18.01.2020 - 07:55 | Son Güncellenme:
ÖZLEM ÜLKÜ
Setlerle tanıştığında daha 15 yaşında olan Ece Çeşmioğlu, ilk tiyatro oyunu “Dogville” ile de ödül alan bir oyuncu. Her proje öncesinde içsel bir yolculuğa çıktığını söyleyen Çeşmioğlu, imajını da sürekli değiştirerek, seyircinin bir önceki karakterden kopmasını sağladığını düşünüyor. Ece’yi geri plana atarak, canlandırdığı karakterle var olmayı seçiyor. Sanırım, onda değişmeyen tek şey, enerjisi. Şimdi iki projeyle birden karşımızda. Biri, dün vizyona giren tarihi film “Türkler Geliyor: Adaletin Kılıcı”, diğeri de TRT 1’de yayınlanan “Tutunamayanlar.” Birinde içindeki savaşçı kadını çıkararak at biniyor, kılıç kuşanıyor diğerinde sokağa çıktığımızda karşımıza çıkan durumlarla ilgili absürt komedi yapıyor. “Hayatın telaşından kaçmak isteyenlerin sığınacağı bir iş” olarak tanımladığı dizisinin setinde bir araya geldiğimiz oyuncuyla telaşlı bir zamanda çok samimi bir şekilde çalışmalarını, hayatını konuştuk.
- “Türkler Geliyor: Adaletin Kılıcı” filminde gözü pek bir savaşçısınız. Savaşcı kadın dendiğinde siz ne anlıyorsunuz? Ve kendinizi öyle tanımlıyor musunuz?
Çok güçlü, oynaması çok zevkli bir karakterdi. Yurt dışında yapılan işlerdeki savaşçı kadınları hayranlıkla izliyordum. Ve Türkiye’de yeterince olmamasından dolayı da mutsuzdum. Neden kahramanlar sürekli erkek olmak zorunda? Benim de içimde savaşçı bir kadın var. Oynarken onu çıkarmak zor olmadı. Kararlıyımdır. Savaşırım, pes etmem. Hatta bazen çok fazla tırmaladığımı bile düşünüyorum. Bazı şeyleri oluruna bırakmak lazımdır ya onu bile tam yapamam.
- Film için 9 ay at binme, kılıç, hançer kullanma ve dövüş sanatları eğitimi almışsınız. Zorlandığınız zamanlar oldu mu?
Ata binmek, kılıç kuşanmak, uzak olduğum şeylerdi. Hayatıma kattıklarından ötürü çok mutluyum. Özellikle atla tanışmak zorlayıcı olsa da çok heyecanlı ve güzeldi. Sete başlamadan üç ay önce her sabah bir çifliğe gidiyorduk. Önce kondisyon çalışıyorduk. Arkasından 1-1.5 saat kılıç dersi, biraz ara verip ata binme sonra karakter çalışması. Hayatımda bu kadar fazla spor yapıp, fit olmamıştım. Gerçekten halim kalmıyordu, çok efor sarf ediyordum.
- Dövüş sanatları demişken son dönemde özellikle savunma eğitimi veren yerlere kadınların ilgisi artmış durumda. Siz bu durumla ilgili ne söyleyebilirsiniz?
Bence sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde kendimizce alabileceğimiz önlem bu. Çözüm olmasa da kendini çok daha iyi hissettiren bir şey. Daha başka ne yapabiliriz ki? Aslında kadınlar buralara neden gidiyor diye problemin kaynağına inilmeli. Bu çağda dünyanın her yerinde kadınlar kendini güvensiz hissediyor. Farkındalık çalışmalarına katılmaya çalışıyorum. Ama dönüp Ece’ye baktığım zaman, bireysel olarak yapabileceğim şeyler kısıtlı. Çünkü nerede, ne zaman, ne yaşayacağımızı bilemiyoruz. Ne haberler okuyoruz. Hiçbirimizin yaşamak istemeyeceği türden.
“Tutunamayanlar”ı tekrar okuma açlığı çekiyorum”
- Filmin yanı sıra “Tutunamayanlar” dizisinde izliyoruz sizi. Ekran yolcuğunuz yeni başladı ama şimdiden farklı bir yerde tutundunuz. Sizce nasıl bu kadar sevildi?
Bir kere absürt komedi olması önemli. Ben ekranda komedi açlığı olduğunu düşünüyorum. Günlük hayatın telaşından kaçmak istediğimizde sığınacağımız bir iş. Üstelik süresi de kısa, yormuyor. Biz de yeni tanışıyoruz karakterlerle. Her işin oturması için 4-5 bölüm gerekli en az. İnsanlara samimi geldi, “Çok özlemiştik böyle komedi izlemeyi” diyorlar.
- Dizinin en çok konuşulan yanlarından biri de birçok göndermenin olması...
Absürt komedi böyle bir şeydir. Mesela II. Dünya Savaşı sonrası absürt komediler tiyatro tarihinde büyük yer tutmuş. Aslında savaşı anlatıyor ama komediye vurarak, anlayana... Bizde de altında yatan çok dolu, çok başka hikayeler var. Sadece gündem ve siyasal durumda değil, aşk, arkadaşlık ilişkileri, sosyal hayatın zorlukları gibi. Sokağa çıktığımızda görebileceğimiz şeyler. Gençlere, okuduğu halde iş bulamayanlara da dikkat çektiğimizi düşünüyorum.
- Şair, şiir, edebiyata verilen değersizlik de bunlardan biri. Peki sizin hayatınızda edebiyatın, “Tutunamayanlar”ın Oğuz Atay’ın yeri nedir?
Ben gerçekten çok seviyorum. Beş senede bir okunması gereken kitaplar olduğunu söylerlerdi hocalarımız bize. “Tutanamayanlar”ı çok sevmiştim. Beş sene oluyor şimdilerde tekrar okuma açlığı çekiyorum o kitabı. Kafam biraz daha boş olduğunda okumak istiyorum. Her kelimesinin, her cümlesinin altı dolu bir kitap... Anladığın şeyler de beş yılda bir değişiyor. Çünkü algın, hayata bakış açın değişiyor.
- Ne kadar popüler kültüre teslim olursak olalım nihayetinde romana, şiire dönüyoruz. Bugün bu kadar ‘tutunamamamızın’ sebepleri nelerdir sizce?
Çünkü insan dediğin şey bir şey elde ettiğinde başka başka bir şey istediği için, doyumsuz olduğu için sürekli bir yerden tutunsan, bir yerden kopuyorsun ve bir yerden tutunamıyorsun aslında. Tutunma dediğimiz şey bence yok. Önemli olan çaba. Verdiğimiz mücadele zaten hayattaki duruşumuzu belirleyen şey. Yoksa tutunmak diye bir şey yok bence. O yüzden tutunamıyoruz. Yeri gelecek düşeceğiz ama düşüşümüz ağır olmasın ya da kalkabilelim, toparlanabilelim yeter.
“Önemli olan sahiciliğim”
- “Aynı olmak oyunculukta en büyük tuzaktır’ demişsiniz bir röportajınızda. Her projede yeni biri olarak karşımıza çıkmayı nasıl başarıyorsunuz?
Karakterlerin bugünü, geçmişi üzerine kafa yoruyorum. Ona yakın ne çekilmiş diye filmlere bakıyorum. Zaten kayıt dedikten sonra buluyorsun. Farklı görünmek de seyircinin karakterden kopmasını sağlıyor. Seyircinin de bu oyuncuyu nereden hatırlıyorum demesi beni çok mutlu ediyor. Bir de ben saçımı dahi kestirsem hemen değişiyorum. Öte yandan seyirci benim büyüme sürecime hakim olduğu için sürekli farklı bir kız görüyor.
- Hatırlanmakta zorlanılmak sizi hiç düşündürmüyor mu?
Yo, bu beni korkutmuyor. Çünkü oyunculuk üzerine kafa yormaktan ilerlediğim için, önemli olan bu. Ece geri planda kalabilir. Önemli olan benim o anki sahiciliğim. Çünkü ben Ece’yi göstermek için değil İrem’i, Alina’yı göstermek için varım. Kendim olarak geri planda kalabilirim ki bu da bir başarı bence.
“Taner’le birbirimizi besliyoruz”
- Sizin gibi oyuncu olan erkek arkadaşınız Taner Ölmez’in dizisi “Mucize Doktor” da sezonun en çok konuşulan işlerinden. Çift olarak birbirinizi hangi alanlarda, nasıl besliyorsunuz?
Birbirimizin her işini izleriz. “Mucize Doktor”da Taner’le gurur duyuyorum. O da “Tutunamayanlar”ı çok beğendi. Her işimde ona danışırım, farklı ne yapabilirim derim. O da bana sorar. Çünkü güvendiğin birinin dış göz olması çok önemli. Ben ona oyunculuk anlamında çok güvendiğim için fikrini dikkate alırım. İş anlamında çok besliyoruz birbirimizi. Onun bakış açısını çok seviyorum; piyasaya ve karakterlere. Oyunculuğunu da çok beğeniyorum.