Cumartesi"Beni suçlarlar ama kendi takımlarında görmek isterler"

"Beni suçlarlar ama kendi takımlarında görmek isterler"

26.03.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Türkiyenin en çok kupa alan futbolcusu Bülent Korkmaz: "Bana agresif diyenlere Bülentin sizin takımda oynamasını ister misiniz? diye sorsalar, yanıt evet olur"

Beni suçlarlar ama kendi takımlarında görmek isterler

Galatasarayın 100üncü yılına kaptan olarak giren Korkmaz 36 yaşında. Bazıları onun artık futbolu bırakması gerektiğini düşünse de o 17 yaşında giydiği Galatasaray formasını üzerinden çıkarmayı düşünmüyor. İstikrarlı çizgisini sürdürdüğü için de geçen hafta Sabah gazetesi tarafından "İşte İnsan Ömür Boyu Başarı Ödülü"ne layık görüldü. Galatasarayın bir maçından şöyle bir sahne hatırlıyorum: Bülent Korkmaz bir pozisyonda rakibi tarafından düşürüldü. Elbette her yere düşen futbolcu gibi faul düdüğü bekliyordu. Ancak hakem öyle düşünmemiş olacak ki devam kararı verdi. Yere düşer düşmez ellerini, kollarını havaya kaldırarak hakeme itiraz eden Bülent Korkmaz yürümeye yeni başlayan bir çocuk gibi birden bacaklarını iki yana açıp kıç üstü yere oturdu. Yüzlerde tebessüm bırakan bu pozisyona benzer görüntüleri artık ondan göremesek de Bülent Korkmaz saha içindeki hırsından, inatçılığından ve mücadeleciliğinden hiçbir şey kaybetmedi. Artık gerek Cimbomda gerek milli takımda eskisi kadar forma bulamasa da o hâlâ Galatasaray savunmasının "son mohikanı", taraftarın "büyük kaptanı"... Zaman zaman hakemlerle gereksiz didiştiği, rakip oyunculara sert girdiği için eleştirildi ama forma aşkıyla herkesi kendine her zaman hayran bıraktı. "Avrupa maçlarından önce iki saat uyumuşsam mutlu olurum" Bence savunma, orta saha veya forvet oyuncusu diye ayırmamak gerekiyor. Bu ödülün biraz da uzun yıllar gösterdiğim başarıdan, sporcu ruhuna uygun yaşadığımdan dolayı verildiğini düşünüyorum. Dünyada ödül verilen futbolcular genelde gole yakın, skoru etkileyen oyunculardır. Yani bu, forvet ya da hemen gerisindeki orta saha oyuncusudur, öyle değil mi? Her futbolcu gibi çocukken başladı. Edirnekapıda oturuyorduk. Surların içinde mahalleler arası maçlar yapıyorduk. Daha sonra Floryaya taşındık ve Galatasarayın seçmelerine katıldım ve 14-15 yaşlarındayken hikaye başladı. Genç, amatör, PAF takımlarında oynadım. A takımdaki ilk maçıma da 2-1 yenildiğimiz Rapid Wien karşısında çıktım. Sizin futbol hikayeniz nasıl başladı? Elbette öyle hayallerim vardı. Ama benim şanssızlığım Türk futbolunun son dört-beş yılda tanınması. Bu, 23-24 yaşında olduğum bir döneme denk gelseydi farklı olurdu. Düşünmeden giderdim. Siz kariyeriniz boyunca sadece Galatasaray forması giydiniz. Başka bir takımda oynamadınız. Oysa genellikle futbolcuların hayali Avrupadır. Neden bunu denemediniz? İngilterede oynamak isterdim. Londra takımlarından birinde veya Manchester Unitedda oynardım. Gerçekten o ligde, o atmosferde olmak isterdim. Çünkü İngilterede iyi de oynasanız kötü de oynasanız her zaman alkışlayan bir taraftar var ve stat her maçta dolu. Nereye gitmek isterdiniz? "Hiçbir zaman artistik bir çalım atayım diye düşünmedim" Hiçbir şekilde aklımdan geçmiyor. Ben yapılması gerekeni yaparım. Yaptığınız bir hata kalenizde bir gol demektir. Mesela bir Borussia Dortmund maçında 90 dakika mükemmel oynadım, sahanın en iyisiydim ama bir hatamdan dolayı gol yedik. Herkes beni eleştirdi. İnanılmaz üzüldüm. Defans oyuncusu çok fazla çalım atmaz. Hiçbir zaman şöyle artistik bir çalım atayım, tribünleri ayağa kaldırayım demedim. Ben star değil takım oyuncusuyum, sonuçta takım oyunu oynuyorsunuz. Herkesin bir görevi var. Benim asli görevim gol atanları durdurmak. Ben yerimi seviyorum. Ama bir frikik veya korner olur, o zaman gol atma şansım da doğar. Zaman zaman gol attığım da oluyor. Bir keresinde orta sahadan gol atmıştım. Duran bir toptu. Kalecinin önde olduğunu gördüm ve takım arkadaşım Ayhana "Topu çabuk dik" dedim. Vurdum gol oldu. Siz çok da teknik bir oyuncu değilsiniz. Mesela çok fazla çalım attığınız görülmemiştir. Niye? Hayatım boyunca bunu hiç düşünmedim. Aman bundan çekinmem lazım, nasıl durdururum demedim. Zaten neden bunu ben düşüneyim ki, karşımdaki insan bunu düşünsün. "Yine başımın belası Bülent var karşımda" desin. Ama en beğendiğim iki forvetin ismini verebilirim: Arsenalde oynayan Henry ve Barcelonada oynayan Ronaldinho. Bu ikisi çok özellikli futbolcular. Türkiye veya dünyada karşısında olmak istemediğiniz, çekindiğiniz bir forvet var mı? Her futbolcunun maç günü bir form durumu vardır. Sizin çok iyi tuttuğunuz oyuncu vardır, bir an gelir onu tutamazsınız. İlla ki gol atar, bunu olağan karşılamak gerek. Bugün kadar durdurmakta zorlandığınız bir oyuncu olmadı mı? "Türkiyede sadece üç kırmızı kart gördüm, Avrupada sıfır" Özellikle Avrupa takımlarıyla karşılaşırken stres yüzünden gece hiç uyuyamam. İki saat uyumuşsam o gün çok mutlu olurum. Ben saha içinde takımımın kazanması için her şeyi yapabilecek, çok hırslı birisiyim. Kendim için çalışır, takım için mücadele ederim. Maç bittikten sonra duşa girerim, o anda beynimde her şey biter. Saha dışında daha sakin biriyim. Saha içinde nasılsınızdır? Evet, ben agresif bir oyuncuyum ama Avrupa futboluna baktığınız zaman benim oynadığım futbol belki hafif kalır. Bazı oyuncuların takımı ateşlemesi için agresif olması lazım. Ben de takımı ateşleyenlerdenim. Benim oyun yapım bu. Ben gençken de profesyonelken de böyleydim. Beni agresiflikle suçlayanlara "Kendi takımınızda Bülentin oynamasını ister misiniz?" diye sorsalar, kesinlikle evet cevabı alırlar. Çünkü olaylara objektif bakmıyorlar. Ama zaman zaman maçlardaki hırçınlığınız, agresifliğiniz çok eleştiriliyor. Elbette maç içinde herkes gibi benim de hatalarım olabilir. Maç başlarken beynimde sadece takımımın kazanması oluyor. Ama gerçekte içimde hiçbir art niyet yok. Ben hakemlere kötü bir söz söylemiyorum. O pozisyonun faul olup olmadığını söylüyorum. Belki el kol hareketlerini çok abartıyorum ama bu benim yapım. 450nin üzerindeki lig maçında bu kadar itiraza sadece üç kırmızı kart gördüm. Avrupa kupalarında ise kırmızı kart hiç görmedim. Eleştirilerden biri de hakemlere çok itiraz etmeniz. UEFA Kupasını aldığımız maçta çıkık kolumla oynadım. Final öncesi Caponenin kasığında bir problem vardı ama o "Ben oynarım" dedi. Benim de maçta kolum çıktı. Türk futbol tarihinde hiçbir oyuncunun yaşamadığı bir maçta oynuyorsunuz. Kolumun çıkması umrumda bile değildi o an. Zaten hangi oyuncunun başına gelse aynısını yapardı, kolumu ittim ve yerine taktım. O an hiçbir acı hissetmemiştim. Maç bitti, kupayı aldık otele geldikten sonra acıdan sabaha kadar uyuyamadım. "Kolumun çıkması umrumda bile değildi" "Fenerbahçeden transfer teklifi geldi ama kabul etmedim" Şu an yapmak istediğim işi yapıyorum. Futbol oynamayı çok seviyorum. İçimde hâlâ aynı heyecan var. Bendeki bu güç, heyecan olduğu sürece oynamak istiyorum. Kendime bir sınır çizmedim. Türkiyede 30u biraz geçtikten sonra futbolu bırakacaksınız diye bir kural var. Neden böyle düşünüyorlar bilmiyorum. Yurtdışında birçok isim 40 yaşına kadar futbol oynuyor. Alın size Milandaki Maldini. Onunla aynı yaştayız ve ona iki yıl daha kontrat yapıldı. Avrupanın futbola bakış açısı çok farklı, tecrübeli oyunculara önem veriyorlar. Sizin yaşınızdakiler teknik direktör oluyor, spor yazarı oluyor. Siz ise futbola devam etmek istiyorsunuz. Nereye kadar gitmeyi düşünüyorsunuz? Aslında öyle bir teklif var. Ama illa bu yıl olacak diye bir şey yok. İleride Ersun hoca benimle çalışmak isterse elbette ben de onunla çalışmak istiyorum. Ama dediğim gibi şu anda yapmak istediğim işi yapıyorum. Ersun Yanalın yanında yardımcı teknik direktörlük yapacağınız söyleniyor. Bunu oradan kim doğrular bilmiyorum ama Fenerbahçeden bana transfer teklifi geldi. Bunu bir aracıyla yaptılar ama kabul etmedim. Galatasaray ve Fenerbahçe ezeli iki rakiptir. Her iki takımın oyuncuları öteki tarafa pek geçmez. Size de Fenerbahçeden teklif gelseydi kabul eder miydiniz?