Cumartesiİznik İtalya'yı fethetti

İznik İtalya'yı fethetti

19.05.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Nedret Taciroğlu'nun İznik çinilerinden esinlenerek yarattığı son koleksiyonunu İtalya'da kaleminin sivriliğiyle nam salmış moda editörleri bile alkışladı

İznik İtalyayı fethetti

axcum011.jpg Bu arada Nedret hanım o odadan diğer odaya koşuşturuyor, üzerinde kumaş parçaları, iplikler... "Altı kişinin provasını" yaptım diyor. "Neden siz yapıyorsunuz? Bir ustaya yaptırsanıza" diyorum. "Yo, provayı benim yapmam lazım" diye yanıtlıyor. Nedret Taciroğlu son dönemde ortaya çıkan zengin, vakit geçirmek için haute couture atölyesi açan kadınlardan farklı. Onun modaya ilişkin hikayesi 27 yıl önce başlamış. New York ve İtalya'ya koleksiyonlarını satıyor; Milano'da düzenlediği son defilesi dediğine göre "kalemi sivri moda editörlerinden tam not aldı." Nedret Taciroğlu ile görüşmek üzere Teşvikiye Caddesi'ndeki atölyesine giriyorum. İçeride kalabalık bir ailenin kadınları oturuyor. Anneanne, anne, görümce, üç kız... "Oğlumun düğünü var. Kıyafetlerimizi Nedret hanım yapıyor" diyor anne. "Geçen yıl da kızımın düğününde kıyafetlerimizi yapmıştı." "First lady koleksiyonu hazırladım" Kendimi şuuraltı koyuyorumdur tabii. Çok modern görünüyorum ama konservatif bir tipim. Hep siyah, düz hatlı, sade şeyler giyerim. Yine de biraz günün trendine, renklerine göre tasarlıyorum. Biraz kendinizi o günün tarzına göre koşullandırıyorsunuz. Ama ben asil, şahsiyetli, konumu olan kadına hizmet vermek istiyorum. Tarzı, asaleti, kibarlığı gitmeden aynı zamanda giyimiyle, saçıyla, oturuşuyla hükmetsin istiyorum. Erkek tasarımcılar genellikle bir kadını hayal edip tasarımlarını yapar. Siz kendinizi mi düşünüp tasarlıyorsunuz? Belli bir konuma gelmiş insanlar. Cemiyet hayatından kadınları giydiriyorum. İtalya'da bir first lady koleksiyonu yaptım. Belki bir ay sonra bu koleksiyonu Berlusconi'nin hanımının üzerinde görebilirsiniz. Müşterileriniz kimler? Ben bu gelişmeyi olumlu buluyorum. Onlara da saygı duymak lazım. Evinde oturacağına bir şey yapıyor. Çaya kahveye gideceğine bir dükkan açıp "Ben şucuyum" dese bile iyi. En azından üretken insan oluyorlar. Onun için eleştirmek yerine "Bravo" demek lazım. Son dönemde cemiyet hayatından çok sayıda kadın tasarımcı olmaya karar verdi ve türlü eleştiriler aldı. Siz nasıl bakıyorsunuz bu tür girişimlere? Nedo'yu 1980'de Abdi İpekçi Caddesi'ndeki bir apartman dairesinde kurdum. O zaman deri ve güderiyle de çalışıyordum. Oradaki iki makine oldu 150 makine. Beş yıl Paris pret a porter'ye katıldım. Ankara, İzmir ve Adana'da butiklere mal veriyordum. Vakko'nun deri koleksiyonunu yapıyordum. Modayla ilk ne zaman ilgilendiniz? Annem Olgunlaşma Enstitüsü'nde hocaydı. Dikiş, kesim, kalıp, her şeyi annemden çok detaylı öğrendim. 13 yaşındayken bir elbisenin kalıbını çıkarır, biçer, diker, giyerdim. Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisi'nde iç mimarlık eğitimi aldım. Bir yandan mimar olmak istiyordum. Onun için kalemim kuvvetlidir. Çizimlerimi kendim yaparım. Bu alanda bir eğitim almış mıydınız? Yasemin doğduktan sonra 3,5 yıl boyunca devamlı boynumda asılı Nedo'ya gitti. Makineler, dikişler ve kalıplar arasında büyüdü. Fakat 1985'te ikinci bebeğim olunca eşim "Bırak artık. İkisi birden ne oluyor?" dedi. Şimdi ara verdiğim için pişmanım; haftada iki gün de olsa gitseydim, düzenimi bozmasaydım diyorum. Çünkü marka olup bir yere gelmek kolay değil. Yıllar alıyor. Evlendikten sonra iş hayatına ara verdiniz ama, değil mi? 2000'de New York'taki Saks Fifth mağazalarına çalışan kadın koleksiyonu yaptım. Bugüne dek 37 koleksiyon yaptım oraya. Arkasından Cotorie fuarına katıldım. Bu arada, abiye bir gömlek koleksiyonu yaptım ve iki yıldır bu koleksiyon İtalya'daki birkaç showroom'da satılıyor. 2005'te Teşvikiye Dilek 95'i kurdum. Profesyonel bir kadroyla kişiye özel tasarımlar, gelinlikler yapıyorum. Ne zaman döndünüz tasarımcılığa? "37 cam tasarımım şu an satışta" İznik çinileri yurtdışında çok kıymetli. O lotuslar, çiçekler, renk tonları beni çok etkiledi. Desenlerini çizdim ve kumaşlara döktüm. Modern kadınla İznik'i harmanladım. 29 Mart'ta bu koleksiyonu Milano'da bir defileyle sergiledik. Defile İtalyan basınından büyük ilgi gördü. 450 kişilik oturma kapasitesi varken, gelenlerin sayısı 700'ü geçti. Haber bültenlerine çıktık. İtalya'nın çok acımasız bir moda editörü vardır, Giusi Ferre. Il Giornale gazetesinin ekonomi sayfasında "Aman Tanrım, Türkler geliyor. Bu koleksiyon inanılmaz" diye manşet attı. Arkasından Corriere Della Sera gazetesinin ikinci sayfasında haberimiz yer aldı. Ana haber bültenlerine çıktık. Son koleksiyonunuzun adı İznik. Çinilerden esinlenmişsiniz. Şu anda satışta 37 ürünüm var. Çay bardağı, şarap bardağı, sürahiler, tabaklar... En son da İznik çinilerinden esinlenerek yemek tabakları yaptım. Bu arada kendi evlerimin içini yaptım. Ama tamamını; kapılar, yataklar, koltuklar, iskemleler... Art Nouveau evlerdi bunlar. Sanat tarihi hocaları gelip benim evimi görünce "Dersleri senin evde verebilir miyiz?" dediler. Sadece giysi değil, cam tasarımlar da yapıyorsunuz. "Şalvar kadını kadın gibi göstermiyor" Leopar desen. Leopar desenli bir kumaşı burada asla biçip dikmem. Şalvar sevmem, kadını kadın gibi göstermiyor. "Asla yapmam" dediğiniz bir giysi modeli var mı? Kendi vücudunu tanımadan giyiniyorlar. Mesela tayt daha çok genç kızlara yakışan bir ürün. Moda diye giymemek lazım. Kadınlar önce kendilerini incelemeli, ona göre giyinmeli. Kadınların moda konusunda yaptığı hata ne sizce? Pantolon-ceket takımlar, jean, Hoogan lastik ayakkabılarım, siyah tişörtlerim, beyaz gömleklerim, küçük elbiselerim. Tabalar, bejler, siyahlar... Sizin gardırobunuzun olmazsa olmazları neler?