29.10.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:
FIRAT KARADENİZfirat.karadeniz@milliyet.com.tr
Geçtiğimiz salı akşamı Ataşehir’deki If Performance Hall’da Hatunlar stand-up ekibinin “Çok da Fifi” gösterisi vardı. Ben de gittim. Kapıdan girer girmez çoğu konserde görmediğim bir kalabalık beni karşıladı. Kapı açılış saatine değil de gösterinin başlamasına göre kendimi ayarladığım için oturacak yer de bulamadım.
Büyük bir kalabalık ve çoğu kadın... Çoğu diyorsam yüzde 51’i değil. Yüzde 85’i... Hem de her yaştan. Neyse ki gençler yaşlılara yer vermiş. Böyle bir kalabalıkla karşılaşınca aklımdan ilk geçen “Geç mi kaldık acaba bu haberi yapmak için” oldu. Neyse ki ben geç kalanların ilk varanıydım.
Hatunlar stand-up ekibi 7 kişi: Aslı Akbay, Buse Sinem İren, Meltem Parlak, Hande Yögen, Şirincan Çakıroğlu, Deniz Özturhan ve Leyla İrem İncegül. Hepsi farklı farklı disiplinlerden. Sahneye sırayla çıkıyor ve 15’er dakikalık performanslar sergiliyorlar.
Yolları bir noktada kesişmiş tabii ki ama nasıl? Anlatmaya Deniz Özturhan başlıyor: “BKM’nin ‘Açık Mikrofon’ etkinliği ilk tanıştığımız geceydi. BKM ‘Kadınlar gecesi yapalım’ dedi ve biz toplandık. Kısır yaptık, kek yedik. Stand-up konuştuk.” 7 stand-up’çı kadınla röportaj yaparken benim de şaka yapasım geliyor yersiz bir şekilde. “Gün ortamı mı?” diyorum. Allah’tan bozmuyorlar. Meltem Parlak “Patates salatası eksiğimiz oldu ama...” diyor sadece. Hande Yögen devam ediyor: “BKM’de bir iki defa çıktık aslında. Ama esas çıkış noktası WhatsApp grubu kurmamız oldu. İlk önce adı ‘Hatunlar’dı. Daha sonra ‘Çok da Fifi’... Bir süre sonra Ankara Komedi Festivali’nden davet geldi. İlk turnemiz o oldu. Daha sonra Ayvalık’a gittik.”
Ankara Komedi Festivali’ni organize eden Deniz Gölpınar’ın desteğiyle Hatunlar turneye devam etmiş. Ayvalık’tan sonra tekrar Ankara. Sonra İzmir ve Eskişehir. Herkesin ortak kanısı bu ilk şovların çok iyi geçtiği yönünde. “Heyecan oldu mu ilk şovlarda?” diye ortaya bir soru soruyorum. Bu soru bir ağızdan cevap buluyor: “Heyecan hep var!” Bunu “Çok da Fifi”yi izlerken de anlıyorsunuz zaten. Bana göre ilk sahneye çıkanın işi biraz zor. Salı akşamı sahneye ilk çıkan da Aslı Akbay’dı. Heyecanı hissediliyor. Buse Sinem İren tiyatro eğitimi de aldığı için ikisini kıyaslayabiliyor: “Daha büyük salonlarda da tiyatro yaptım ama o daha farklı. Mesela o metni Shakespeare yazmış oluyor. Siz oynuyorsunuz. Burada kendi yazdığınız bir metin var. İnsanların karşısına çıkıp stand-up yapmak bu yüzden kolay değil.”
Benim merak ettiğim şey seyircinin gösteriyi izlemeye önyargılı bir şekilde gelip-gelmediği... Şirincan Çakıroğlu “Biz çok daha önyargılıyız. ‘Gülmeyecekler mi’ diye endişeleniyoruz. Ama çok da iyi tepkiler alıyoruz” diyor: “Bir de biz 7 kişiyiz, gökkuşağı gibi 7 ayrı rengiz. Herkes ayrı telden çalıyor. Herkese hitap eden biri de çıkıyor bu nedenle.”
“Gençlerin çabasıyla bu kültür gelişiyor”
Türkiye’de stand-up denilince akla gelen tek bir isim var. Ve bu ismi buraya yazmaya gerek bile yok. Herkes anladı. Peki Amerika’dan, İngiltere’den alıştığımız açık mikrofon stand-up kültürü Türkiye’de ne zamandan beri seyirci topluyor? Deniz Özturhan “Türkiye’deki stand-up altkültürü artık çok gelişti. Gelişiyor da...” diyor ve devam ediyor: “Birçok insan var, gençler var... Hepsi de zorluyor. Yeni mekanlar bulmak için özellikle. Biz biraz zorlayarak yarattık. BKM ve Old City harici kimsenin aklında bir şey yoktu. Stand-up kültürünün doğması için çaba olmadı. Hep tek bir stand-up’çı vardı. Diğerleri ya ona özenenler ya da diğer alanlardan stand-up’a kayanlardı. Kimse ‘Bu iş için bir sahne açayım’ demedi. 2010’dan sonra gelişti ama. Stand-up yapmak isteyenlerin zorlamasıyla o da...”
Anladığım kadarıyla kendine bir sahne yaratmak da zor, bir kadın olarak kendini ispat etmek de... “Türk seyircisi erkeklere gülmeye daha meyilli” diyorlar. Hatta Özturhan “Çevrende kaç komik kadın var?” diye soruyor bana. Cevap vermekte güçlük çekiyorum. Hande Yögen “Erkek çocuklar sınıfın komiği olmaya, haylazlık yapmaya daha yatkın” diyor: “Hatta teşvik ediliyorlar.” Leyla İncegül ise “Kızlardan beklenen de ya güzel olmaları ya da havaları olmaları” diyor.
Aslı Akbay’ın İngiltere’nin stand-up sahnelerinden edindiği tecrübesi de var. “İngiltere’de de kadın komedyen sayısı az” diyor: “En başarılı komedyenlerin yüzde 80’i erkek. Türkiye’de de belki 20 sene sonra çok başarılı kadın komedyenler olabilir. Türkiye’de bu iş daha çok yeni. Yani o erkeklerin arasından sıyrılıp çok iyi bir kadın komedyen de çıkabilir. Ama talep yok. Zaten genel anlamda stand-up için talep yok. Bir de kadın komedyen çıkınca daha da zor oluyor.”
“Stand-up sahnesi çok özgür, bayılıyorum”
Hande Yögen’in hikayesi daha ilginç: “Havalı kızlar grubuna girmediğim için komikliğin ekmeğini yedim ben” diyor. Bir kahkaha kopuyor. Yögen’in cevabı “Başka bir yerden yürümem lazımdı” oluyor: “Ne var bunda? Belki ben orayı fazla geliştirmiş olabilirim. Üstelik stand-up sahnesi çok özgür bir yer bence. Bayılıyorum. Gıcık olduğum şeyleri rahat rahat anlatıyorum.”
Sorabileceğim en klişe soruyu da soruyorum. Suçu başkasına atarak: Hep merak edilir. Nasıl çıkıyor bu şakalar? Özturhan cevap veriyor: “Malzeme zamanla oluşuyor. Bir de sizin yazdığınız şakanın seyirci tarafından onaylanması lazım. Ancak o zaman gerçek anlamda şaka oluyorlar. Yazarken ya da yazdıklarınıza çalışırken yeni şakalar çıkıyor ortaya. Yoksa yolda giderken aklıma bu şaka geldi diye bir şey yok.”
Son olarak hayallerini sordum. “Çok da Fifi” nasıl gelişecek? Özturhan daha profesyonel bir şov yapmak istediklerini anlattı. Daha çok insana ulaşmak istiyorlar. Meltem Parlak’ın cevabı daha ilginç ama: “Vogue dergisine çıkmak istiyoruz. Giydirsinler, güzel güzel fotoğraflarımızı çeksinler. Ama kıyafetler bizde kalsın sonra. Çok güzel olur.” n