01.05.2021 - 03:10 | Son Güncellenme:
Seyhan Akıncı / seyhan.akinci@milliyet.com.tr
SEYHAN AKINCI / seyhan.akinci@milliyet.com.tr -Hiçbirimiz için kolay olmamıştır bir formun kutucuklarını doldururken hayatımızın geri kalanıyla ilgili karar veriyor olma duygusuyla baş etmek. Aslı Melisa Uzun da Köln’e hukuk okumaya gittiğinde çokça mantık biraz da buruk bir kalple yol almış. Gönlündeki aslan dansa dönmesiyse zaman zaman sansürlediği kalbinin sesini sonuna kadar açmasıyla olmuş. 15 yaşında Anadolu Ateşi’yle dans etmeye başlayan ve Aspendos’ta sahneye çıkan Uzun, 2015’te Türkiye’nin tescilli güzelleri arasına yazdırdı adını. Hem de ekipten arkadaşlarının onun adını yarışmaya vermesiyle... Star TV’nin “Akrep” dizisindeyse mesafe kat ettiği oyunculuğunda yeni bir deneyimi yaşıyor bugünlerde. Aslı Melisa Uzun’la canlandırdığı Duru karakterinden dansa, farklı şehirlerin hayatına kattıklarından Almanya’daki dizi deneyimine pek çok şeyi konuştuk.
- İhtirasların ve entrikanın merkezde olduğu bir hikaye “Akrep”... Hayat verdiğiniz Duru adı gibi bu karmaşanın dışında. Aslı Melisa da sakin midir Duru kadar entrikalar, karmaşalar karşısında?
Duru özünde sakin olsa da yaşadığı onca güvensizlik ve travmatik olaydan sonra artık bu özelliği biraz değişmeye başladı, daha sert ve fevri tepkiler göstermeye başladı aslında. Kendi hayatımda neyse ki entrikalardan uzağım, öyle bir insan yok etrafımda, hele ki yakın çevremde hiç yok. Karmaşık durumların içinde kalabiliyorum tabii ki, o zaman çabuk panik olabiliyorum. O paniği yaşadıktan sonra direkt çözüm odaklı düşünmeye başlıyorum, bir yoldan olmuyorsa başka hangi yolları deneyebilirim ona bakıyorum.
- Dizide Demet Akbağ ve Evrim Alasya gibi çok önemli iki oyuncuyla olmak nasıl bir deneyim?
Çok kıymetli. Demet Akbağ’ın tek bir sözü bile ders gibi, ondan çok şey öğreniyorum, oyunculuğa dair de hayata dair de. Evrim Alasya da keza öyle, birlikte çalışmak çok büyük şans.
- Almanya’da yayınlanan “Verbotene Liebe” dizisinde de rol aldınız. Bu deneyimi nasıl tarif edersiniz? Devam edecek mi proje?
Çekimler geçen yaz Köln ve Düsseldorf şehirlerinde gerçekleşti. Köln benim liseden sonra okumaya gittiğim şehir, çok yakın arkadaşlarım var orada, onları ve Köln’ün ruhunu özlemiştim zaten. “Verbotene Liebe- Next Generation”da Türk asıllı ama Almanya’da doğup büyümüş olan bir modeli canlandırdım. Şu anda oynadığım Duru karakterinden çok farklı bir karakterdi Bobbi. Bobbi’yi zıtlıklarıyla ve Almanca oynuyor olmak çok keyifliydi. Öte yandan yönetmenlerimiz sahneler üzerine tartışmaya ve yeni fikirler sunmamıza çok açıklardı ve bize de fikirsel olarak sürece dahil olabilmemiz için alan yaratıyorlardı. Proje Alman televizyonlarında 20 yıl yayınlanan “Verbotene Liebe” adlı kült dizinin yeniden çekilmiş versiyonu. İkinci sezonu çekilebilir ama henüz netleşmedi.
- Her ne kadar sizi oyuncu olarak izliyorsak da dans Aslı Melisa Uzun denince ilk akla gelen sözcüklerden biri. Dansla nasıl bir ilişkiniz var? İleride farklı şeyler yapmak gibi bir planınız var mı?
Kendimi hatırlayabildiğimden beri dans ediyorum. İlk dans derslerime de üç yaşımda bale ile başladım. Dans benim kendi bedenimi ve beden hafızamı tanıma, keşfetme, yeniden tanımlama ve dönüştürme aracım. Dolayısıyla ruhuma yakınlaşmamı ve değmemi sağlayan en büyük güç kaynağım. Şifam. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Çağdaş Dans bölümü mezunuyum, Haziran 2020’de ilk pandemi mezunlarından sayılırım, kep bile atamadık henüz. Önümüzdeki dönemde dans alanında hem aktif üretim yapmak hem de performansçı olarak farklı projelerde yer almak istiyorum.
- Anadolu Ateşi’yle de kesişmiş yolunuz çok genç yaşta... Nasıl oldu?
Anadolu Ateşi benim izlediğim ilk dans gösterisiydi, dört yaşımda ODTÜ’de ailemle birlikte izlemiştim. O günden itibaren çok sevdiğim bir dans topluluğu oldu. 2011’de anneannem tesadüfen gazetede Anadolu Ateşi’nin Ankara’da cast açtığına dair bir ilan görmüş. Hemen annemi arayıp söylemiş. Ertesi gün son başvuru günüydü. Aklımda hiç böyle bir şey yoktu ama sonra “Neden olmasın, şansımı deneyebilirim” dedim ve başvurdum. 15 yaşındaydım. Mustafa Erdoğan seçmeleri bizzat yapmıştı. Seçildiğime çok şaşırmıştım çünkü halk danslarına dair hiçbir şey bilmiyordum. “Esnek olduğum için aldılar beni herhalde” diye düşünmüştüm. Bale, modern dans ve halk dansları derslerimiz vardı. 2012’nin yazında Aspendos’ta ilk gösterime çıktığımda çok mutluydum. İlk profesyonellik deneyimim de dans oldu böylece. Ah, aynı yıl Meksika’ya turneye gittik mesela! İnanılmazdı.
- Güzellik yarışmasına katılmanızın da ilginç bir hikayesi var...
Evet, ona da Anadolu Ateşi’nden iki dansçı arkadaşım vesile oldu. Ben Köln’de okurken beni arayıp benim adıma da başvurmak istediklerini söylediler. Aslında şimdi dönüp baktığımda hayattaki her bir şeyin, her bir durağın başka bir şeye vesile olduğunu görebiliyorum. Bu bağlantıları görmek ve bütünsel olarak algılayabilmek çok güzel, bakalım beni daha ne gibi maceralar ve deneyimler bekliyor?
“İSTANBUL’UN BÜYÜSÜ ALTINDAYIM”
- Hayatınıza baktığımızda öne çıkan kentler var; Ankara, Köln, İstanbul... Bu şehirler sizi hangi açıdan besledi?
Ankara benim çocukluğum, anılarım, kişiliğimi oluşturan şehir. Güvenli bir çevrede büyümemi Ankara’ya borçluyum. Lise hayatım o kadar güzeldi ki, üniversiteye gitmeyi bir yandan çok istesem de ailemi, arkadaşlarımı ve 12 sene okuduğum okulumu (Ankara Alman Okulu) bırakmak çok zor geldi bana. Köln’den her 1.5-2 ayda bir soluğu Ankara’da alıyordum. Ankara’nın bana kattığı en değerli şeyse en yakın iki dostum. Köln; yetişkin hayatına ilk adım attığım, bana çok şey öğreten bir şehir. Orada yaşadığım dönem Köln’ü küçük bulmuş ve orada sıkılmış olsam da, şimdi artık özlediğim ve tekrardan ilişki kurduğum bir yer haline geldi, artık orası da evlerimden biri olmuş da haberim yokmuş. İstanbul ise hayallerimin şehri, kendi seçtiğim şehir. İstanbul’un büyüsü altındayım geldiğimden beri, burada yaşamayı çok seviyorum. Kaosunu, sürekli devinim halinde olmasını, Doğu ve Batı arasında bir köprü olmasını, zıtlıkları birleştirebilmesini, dönüşmesine rağmen yine de hep güzel kalmasını...
“KALBİMİN SESİNİ DİNLEMEYE CESARET EDEBİLDİM”
- Köln’de hukuk okurken 2’nci sınıfta başka şeyler yapmak istediğinizi keşfedip okulu bırakmışsınız. Kalbinin sesini dinler mi Aslı Melisa?
Hep söylüyorum, on sekiz yaş tüm bir ömür boyu ne yapmak istediğini bilmek için çok erken. Tek bir seçim hakkımız olmamalı. Deneyip yanılabilmeliyiz, deneyimleyip bazı şeylerin bize göre olmadığını keşfedebilmeliyiz. Kendimize karşı daha şefkatli olmalıyız.
Mantıklı düşünmeye çalışan bir insan olarak, sonuçlarını hesaplamadan salt isteklerine göre hareket eden biri değilim. Lise bittiğinde de aslında dans okumak istiyordum ama hukuk okumak için Alman Devleti’nden burs kazandım. Mantıklı olarak tanımlanacak şeyi yaparak hukuk okumaya başladım. İyi ki de başlamışım, yoksa bana göre olmadığını nereden bilebilirdim ki? Sonrasında kendimi tanımaya başladıkça, hayatımın ve mutluluğumun sorumluluğunu sadece kendimin alabileceğimi fark ettikçe ve ailemin de desteğiyle kalbimin sesini dinlemeye cesaret edebildim. Kalbimin sesini duymayı öğrendikçe ki bunda bedenimle kurduğum ilişki ve dansın çok büyük etkisi var, bazı şeylerin kendiliğinden yoluna girdiğini görmeye başladım. Evet, kalbimin sesini hep dinleyen, ama zaman zaman sansürleyen biriydim. Artık daha az sansürleyip, daha fazla dinliyorum.