01.07.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
Edinler Simon Kalfa'nın konutunun zemin katıyla, bahçenin bir bölümünü The House Cafe'ye kiraladı. Bahçenin denize yakın bölümünde de Mori açıldı.Seyhan Özdemir'in The House Cafe'deki çalışmalarını, tarihi binanın özelliğini koruyan, özgün dekorunu daha önceleri övmüştüm. Şimdilerde Edinler, Simon Kalfa'nın konutuna bitişik yapıyı da Maliye'den kiralamış. Bu ek binanın zemin katı The House Cafe'ye katılınca kapalı alan büyümüş. Ramazan Ünen'le birlikte Nişantaşı ve Tünel'deki kahveleri işleten Canan Baltacıoğlu'nun ablası Sibel Büyükuğur, Ortaköy'deki The House Cafe'nin "başında duruyor". Mekan sabahtan gece yarısına kadar ilgi görüyor. Şimdilerde bahçesi pek güzel. Balyan ailesi, Dolmabahçe Sarayı'nı ve Ortaköy Camii'ni yapan aile. Bu aileden Simon Kalfa, Ortaköy sahilinde kendine de bir konut inşa etmiş. Zamanla vakıfların mülkiyetine geçen bu binayı Edin ailesi Maliye Bakanlığı'ndan kiraladı. Yıllardır üst katları butik otele dönüştürecek bir işadamı arıyorlar. Geçen hafta Osman Berkmen'in misafiri olarak The House Cafe'nin bahçesinin denize uzanan bölümündeki Mori'ye gittik, isminin Gülşah Saygı olduğunu öğrendiğimiz bir genç hanım ilgi gösterdi. Deniz kenarında bir masaya bizi oturttu.Mori 2001 yılından bu yana İstanbul'da, Mayadrom Alışveriş Merkezi'nde hizmet veren bir lokantaymış. İşletenler modern Japon mutfağını Türk damak tadına uygun bir şekilde sentezleyerek sunma arayışındaymış.Japon mutfağı denilince genelde suşi (çoğunlukla üstüne pirinç haşlaması sarılarak dolma şeklinde biçimlendirilmiş, çiğ deniz ürünleri) akla geliyor. Günümüzde suşi enflasyonu var. Marketlerde bile satılır oldu. Bu nedenle Japon lokantaları suşi dışında bir şeyler yapma arayışındalar. Diğer Uzakdoğu ülkelerinin yemeklerini Japon mutfağına dahil etmeye başladılar.Osman Berkmen yeme-içme konusunda seçicidir. "Mori'de suşi yemeyeceğiz. Diğer özel yemeklerini tadacağız" dedi.Akşamüzeri, güneş batarken, Ortaköy'de vapur iskelesinin yanında, denizin dibinde oturmak pek zevkliydi. Boğaz'ı ve Boğaz'dan geçen gemileri seyrederek güneşi batırdık. Bu arada Osman Berkmen'in seçtiği, ufak ufak tabaklarda (meze usulü / birer lokmalık) gelen farklı yemekleri paylaştık. Denizin dibinde yemek keyfi Mori'ye gidecekler için tattığımız ve beğendiğimiz yemekleri sıralayalım: Mori style spring rolls (sebzeli ve peynirli Çin böreği), beef roll (ince dövülmüş bonfile, sebze ve mozarella peyniri), sweet&sour mong fish (tatlı ekşi soslu fenerbalığı), ebi chili (tatlı acı soslu karides), magura tartar (Mori usulü taze ton tartar), ebi tempura (karides pane), California roll (yosuna sarılı yengeç, karides, avokado ve turna havyarı), king crab California (yengeç pane, avokado ve turna havyarı)...Yediklerimizin her birinin lezzeti farklıydı. Yemekten sonra "chocolate fashion / chocobana ve ice sushi" diye isimlendirilen, ne olduğunu pek anlayamadığım (!), dondurmalı, çikolatalı ama lezzetli tatlıları paylaştık. Masamızla ilgilenen servis görevlisi Erhan Ateş, ilgili ve güler yüzlüydü. Yüksel Akkök'ün yönetimindeki lokantanın mutfak sorumlusu Japon Ebine Osamu Yamada imiş.Biz erken gittik. Erken kalktık. Ama zaten Mori'de yemek 19.00-23.00 arasında yenilebiliyormuş. 23.30'dan sonra Mori'nin adı Mojito oluyormuş ve sabaha kadar renkli ışıklı, gençlere dönük bir diskotek olarak çevreyi gürültüye boğuyormuş. Dikkat buyurunuz; ben Mojito'yu değil, Mori'yi yazıyorum. Tattığımız yemekler