26.03.2011 - 01:00 | Son Güncellenme:
Elif Berköz Ünyay elif.berkoz @ milliyet.com.tr
Akmerkez’deki mağazaların vitrinlerini yeni sezonun kıyafetleri, ayakkabıları, aksesuarları süslerken “Yenilebilir Sanat” sergisinin yer aldığı dükkanın vitrininde bizi fırında pişmiş tavuk fotoğrafı karşılıyor. Geçtiğimiz yıl Pop-up Store adıyla açılan bu dükkanda genç tasarımcılar ürünlerini sergilemişti. 10 Mart’tan bu yana da Beyoğlu’ndaki Lilbitz restoranın sahibi ve şefi Maksut Aşkar’ın sergisine ev sahipliği yapıyor. Bu, Aşkar’ın ilk sergisi değil. 2007’de Galeri X-İst’te, 1,5 yıl önce Bienal’le eş zamanlı olarak Teşvikiye’deki Gallery 44A’da yine sanatla yemeği birleştirdi. 2009’da Galata’daki Building’le birlikte Design Weekend için özel yemekler tasarladı. Geçen yıl Soda’daki Ted Noten sergisi için lezzet enstalasyonu yaptı: “Daha eskiye gidersek, 1999’da Mentalklinik’te yapılan sergilerin konseptine uygun olarak, sanat tüketici kitlesine sunulan yemekler hazırladım”. Aşkar kendine lezzet tasarımcısı diyor: “2004 yılından beri lezzet tasarımcılığı ile uğraşıyorum. Catering ve danışmanlık yapıyorum, restoran mönüsü tasarlıyorum.”
* Eserleriniz satılık mı?
Hayır. Bu sergideki hiçbir şey satılık değil. Gelen misafirler bu sergiyi deneyimlesin istiyoruz. Alıp götürebilecekleri ya da yiyecekleri şeyler var ama. Mesela içecekler, lokumlar, şekerler. “Büyüyünce Türlü Olacak” adlı çalışmada yer alan, bir türlü hazırlamak için gereken tüm malzemeleri içeren tohumları da alabilirler.
* Ya askıdaki tişörtler?
Onlar tek kullanımlık zaten ve giymek için tasarlanmadı, o yüzden satmıyoruz. Üzerinde şeker parçaları var. Giyilse bile güneşte, sıcakta erirler.
“Mankenlerin üzerindeki akide şekeri kaplamasının tadına baktılar”
* Sergideki akide şekeri ile kaplanmış mankenlerin tadına bakmak isteyenler oldu mu?
Evet. Açılışta birileri üzerlerindeki şekerleri yalamış. Önlem olarak mankenlerin önlerine camdan bir kapı koyduk.
* Bu sergi neyi anlatıyor?
Ben bu sergiyi tasarlarken çocukluğuma döndüm. O yıllardaki deneyimlerimin şu anki algısıyla bu sergiyi yarattım. Bu sergide hepimizin ortak çocukluk anılarını şu anki algılarıyla buluşturmaya çalışıyorum. Günlük hayat içinde koştururken fark edemediğimiz çocukluk heyecanlarını ortaya çıkarmak istiyorum. Lezzet benim için sanattır. Sanat doğadan gelir, lezzet de doğadan gelir. “Yenilebilir Sanat”la lezzet de sanatın bir parçasıdır tezimi anlatmaya çalıştım.
* Sergide bir video enstalasyonu da var: “Sonsuz Lezzet İçin İstila”.
Bu bir stop motion film. Video ve fotoğraf sanatı bir araya getirilerek yapıldı. Akmerkez’de geçen hikaye, sebzelerin, sergideki başka bir çalışmayı hayata geçirebilmek için gerçekleştirdikleri istilayı konu alıyor. Patlıcan, kabak, fasulye, biber, domates gibi türlü malzemeler Akmerkez’de geziyorlar. Sonunda bıçak darbeleriyle doğranıyor, pişiriliyor ve türlüyü oluşturuyorlar. Çekimi gece saat 02.00’de alışveriş merkezi bomboşken yaptık.
Ağda fotoğraflarından oluşan çalışma
* “Sugar / citricacid / H2O / 100C /” adlı çalışma ağdanın yapımını ve kullanımını anlatıyor. Siz de ağda yiyen çocuklardan mıydınız?
Bu çalışma, 111 kare fotoğraftan oluşuyor. İsmi de ağdanın formülünden geliyor. Benim ve hepimizin küçüklüğünde deneyimlemiş olduğu gibi annelerimiz ağdayı ısıtırken bir kısmını kenara koyar ve bize verirdi. Biz de şeker niyetine yerdik.
“Lilbitz dayak yemeden yemek yenecek bir yer”
* Nupera’nın içinde, küçük bir restoranınız var. “Lilbitz’de fiyatı da boyutu da küçük lezzetler sunuyoruz” diyorsunuz.
İçinde sadece 24 kişi yemek yiyebiliyor. Akşamları açık. Pazartesi ve salı günleri kapalı. Yemekler de fiyatlar da diğer restoranların üçte bir fiyatında. İyi yemek yemeyi seven, yemek kültüründen anlayan, yurtdışında lokantaları gezen insanların Türkiye’de dayak yemeden yemek yiyecekleri bir yer tasarladık.
* Dayak yemeden derken, kazıklanmadan mı demek istiyorsunuz?
Evet. “Çok para= iyi yemek” kavramını yıkalım istedik. “İyi yemek az paraya da yenebilir” diyoruz. Yedi lezzetli bir set mönünün fiyatı Lilbitz’de 75 TL.