07.04.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Özge Tabak
Star TV’nin yeni dizisi “Avlu”da konuk oyuncu olarak karşımızda. Şarkı söylüyor, radyo programı yapıyor, YouTube kanalına yeni videolar eklemeye devam ediyor. Sub Karaköy Otel’de buluştuğumuzda karşımda filtresiz, çok sahici ve hiç tanımadığım yanlarıyla bambaşka bir Şebnem Dönmez vardı...
- “Avlu” dizisinin sert, otoriter hapishane müdürü Nihal olarak ekranlara döndünüz.
“Avlu”da konuk oyuncu olarak oynuyorum. Hiç böyle bir kadını oynamamıştım. Bu karakterle birçok ilki deneyimlemiş oldum. Seyircinin karşısına hiç böyle çıkmamıştım; yani gözlüklü, üniformalı birini hiç oynamamıştım. Daha önce hiç bu kadar yaralı bir femineni canlandırmamıştım. Bu anlamda değişik oldu. Yüksel Aksu’yla çalışma fırsatı buldum. Harikaydı. Demet’le (Evgar) tekrar oynama şansımız oldu. Umarım seyredenler de beğenmiştir.
- Room&Rumours’da, Ops Passage’da sahne aldınız. Hep var mıydı şarkı söylemek aklınızda?
Çok heyecanlıyım bununla ilgili, yüreğim çarpıyor; şarkı söylemekten bahsederken hep ağzım kulaklarımda. “Hayat amacınızı bulmak istiyorsanız 7 yaşında en çok yapmak istediğiniz şeye bakın” derler, benim için o şarkı söylemekti. Çocukken kendimi evimizin salonuna kapatıp şarkılar söylerdim. Hep istediğim bir şeydi ama cesaret edemiyordum. İçimdeki mükemmeliyetçi taraf belki de engelliyordu bunu. “Medcezir” macerasından sonra saçlarımı üç numara kazıtıp uzun bir yolculuğa çıktım. Peru, Avustralya, Tayland, Kuzey Kaliforniya... Bu ülkelerde spiritüel topluluklarda bulundum. Şahane insanlarla tanıştım. Nefis bir deneyimdi. İnsanların özgürce şarkı söylediği çemberlerde bulundum. Sanırım gözlerimi kapatıp özgürce şarkı söylemek bu içimdeki tohumu ve niyeti aktive etti. Ve şu an şarkı söylemenin tadını sonuna kadar çıkarıyorum...
Ayda bir kez, ikinci çarşambaları yapıyorum. O kadar saf bir yerden, o kadar içimden geldiği gibi ki... Sahneye çıktığımda elim ayağım titriyor; belli ki bir iki sene daha titreyecek. Seyirciye de söylüyorum bunu. Onları anlatıyorum radyoda. “İçimdeki mükemmeliyetçiyi dinlemeyip adım attığım için çok mutluyum” diyorum. Herkesin ortaya koymayacağı yaraları, korkuları, endişeleri, bunları nasıl yaşadığımı paylaşıyorum. O kadar güzel tepkiler geliyor ki... Adı “Obsidian”, çok sevdiğim bir koruyucu kristalin adı. Kristalleri çok seviyorum, taşların enerjisine inanıyorum.
- Saçlarınızı üç numara kestirmek çok cesurca. Siz cesur buluyor musunuz kendinizi?
Bilmem, belki. Şöyle bir lafım var: “Korkuyorsam yapmam lazım.” Bir şeyden bana bir davet varsa, tıpkı dünyayı gezmek gibi, şarkı söylemek gibi; ve o davet aynı zamanda beni korkutuyorsa, belli ki orada bir hazine var beni bekleyen... Hepimiz için öyle değil mi? “Medcezir” sonrası bir sürü teklifler gelirken ben o sarı saçları üç numaraya vurup ortadan yok oluyorum. Sektörden bir sürü isim yanlış bir strateji olduğunu düşünmüştür. Evet korkutucu ve evet konfor alanından çıkıyorsun ama iyi ki yapmışım çünkü kendimi çok yenilenmiş hissediyorum.
- Şebnem’in hangi parçaları değişmişti döndüğünüzde?
Özsevgi konusunda daha bir derinlik oldu. Bu konularda kendime daha fazla alan tanımaya başladım. Yolculuğun ilk altı ayı sudan çıkmış balık gibiydim. Aslında bu serüvenin tam hazmı Türkiye’ye döndükten sonra gerçekleşti diyebilirim. Seyahat edeceğim yerleri seçerken çoğunlukla kutsal alanlara çekilim duydum. O enerjileri almak, dünyanın yüksek frekanstaki bu enerji alanlarında bulunmak, benim gibi spiritüel, hayata başka bir yerden bakan, tırnak içinde “tuhaf” insanlarla tanışmak nefisti. Bu tuhaf insanlar nasıl insanlar? Önce kendisi üzerinde çalışmanın, hayatı güzelleştirmenin ilk adımı olduğuna inanan insanlar. Fikir birliğimiz burada. İşin aslı bu yolculuğa çıkmadan çok önce bu seyahat iç dünyamda başlamıştı. Aslında hakiki bir yolculuk için kalkıp bir yerlere gitmeye gerek yok. Samimi bir şekilde içe dönmek yeterli.
- ‘Güzellik’ ne ifade ediyor bu deneyim sonrası?
Kadınlar üzerinde çok büyük bir baskı var. “Her zaman genç ve güzel olmak lazım. Çünkü güzellik bir güç ve gücümüzü kaybederiz.” 36-37 yaşlarında ben de girdim bu tribe. Yeni nesil geliyor, kendimi karşılaştırıp yaşlanıyor muyum diye kastığım bir dönem oldu. 30’ların sonralarına doğru bir nokta geldi ve dedim ki “Hayatımın geri kalanını bu şekilde yaşamak istemiyorum! Zaman geçiyor ve ben yaş almaya devam ediyorum.” Bence güzellik bir karar meselesi. İşte o an bir karar verdim: “Hangi yaşta olursam olayım ben o yaştaki güzel bir kadın olacağım.” Bence güzel insanların sırrı kendilerini güzel hissetmeleri, aslında tamamıyla kişinin kendisine bağlı.
“Yaptığım en cesur hareketlerden biri”
- Ne dedi içinizdeki ses de saçlarınızı kazıtma kararı aldınız?
Özgürlük... Herhangi bir coğrafya olsun, obje olsun; ailem, arkadaşlarım ya da rutin bir iş, arada nefes alacak, başka kaynaklardan beslenecek alanlar yaratmak iyi geliyor bana. Arada ayrılmam, kopmam lazım. “Medcezir” dönemi iki sene hiç durmadan çalıştım. Bir gitmem gerekiyordu, yani hissettiğim buydu. Bu yolculuk bir buçuk sene sürdü ve bu süre zarfında sadece iki kere geldim Türkiye’ye. Avustralya’nın yağmur ormanlarında Kuranda diye bir yerde yaşayan bir arkadaşım var. Adı Chanel. O saçlarını kazıttığını ve bir kadın için çok acayip bir deneyim olduğunu anlatmıştı bana. Yenilenme ve sıfırlanma için, o güzellik ve güzel olma halini başka bir yerden yaşamak için. Hayatımda yaptığım en şahane ve cesur hareketlerden biriydi. Saçlarımı kazıtmak sembolik olarak içimde yepyeni bir sayfanın açılmasına sebep oldu diyebilirim.
“Kendimi başkalarıyla karşılaştırmayı bıraktım”
- Bu yolculuğun sonunda ne öğrendiniz?
Çok uzun zamandır kendisiyle, gölgeleriyle çalışan biri olarak tanımlayabileceğim en spesifik dönüşüm şu: Kendimi başkalarıyla karşılaştırmayı bıraktım. Bunun hayatımda her anlamda büyük bir dönüşüm yarattığını söylemeliyim. Ünlü olmak benim gibi özgür bir ruh için zor. Sürekli birileriyle; hatta geçmişteki halinle karşılaştırıyorlar. Ama ben kararlıydım; otantik benliğimi, özümü yaşamak hakkında... Ve bu macera hayat boyu devam edecek.