isim: Birkan Sokullu. 12 yıl önce “Küçük Kadınlar” dizisiyle çıktığı oyunculuk serüveninde “Küçük Sırlar”, “Kurt Seyit ve Şura” ve “Hayat Şarkısı”yla büyük bir hayran kitlesine sahip. Ve şimdi yine iddialı bir diziyle karşımızda, “Masumlar Apartmanı”. Gerçek bir hayat hikayesinden uyarlama olan dizi, 15 Eylül akşamı TRT 1 ekranında başlıyor. Her katta başka bir hayatı, hikayeyi göreceğimiz dizide ailesi için büyük sorumlulukların altına giren Han’ı canlandıran oyuncu, hayatının en huzurlu ve mutlu katında olduğunu söylüyor.
Gülseren Budayıcıoğlu’nun “Madalyonun İçi” adlı kitabından uyarlanan “Masumlar Apartmanı’ ile izleyeceğiz sizi. Şimdilerde gerçek hayat hikayelerinden uyarlama projeler ilgi görmeye başladı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Gerçek hayattan uyarlanan hikayelerle seyircinin daha kolay empati kurduğunu düşünüyorum. Benim de hep daha fazla ilgimi çeker diğerlerine nazaran. Sanırım daha samimi geliyor ve hızlıca yakınlık kurmamızı sağlıyor. Benim oynadığım Han karakteri romanda yok. Fakat “Masumlar Apartmanı”na adapte edilmiş karakterlerin her biri çok doğru konumlandırılmış ve hikayeyi daha izlenesi hale getirmiş. Bu projeyi pandemi sürecinden önce okumuştum. O zaman da ilgimi çekmişti fakat programım müsait olmadığı için işe dahil olamamıştım. Bu işle ilgili pandemi sürecinde ilk aklıma gelen şey hikayeyi insanların daha kolay anlayabilecek olmasıydı. Hepimiz bu süreçte birçok konuyla ilgili zorunlu olarak obsesif davranışlar göstermeye başladık. Oysa bu davranış biçimini katbekat yoğun yaşayan, hayatını çok zor şartlar altında geçirmeye çalışan obsesif kompülsif bozukluğu olanlar o kadar çok ki. Onları bir nebze de olsa anlama potansiyelimizin oluştuğunu düşündüm. Sonrasında programım da müsait hale gelince hayat bizi bu senaryoyla tekrar buluşturdu. Artık yaptığım işlerde seyircinin empati kurabileceği, ilham verecek belki de şifalandıracak işlerin içinde olmayı mümkünse tercih ediyorum.
Her yeni rol, yeni bakış açıları kazandırır oyuncuya derler ya canlandırdığınız Han’ın size kattıkları neler oldu?
Han, benim belli yönleriyle karşılaştığım bir karakter. Sevdikleri uğruna kendi hayatından vazgeçmiş onları korumayı, hayata bağlamayı görev edinmiş biri. Ciddi bir sevgisizlik problemi olan ve hayattaki en büyük arayışı, özlemi bu olan bir karakter Han. Evdeki yaşam ona bağlı hale gelmiş ve o artık bu gerçekle yüzleşince buradan geri adım atma şansı kalmamış. Karşısına İnci çıkana kadar belki de tüm hayatının böyle devam edeceğini düşünürken o özlediği duyguyu tadınca artık birçok şeyi yapma konusunda cesaretlenip harekete geçiyor. Han’ın en çok ilgimi çeken tarafı dışarıdan bu kadar güçlü, sağlıklı görünen birinin bile aslında geçmişinden getirdikleri, biriktirdikleriyle ne tür reaksiyonlar gösterebileceğini anlayıp seyirciye anlatma isteğiydi.
Dizide her katta başka bir hayat, hikaye göreceğiz. Aslında hayat da böyle hikayelerle dolu değil mi? Mühim olan bulunduğu-muz kat, yolumuz ise siz kendinizi nerede görüyorsunuz?
Ben şu an en huzurlu ve mutlu olduğum kattayım. Kendimi son birkaç yıldır oldukça rahatlamış ve kaygılarından büyük ölçüde arınmış görüyorum. Bu süreç bir taraftan oldukça keyifli. İnsan geriye dönüp baktığında adım adım olgunlaşmanın hafifliğini yaşıyor bence. Hayattan ne istediğime her geçen zaman daha fazla emin olmaya başladım ve bunun tadını çıkarıyorum. Yol böyle devam edecekse ben gayet memnunum.
“Çağımızın hastalığı kendini değersiz hissetmek”
İlk tanıtımda sizden duyduğumuz bir cümle vardı: “Sadece ben miyim yaşadığı hayata ait olmayan?” Ait olmak ya da olmamak, bazen sesli çoğu kez de sessiz olarak sorguladığımız bir şey... Sizin için durum nasıl?
Benim de sorguladığım zamanlar oldu. Hayatta bazen bir konuyla ilgili kararlar verip bir durumun içine düşüyoruz. Fakat neye ihtiyacımız olduğunu aslında o kadar zor analiz edebildiğimiz zamanlar oluyor ki... Basiretimiz bağlanıp durumun içinde kala kalıyoruz. O yüzden insan her zaman kendine dürüst davranmalı ve gerçekten neye ihtiyacı olduğunu anlamaya çalışmaktan hiç vazgeçmemeli.
“Sadece ben miyim herkese yetişmek isterken kendini arkada bırakan?”, “Bir ben miyim sevilmek için sessiz çığlıklar atan?” cümlelerini de duyduk o tanıtımda… Neden insanlar, kendilerini görmekte bu kadar zorlanıyor sizce?
Bence bu kendini değersiz hissetme hali çağımızın hastalığı. Bize dayatılan sorumlulukların, fikirlerin o kadar çok peşinde koşuyoruz ki yolda mesele sevdiğimiz şeyi yapmaktan çıkıp mükemmel fikre ulaşma hırsına dönüşüyor ve böylece kendimizden uzaklaşıyoruz bu yolculukta. Oysa yolu yürürken kendimize esneklik payı tanıyıp en çok kendimize özen göstermemiz gerektiğini düşünüyorum ve kişisel olarak uygulamaya çalışıyorum.
Hayatta ayaklarınızı yere bastıran, sizi büyüten şeyin yaşadığınız hangi olay, duygu, hangi mutluluk ya da acılar olduğunu düşünüyorsunuz?
Hayatta o kadar çok şey başımıza geliyor ki hepsi çok kıymetli. Bahsettiğiniz duyguları ya da durumları yaşamak çok önemli ve beni ben yapan şeyler olduğunu düşünüyorum. Fakat en önemlisi bunlarla barışık olmaktan geçiyor benim için. Her barışmada çok daha hafifleyip yoluma daha güzel devam edebiliyorum.
“Anların tadını çıkarmak daha değerli”
Her ne kadar iletişim çağında olsak, her şey elimizin altındaymış gibi görünse de birçok şey değerini kaybediyor. Bir “like” uğruna yapılanları düşününce, sizin sosyal medyayla aranızdaki mesafe de dikkat çekici...
Her şeye kolaylıkla ulaşabiliyor olmamız bence de birçok şeyi kolayca tüketmemize yol açıyor maalesef. Hayatımızı kolaylaştırabildiği gibi bu durum tüm iletişim biçimimizi de sabote ediyor. Anların tadını çıkarmak yerine iki dakikalık telefon görüşmelerinde harcıyoruz sohbetlerimizi. Kaliteli zaman geçirmek için kişisel olarak çaba sarf eden biriyim özel hayatımda. Kendi çevremde de böyle insanlarla daha derin, uzun fikir alışverişleri, sohbetler edebileceğim kişiler var. Şanslıyım bu konuda. Ki sosyal medya ile yeterli düzeyde bir ilişkim olduğunu düşünüyorum. İlgimi çektiği kadarıyla oraya vakit ayırıyorum. Hayatta ilgi duyduğum başka şeyler var ve onlara daha fazla zaman ayırmayı tercih ediyorum.
Yemek yapmakla aranız iyi diye biliyoruz. En iddialı olduğunuz yemeğiniz hangisi?
Yemek yapma meselesi ilk yalnız yaşamaya başladığımda hayatıma girdi ve ciddi pratik yapma fırsatım olmuştu. Fakat sonra çok sık yemek yapan biri olmadım. Pandemi sürecinde bu konuda ciddi mesaim oldu. İlk başlarda istediğim randımanı alamadım kendimden hatta biraz moralim bozuldu. Sonrasında fırın yemekleri beni kurtardı diyebilirim. En son olarak çok zor bir yemek olmamasına rağmen fırında güzel balık yapmaya başladım.