27.02.2021 - 03:06 | Son Güncellenme:
Buğra Gülsoy’u şimdilerde tarihin en büyük hükümdarlarından biri olan Sultan Melikşah olarak izliyoruz TRT 1 ekranlarında. 11’inci yüzyıldan 21’inci yüzyıla mekik dokuyor her gün... Tarihse epey ilgi duyduğu bir alan. Yazarlık yanıyla tanıştığımız “Birinci Kıyamet” sonrasında devam kitabı “İkinci Kıyamet”i okumuştuk Gülsoy’un kaleminden. Bugünlerde iki kitabı okurlara bir arada sunduğu, sınırlı sayıda basılan, tamamı imzalı ve kitabın finalini kendi seslendirdiği “Kıyamet”le karşımızda. Kitapta bulunan QR kodu okutarak finali Buğra Gülsoy’un sesinden dinleyebiliyorsunuz.Yazar, yönetmen, oyuncu kimliklerini başarıyla harmanlayan Buğra Gülsoy’u bugünlerde meşgul eden işlerden biri de romanlarının senaryo uyarlaması. İlk Türk boksör Sabri Mahir’in hikayesini anlattığı “Kıyamet” vesilesiyle evinde buluştuğumuz sanatçıyla yazarlıktan babalığa, yeni projelerden canlandırdığı unutulmaz karakterlere uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik.
- Sizi çokça etkileyen Sabri Mahir’in hikayesinin çevresinde örülen “Kıyamet” neler bıraktı Buğra Gülsoy’da?
Bolca tecrübe, bir o kadar da olgunluk. Bu hikaye yıllarca zihnimde dönüp dolaşan fikirlerimi, düşüncelerimi okurlara aktarma olanağı tanıdı, onlarla hayatı ve insanı paylaşabilme şansı yarattı bana.
- Okurların yazar Buğra Gülsoy’la tanıştığı “Kıyamet” serüveninin ardından edebiyatla ilişkiniz kuvvetlendi mi?
Yazmaya başlamadan önce edebiyatın gözlemcisi ve takipçisiydim, şimdi ise edebiyatın uçsuz bucaksız nehirlerinde yüzüyor olmak büyük bir onur ve keyif benim için. Yolculuğum yeni başladı, her adımımda daha da olgunlaşarak devam edeceğini umuyorum.
- TRT 1’de ekrana gelen “Uyanış: Büyük Selçuklu” dizisinde dönem işindesiniz. Oyuncu olarak sizi en çok heyecanlandıran, zorlayan tarafı ne böylesi bir dönem işinin?
Saçıyla, kostümüyle, makyajıyla, kılıç-ok kullanımıyla ve ata binmeleriyle; tam anlamında günümüzden ayrı bir karakter canlandırıyor olmak çok keyif verici. Zorlayan tarafları kar-kış-çamur demeden ormanlarda, ovalarda, vadilerde at üstünde olmayı başarmak, yoğun ve yorucu savaş sahneleri çekmeye çalışmak, fakat bu zorlukların hepsini başardığınızda günün sonunda haz duyduğunuz bir duygu bırakıyor insanın içinde.
- Kitaplar, diziler derken tarih içinde bir yürüyüş söz konusu. Diğer yandan biz de kendi zaman dilimimizde oldukça tarihi bir döneme tanıklık ediyoruz... Peki, nasıl gidiyor karantina?
Aslında hepimizin yaşadığı iki duygu var; belirsizlikten doğan kaygı ve çaresizlikten doğan korku. Bu süreç kaygılarımız ve korkularımızla yaşadığımız amansız bir mücadeleden ibaret. İnsanoğlu böylesi bir pandemiden daha aklı başında, daha sevgi dolu ve çok daha olgunlaşmış çıkacaktır diye ümit ediyorum.
- Bu tanıklığı yazıyla ya da görsel olarak anlatmak gibi bir planınız var mı? Notlar alıyor, bir şeyler yazıyor musunuz?
Bizzat yazmaya başlamıştım pandemi sürecinde. Salgının on yıl sonrası ve yaşananlar çerçevesinde bir hikaye. Zihnimde demlenmeye devam ediyor hâlâ. Belki bir gün roman haline dönüşür.
- Pandemide herkes bazı “yetenekler” geliştirdi. Siz neler keşfettiniz? Neler öğretti bu dönem?
Çoklu düşünebilme yeteneği kazandırdı bu süreç bana. Aynı anda birden çok hikaye üstüne kafa yorup, farklı hayalleri birbirlerine karıştırmadan tasarlayabilme yetisi kazandırdı.
- Ekranlarda bizi 11’inci yüzyıla götürüyorsunuz… Oyuncu olarak zamanda dolaşma gibi bir ayrıcalığınız var. Peki, gerçek hayatta hangi döneme tanıklık etmek isterdiniz, neden?
Buzul çağı sonrasında, ilk insanların yaşantılarını merak ediyorum. Sonrasında kurulan ilk medeniyetleri bir de. Kökenlerimizi merak ediyorum aslında, hangi dürtülerimizin neye yol açtığını. Merak etmemdeki en önemli sebepse bu ve uzak gelecek ile ilgili bir roman hazırlığı içinde olmam.
- Bugüne kadar pek çok unutulmaz karaktere hayat verdiniz. Geçmişte canlandırdığınız karakterlerden birini yeniden canlandırma şansınız olsa hangisini tercih edersiniz?
Aslında oynadığım tüm karakterler benim için yaşandı ve noktalandı. Dolayısıyla şu an tekrardan aynı karakterleri oynamak bana keyif vermezdi muhtemelen. Oynamaktan çok keyif aldığım karakterlerin ilk beşini sıralayacak olsam; ilki şu an oynadığım Sultan Melikşah, ikincisi “Kuzey Güney” dizisindeki Güney, üçüncüsü “Bana Artık Hicran De” Sinan, dördüncüsü “Aşk Yeniden” Fatih ve beşincisi ise “Kızım” dizindeki Demir olurdu.
- Bundan 15-20 yıl sonraki Buğra Gülsoy’a bir not bıraksanız ona ne söylerdiniz?
Bugünkü aklımın sonuçlarını gelecekte kavrayabileceğim için, gelecekten bugüne bir not bırakmam daha doğru olur aslında. Çünkü bugünün eylemlerinin sonuçlarını henüz daha bilmiyorum. Şöyle yapalım, geçmişimdeki Buğra’ya bazı nasihatlar bırakalım; çok yönlü düşün, herkese hemen güvenme, empati duygunu yanından asla ayırma, ‘ben’ değil ‘biz’ ol hep.
“Kıyamet”in 45 dakikadan oluşan 10’ar bölümlük dizisi geliyor
- İki sezon kapalı gişe oynayan “Pragma” oyunu, ilk uzun metraj yönetmenlik deneyiminiz olan “Mahalle” filmi ve yazılıp sırasını bekleyen birçok projeniz var. Yeniden bir tiyatro oyunu ya da uzun metraj film senaryo yazımı ya da yönetmenliği planlarınız var mı pandemi sonrası için?
“Pragma” oyunu hem oyunculuk, hem ilk tiyatro oyunumu yazma ve hem de ilk tiyatro yönetmenliği anlamında asla unutamayacağım bir projeydi benim için. Kendimi tiyatroda ifade etmem açısından büyük bir tecrübeydi, çok sevildi, aylarca kapalı gişe oynadı. En önemlisi de özgüvenimi kazandığım bir oyundu. Sonrasında kaleme aldığım “Dip” oyununu ise, bu kez tiyatro dinamikleriyle değil de sinema yoluyla anlatmayı tercih edip, oyunun filmini uyarladığımız, bu kez de ilk uzun metraj yönetmenlik yoluna adım attığım “Mahalle” filmi bir ilkti benim için. Yönetmenlik ve bir hikayenin bütününü yaratma dürtüsü çok hoşuma gidiyor, yönetmenlik devam edecek. Üzerine çalıştığım bazı projeler var, ama şu an yazmaya başladığım taze projem “Birinci Kıyamet” ve “İkinci Kıyamet” seri romanını dijital bir platforma, romanın dokusunu bozmadan uyarlama. Henüz anlaştığım bir dijital platform yok, olmasını da istemiyorum şimdilik. Her biri 45 dakikadan oluşan ve 10’ar bölümden oluşacak projenin adı “Fall From The Sky”. İlk sezonu “Birinci Kıyamet”, ikinci sezonu ise “İkinci Kıyamet” kitabını anlatacak.
“Daha çok Cem bana öğretti babalığı”
- Çocuğunuz doğmadan önce “Çocuğum olunca şöyle baba olacağım” dediğiniz durumlar var mıydı? Baba olduktan sonra uyguluyor musunuz?
Daha çok Cem bana öğretti babalığı, o beni eğitmeye başladı. Onunla geçirdiğim her vakit sadece ben ona değil, o da bana yeni bir şeyler katıyor. Onunla nasıl iletişim kurmam gerektiğini o gösteriyor bana. Babalık “önceden planlanan kalıplar” içine girmemeli diye düşünüyorum. Ve asla kendi yapamadıklarımız üzerinden, kendimizin gerçekleşmeyen hayalleri üzerinden evlatlarımıza yön vermemeliyiz. Biz sadece kapıları göstermeli, hangi kapıyı açacağını onun hür iradesine bırakmalıyız.
- Ebeveyn olarak daha karamsar birine dönüştürdü mü sizi tüm bu olup bitenler… Pandemi, iklim krizi vs.
Maalesef içinde bulunduğumuz gezegene çok iyi bakamadık. Ne ektiysek onu biçiyoruz. Bir baba olarak oğlumun gelecekte yaşayabileceği evrensel sorunlar için kaygılıyım. Fakat geleceğimizi düzeltmek de bizim elimizde, gezegenin kıymetini evlatlarımıza anlatarak başlayabiliriz. Onların yeni ve doğayla barışık bir dünyada yaşamasını sağlayabiliriz. Ama bunun için her ebeveynin aynı bilinçte olması gerekiyor. Umarım başarırız.