27.09.2024 - 11:56 | Son Güncellenme:
17. yüzyıldan başlayarak çeşitli kaynaklarda 'Bağçe-i Göksu' adıyla geçen bu yer adından söz edilmeye başladığı günden güne inşa edilmiş. Sultan I. Mahmud (1730-1754) döneminde Divitdâr Emin Mehmed Paşa, padişah için bu Hasbahçe’nin deniz kıyısına iki katlı ahşap bir saray yaptırmış, bu yapı Sultan III. Selim (1789-1807) ve Sultan II. Mahmud (1808-1839) dönemlerinde de onarılarak kullanılmış.
Sultan Abdülmecid (1839-1861) döneminde özellikle saray ve kasır mimarlığında Batılı biçimlerin tercih edildiği yıllar oluğu için padişah, Küçüksu Kasrı’nın bulunduğu alandaki eski ve ahşap yapıyı yıktırarak, yerine bugünkü kasrı yaptırmış.
1857 yılında yapımı tamamlanan Küçüksu Kasrı bodrumuyla birlikte üç katlı olarak inşa edilmiş. Kasrın bodrum katı, kiler ve mutfak hizmetkârlara ayrılmış, diğer katlarsa bir orta mekâna açılan dört oda biçiminde düzenlenmiş. Bu özelliğiyle geleneksel 'Türk Evi' plan tipini yansıtan yapı, genellikle dinlenme ve av amaçlı olarak kullanılan bir 'Biniş Kasrı' niteliğindeymiş.
Devlete ait diğer saray yapılarının tersine yüksek duvarlarla değil, dört yönde kapısı olan ve döküm tekniğiyle yapılmış zarif demir parmaklıklarla çevrilidir.
Sultan Abdülaziz (1861-1876) döneminde cephe süslemeleri elden geçirilerek zenginleştirilmiş. Dış cephede ve iç duvarlarda Batılı tarzda süsleme motifleri kullanılmış.
Oda ve salonlar değerli sanat eserleriyle döşenmiş, Avrupa’dan sipariş edilen mobilyalarla dekore edilmiş.
Küçüksu Kasrı, Cumhuriyet Dönemi'nde bir süre devlet konukevi olarak kullanılmış . 1992 yılında başlatılan kapsamlı bir restorasyonla Küçüksu Kasrı’nın denize kayması engellenmiş ve 1996 yılında yeniden müze-saray olarak ziyarete açılmış.