10.05.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:
BADE GÜRLEYEN
Bir film izlerken her şeye dikkat ettiğini söylüyor sinema eleştirmeni Alin Taşçıyan. Kötü filmlerle ilgili hiç “acımadan”, iyi filmler hakkında ise kendi deyimiyle asla “lüzumsuz bir tarafsızlık yapmadan”, büyük bir coşkuyla yazı yazdığını anlatıyor. Yerli-yabancı her şeyi izlediğini, sinemaya doyamadığını vurguluyor. Kendini “filmobur” olarak tarif eden sinema yazarının en beğendiği oyuncular arasında ise Ben Kingsley ve Vanessa Redgrave yer alıyor. Yerli oyuncular arasında da Aliye Rona hiç unutamadığı oyunculardan...
Ne zamandan beri film eleştirisi yazıyorsunuz?
Film eleştirisi yazmaya 1994’te başladım. Yaptığım ilk çeviri bile Woody Allen’in bir söyleşisiydi. Sinema benim hastalığım. Sinemayı hep çok sevdim. Sinema benim için hayatın ta kendisi. Sinemasız bir hayatı aklıma bile getiremem.
Bir filmi eleştirirken nelere dikkat ediyorsunuz?
Dikkat etmediğim hiçbir şey yok. Sinema bir sanat dalı. Bir filmin bir parçası biraz eksik kalabilir ama bir filmi film yapan bir temel, bir sınır var gerçekten. Eleştirirken o sınırın altındakilere hiç acımıyorum, sınırın üstündekileri de elimden geldiğince hakkaniyetle eleştiriyorum. Bir filmi çok sevdiğimde hiç kendime gem vurmuyorum. Lüzumsuz bir tarafsızlık yapmıyorum; çok severek, coşkuyla yazıyorum.
“Sabah gözümü açar açmaz sinemaya giderim”
Bir filme “iyi” demeniz için ne gibi özelliklere sahip olması gerekiyor?
Bir filmin doğru bir görüntü yönetmenine sahip olması şart. Esas olan filmin kendi estetiğine uygun görsel dilin bulunmuş olması. Ben buna bakarım. Bir de anlatılan öykü beni çok ilgilendirir ve bu öyküdeki ahlaki kaygılarım çok çok yüksektir. Irkçı, çevre karşıtı, kadın düşmanı olanları damgalamam ama çok tartışırım. Öte yandan film estetiği ve tekniği olarak şahane bir yapıtsa hakkını da yemem.
Ne tür filmlerden hoşlanırsınız?
Sabah gözümü açar açmaz sinemaya giderim. Hemen hemen her gün basın gösterimi var. Yönetmen sinemasını çok seviyorum. Festivallerde ne varsa izliyorum. Ben bir filmoburum. Bir sinema yazarına film seç, yönetmen seç demek çok zor. Zor seçeriz biz. Çok tüketiriz çünkü. Ben doyamam sinemaya. “Hiroşima Sevgilim” ise seyretmeye hiç doyamadığım, her alanda mükemmel bir film.
Hayran olduğunuz yerli-yabancı oyuncular var mı?
Ben Kingsley ve Vanessa Redgrave’e hayranım. Bizde de çok iyi oyuncular var. Kaybettiklerimizden Aliye Rona’yı hep anmak isterim. Şahane bir oyuncuydu. Yeşilçam’ın yardımcı oyuncularını çok severim.
Türk sinemasını nasıl buluyorsunuz?
Türk sinemasının en sorunsuz alanı bence oyunculuk. Bizde en Batılı görünümlüsünden en Doğulu görünümlüsüne kadar müthiş bir oyuncu seçeneği var. Yatkınız da oyunculuğa. Ancak Türk oyuncuları uluslararası iş yapamıyor. Korkunç bir dil engeli var çünkü. Mesela Serra Yılmaz ve Tuncel Kurtiz çok başarılı çünkü yabancı dile çok hakimler. Bu hakimiyet genç kuşakta maalesef yok.
Türkler sinemaya ne kadar meraklı?
Bizim insanların sinema kültürü yok gibi bir şey. Bir kesim çok ilgileniyor ama bu kesim toplumumuzda belki 100 bin kişi. Biz her şeye az ilgi duyuyoruz. Kitap, hatta gazete bile okumuyoruz. Televizyonda üçüncü sınıf yarışmalar, beşinci sınıf diziler seyrediyoruz.
“Film kulakla değil, gözle izlenir”
Biz eleştirmen gibi film izleyebilir miyiz?
Elbette. Filmi “gözle” izlemelisiniz, kulakla değil. Çok iyi bir film, anlamadığınız bir dilde de olsa, şahane bir şekilde izlettirir kendini. Bir film diyaloglara çok fazla dayalıysa o kadar sağlam değildir. Elbette istisnalar var. John Cassavetes, Ettore Scola ve Luchino Visconti çok fazla diyaloğa dayalı farklı şeyler de yaptılar. Ancak aslında filmden size geçen şey görseldir. Zaten sinema sessiz başladı. Sessiz film diye bir şey var. Seyrettiğinizde her şeyi anlıyorsunuz.
Genellikle eleştirmenlerle halkın beğendiği filmler farklı oluyor...
Evet. İnsanlar popüler filmleri seyrediyor. Erkekler genellikle aksiyon ve korku filmi, kadınlar ise romantik komedileri tercih ediyor. Melodram da cazip geliyor. Genellikle yerli film tercih ediliyor. Oyunculara bakıyorlar. Yönetmen kimsenin umrunda olmuyor. Bir de hamburgeri yesek de mi seyretsek, yemeden mi seyretsek meselesi var...
Film izlerken kıtır kıtır patlamış mısır yiyenlere ne diyorsunuz?
Sinemada konuşan, patlamış mısır yiyen, manasız şeyler yapan herkese sinir olurum.
Film festivallerinde çok yoğun çalışıyorsunuz. Bizim için “rüya” olan festivaller sizin için kabusa dönüşebiliyor...
Evet. Berlin’de bir kere resmen ölüyordum. “Kumsal” filminin olduğu yıllarda, Leonardo DiCaprio için çığlıklar atan akıl almaz bir genç kız kalabalığının ve gazetecilerin arasında sıkışıp kaldım. Diş macununu sıktığınızda içinden macun fışkırır ya, ben de aynen öyle, basın toplantısı olacak odanın içine püskürtüldüm. İtilip kakılıyorsunuz, aç kalıyorsunuz, bir yandan yazı yetiştirmeye çalışıyorsunuz, uykusuz kalıyorsunuz. Böyle şeyler de oluyor.
Meslektaşları ne diyor?
“Önemli olan filmin ne anlattığı değil, nasıl anlattığı”
Atilla Dorsay
Bir film izlerken filme olabildiğince konsantre olmaya, araya eleştiri çabasının girmediği saf, her şeye açık ruhlu bir seyirci olarak filme katılmaya çalışıyorum. Önemli olan filmin ne anlattığı değil, nasıl anlattığıdır. En çok buna dikkat ediyorum aslında.
Çok beğendiğim düzinelerle yönetmen ve oyuncu var. Tek bir isim söylemek çok zor. Sinema yazarı olmak için sinemayı gerçekten çok sevmek lazım. Sinema konusunda bilgili olmak, bu işi ciddiye almak, sinema üzerinde düşünmek gerekiyor. İnsanın içinde bir dürtü de olmalı.
Bütün dünyada eleştirmenlerle halkın beğendiği filmler farklı oluyor. Ancak bu, her filmde zıt düşerler anlamına gelmiyor.
“Bir filme çok bilet satılması o filmin iyi olduğunu göstermez”
Mehmet Açar
Bir film eleştirisi yapmadan önce filmi gerçekleştiren kişiler ne yapmaya, ne söylemeye çalışmış, filmi neden çekmişler öncelikle onu anlamaya çalışırım. Söylemek istediği şeyi samimi ve düzgün bir şekilde söyleyen her film benim için “iyi” olmayı hak eder. Anlatım, hikaye, senaryo teknik meselelerdir.
Favori yönetmenim diyebileceğim en az 20 isim sayabilirim. Oyuncu olarak tek bir kişi söylemekse imkansız.
Seyircilerin çoğu eğlenmek ya da kafa dinlemek için gider sinemaya. Eleştirmenlerse bildik formüllerin dışına çıkan filmleri sever ve önemser; yönetmenden zeka ve sanatsal yaratıcılık bekler. Bir filme çok bilet satılması o filmin çok iyi olduğunu göstermez.