CumartesiKoç Tarık’ın gölgesi TV’de
Koç Tarık’ın gölgesi TV’de
09.02.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:
CUMARTESİ
Tarık Akan 12 yıldır televizyon dizileri için gelen teklifleri reddediyordu. "Bir tek direnen ben vardım. Ben de bu kadar dayanabildim" diyen Akan "Koçum Benim" adlı dizide bir basketbol koçunu canlandıracak
SİBEL KÖKLÜ
Koçum Benim" dizisi "Beyaz Gölge"nin Türk versiyonu mu?
Hayır, Beyaz Gölge ile alakası yok. Hikayede bir basketbol koçu olunca direkt Beyaz Gölge ile benzerlik kurdular. Beyaz Gölge’de zenci öğrencilerin sorunlarıyla uğraşan beyaz bir basketbol koçu vardı. Dizi Amerikan toplumunun başka bir yönünü anlatıyordu.
Bizim dizide ise bir vakıf lisesine koç olarak gelen birinin buradaki ele avuca sığmayan çocuklara sporu sevdirmesi, ayaklarını daha bir yere basar hale getirmesi var.
Bunlar sadece yaramaz çocuklar mı, sosyal sorunları yok mu?
Onlar da var tabi. Her bölümde basketbolun dışında başka bir meselenin çözümüne yardım edeceğim. Her bölüm ayrı bir hikaye olacak. Okul, eğitim, eğitimin içindeki bu tip çocukların hal ve durumu anlatılacak.
"Hababam Sınıfı"nda oynamış olduğunuzdan mı yoksa boy avantajından mı sizi seçtiler?
Hababam Sınıfı’nın bir tanesinde oynadım ben ama herkes beni bütün bölümlerde oynadım sanıyor. Bu proje bana geçen yıl haziran ayında geldi. Çok uzun süre düşündüm. 12 senedir dizi yapmıyordum. 4-5 günde çekilen diziler konu itibariyle de ilgimi çekmiyordu. Senaryoyu okuyunca hoşuma gitti. "Hadi bir tane deneyeyim" dedim. Şimdi üç bölüm çekildi. Yaptıklarımızı seyrettik ve çok beğendik. Dizi şubat sonuna doğru TRT’de oynayacak.
Dizinin yönetmeni kim?
Benim istediğim yönetmenle devam ediyoruz, Serdar Akar. Genç, zeki, aklı başında, iyi bir yönetmen. Yapımcı ise Replik Ajans, Hüseyin Apaydın.
12 yıl önce Ayşegül Aldinç’le bir dizi yapmıştınız...
Evet, "Taşların Sırrı" adında yarı belgesel, tarihi eser kaçakçılığını konu alan bir dizi çektik. Başlangıçta çok iyi gidiyordu. Ama dördüncü bölümden sonra senarist diziyi bırakınca biz de yürütemedik.
Kimlerle oynuyorsunuz?
Ebru Cündübeyoğlu, Sevil Üstekin, Zihni Göktay ve hepsi tiyatro eğitimi görmüş, çok başarılı genç bir ekip var.
Uzun soluklu bir dizi olacak mı sizce?
Bence TRT’nin kuralları çok doğru. İlk önce senaryo onaydan geçiyor, arkasından yaptığın film. Senaryosu onaylanmayan hiçbir proje çekilmiyor. 13 bölümlük anlaşma yaptık ama devam edeceğini tahmin ediyorum.
Bir tek dayanan ben vardım, ben de 12 yıl dayanabildim.
Çok mu baskı vardı üzerinizde? Neden kararınızı değiştirip bu dizide rol aldınız?
Benim mesleğim sinemacılık, ben bir oyuncuyum. En son çektiğim filmin üzerinden 2,5 yıl geçti. Film çekmeyi özledim. Set havası, kameralar, ışıklar bizim kanımıza girmiş, kolay kolay çıkmaz. Bunu tatmak istiyorsunuz her şeyden önce, böyle bir özlem vardı. Arkasından senaryoyu da beğenince hayır diyemedim.
En son "Eylül Fırtınası"nda oynamıştınız, başka film projesi var mı yakın gelecekte?
Eylül Fırtınası’nın hemen arkasından Yavuz Özkan’la bir film çektik. Filmin başına bin tane sorun geldiği için hâlâ stüdyoda. Bazı negatifler yandı sanırım. Yavuz’un söylediğine göre mart nisan aylarında vizyona girecek. Adı eğer değişmediyse "Hayal Kurma Dersleri" olacak. Terk edilmiş bir babanın çocuklarıyla olan ilişkisi anlatılıyor.
Siz aynı zamanda Özel Taş Koleji’nin de sahibisiniz. Son günlerde gençler arasında yaşanan intihar olaylarına nasıl bakıyorsunuz?
Benim lisem yok, 8 yıllık eğitim veren ilköğretim okuluyuz. Bence son olaylar eğitimcilerin çocukları bire bir takip etmemesinden kaynaklanıyor. Anne - baba bazı şeyleri atlamış olabilir ama eğitimcilerin bunu yakalaması gerekir. Çocuk günde 8-9 saatini okulda geçiriyor. Öğretmenini belki anne-babasından daha fazla görüyor. Öğretmenlerin bunu mutlaka yakalaması gerekiyor. Bu da bire bir takiple mümkün. Bir öğretmen ancak çocuğun geçmişini, fikirlerini vs. bilirse onu yönlendirebilir. Okulun çocukta herhangi bir değişiklik hissettiği anda anne babayı çağırıp işbirliği ile bu sorunu çözmesi gerekir.
Siz bunu yapabiliyor musunuz?
Bizde her öğrencinin bağlı olduğu bir rehber öğretmen vardır. Çocukta meydana gelen değişiklikleri takip ederler. Örneğin sınavlardan 100 alan bir çocuk birdenbire 60 almaya başlarsa bu durum hemen sorgulanır ve bir cevap bulunur. Çocuğun gelişimi her yıl tutulan dosyalarla takip edilir. Biz diğer okullardan farklıyız. Örneğin bizde teneffüs zili çalmaz. Çocuklar 10 dakikalık teneffüsten sonra derse girer. Bu durum çocuğun kendine olan güvenini ve dikkatini artırıyor. Ayrıca pazar günleri de okuldayız. Kar tatilinden 08dolayı yaşanan 8 günlük kaybı telafi etmeye çalışıyoruz.
Can Dündar’ın çektiği "Nazım" belgeseline danışmanlık yaptınız. Nerelere gittiniz, kimlerle konuştunuz?
Biz 2001’in ocak ayında çalışmalara başladık, bir yıl sonra tamamladık. Rusya, Bulgaristan ve Azerbaycan’a gittik. Maalesef paramız olmadığı için Küba ve Fransa’ya gidemedik. Nazım’ın arkadaşlarıyla, tanıdıklarıyla görüştük, şimdiye kadar ortaya çıkmamış görüntülerini bulduk. Bu iş paraya dayanan bir iş olmasına rağmen, inanılmaz yardımlarla bu işi başardık.
Nazım’ın aşklarıyla gündeme gelmesi bazı çevrelerce eleştirildi. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Gelecek tabii, Nazım’ın bir yönü budur, Nazım aşksız yaşamamış. Her an yüreğindeki o aşkla sanatını yapmış. Yadırgamamak lazım. Bu belgesel, bugüne kadar Nazım hakkında empoze edilen olumsuz düşüncelere de bir cevaptır. Nazım Hikmet kendisine vatan haini dendiğinde sinirlenmiş, oturup bir şiir yazmış. Bu şiirle büyüklüğünü ortaya koymuş. Biz artık vakıf olarak Nazım’a vatandaşlık hakkı ya da mezarının getirilmesi gibi konularla uğraşmıyoruz. Nazım’a vatandaşlık verilse ne olur, verilmese ne olur? O zaten dünyaya mal olmuş bir şair.
CUMARTESİ
