18.02.2009 - 00:57 | Son Güncellenme:
Miraç Zeynep Özkartal - BORA?BAĞCIBAŞI
Gazanfer Özcan 27 Ocak 1931’de İstanbul’da, dört erkek kardeşin en küçüğü olarak doğar. Babası İstanbul Belediyesi’nde memur Cemalettin Bey, çok titiz, kuralcı, ince eleyip sık dokuyan biridir. Ve bu özellikleriyle yıllar sonra oğlunun büyük bir başarı kazanacağı Hüsnü Kuruntu karakterine ilham verecektir.
Çocukluğu kalabalık bir ailede geçer Gazanfer Özcan’ın; teyzeler, dayılar, amcalar hep birlikte yaşanır. Amcası ve dayıları polistir, o da imrenir büyüklerine ve polis olmayı koyar kafasına...
Ta ki Taksim Erkek Lisesi ikinci sınıfına kadar. Yıl 1947, lisede “Hisse-i Şayia” oyunu sahneye konacaktır. Bican Efendi rolü ise o güne dek tiyatroyla ilgisi olmayan Gazanfer Özcan’ın olur. Bican Efendi rolü ile içindeki ‘komiği’ keşfeder Özcan. Yine de 1947’de Polis Okulu’na müracaat eder, ancak Ankara’ya gitme zorunluluğu onu bu sevdasından vazgeçirir.
Mesleğini babasından gizledi
Sahne tozunu yutmuştur artık; 1948 yılında Eminönü Halkevi’nin temsil koluna girer, 1949’da ise Şehir Tiyatroları’nın çocuk bölümüne. Tiyatro yaşamını sarmalamıştır artık, okulu bırakır.
Eğitimi Şehir Tiyatroları’nda usta-çırak ilişkileriyle devam edecektir bundan böyle; hocaları ise Vasfi Rıza Zobu ile Reşit Gürzap olurlar.
Ancak babasını bu meslek seçiminden haberdar etmeye cesareti yoktur. Bir gün amcası sahnede izler Gazanfer Özcan’ı ve akşam sofrada babasına “Beni sanatçı olduğum için evden kovdunuz; bakalım aileden yetişen bir başka sanatçıyı da kovabilecek misiniz?” deyiverir.
Masadaki herkes donup kalır, baba Cemalettin Bey “Başka bir sanatçı mı var aramızda?” diye sorunca bakışlar Gazanfer Özcan’a çevrilir. Ancak beklenen olmaz, aileden onay görür tiyatro.
Özcan, kariyerinin dönüm noktası için ise 1955’e kadar bekleyecektir; “Mahallenin Romanı” adlı oyunun başrol oyuncusu Reşit Gürzap hastalanınca kendini hocasının yerine oynarken bulur. Bu büyük sınavdan başarıyla çıkar; “Mahallenin Romanı”nın ardından gelen “Meraki” ile de yeteneğini kabul ettirir.
Yazları, Şehir Tiyatroları tatilde olduğunda ise Vahi Öz ve Halide Pişkin’in tiyatro topluluklarıyla Anadolu turnelerine çıkar. Refik Erduran’ın “Deli”, Necati Cumalı’nın “Mine”, Haldun Taner’in “Fazilet Eczanesi” gibi oyunlarda rol aldıktan sonra 1961 yılında Şehir Tiyatroları’ndan ayrılır.
Bu ayrılıkta yalnız değildir Özcan; 12 yıl arkadaşı ve sırdaşı olduktan sonra 1961 yılında evlendiği Gönül Ülkü de yanındadır. İlk eşinden olan kızı Fulya ise dört yaşındadır babası yeniden evlendiğinde.
Çift, 1962 yılında Gönül Ülkü Gazanfer Özcan Tiyatrosu’nu kurar. Topluluk, çoğu komedi pek çok oyun sahneler; Özcan yumuşak ve sıcak oyunculuğuyla seyircinin gönlünü fetheder.
Ancak tiyatro zaman zaman verdiğinden fazlasını isteyen bir iş koludur; masrafları karşılayabilmek için ‘70’lerde sonraları pek memnuniyetle anmayacağı- filmlerde oynar aktör. Yıllar sonra sorulan bir soruya “Sinemayı sevmem” diye yanıt verecektir.
Milli Piyango bayii açacaktı
Sinema ile kuramadığı ilişkiyi, 1980’lere gelindiğinde televizyon ile kurar Özcan. Türkiye’nin ilk sitcom’u olarak değerlendirilen “Kuruntu Ailesi”, bir sevgi çemberi yaratır aktörün çevresinde. “Yüzde 70’i babam, yüzde 30’u kendim” dediği Hüsnü Kuruntu karakteri; 1987 yılında başlar ve dizi 400 bölüm devam eder.
Gazanfer Özcan’ın tiyatro dışındaki en büyük hayali, bir Milli Piyango bayii açmaktır. “Çünkü insanlar umutla bilet alıyorlar ve o umudu veren kişi olmak istiyorum” diye açıklar bu hayalini. Kendisi de sürekli piyango bileti alır, çünkü her geçen gün büyüyen vergi borçları vardır tiyatrosunun. Bir de giderek artan sağlık sorunları.
2001 yılında by-pass geçirir ve 11 yaşından beri içtiği sigaraya veda eder. 2002’de ise Gönül Ülkü hastalanır, üç yıl boyunca tedavi görür. Bu sırada git gide büyür borçlar.
Avrupa Yakası’yla gelen nefes
2006 yılında gelen “Avrupa Yakası” dizisi bir ‘nefes’olur Özcan’a. Onu Hüsnü Kuruntu olarak sevenlerin çocukları, şimdi Tahsin Sütçüoğlu olarak sarılacaklardır boynuna.
60 yıl sadakatle içtiği sigarayı bırakmıştır bırakmasına, ancak sigara bırakmaz peşini. Geçtiğimiz aralık ayında zatürre teşhisiyle yattığı hastaneden 14 Ocak’ta taburcu olur, ama 15 gün sonra yeniden ağırlaşır durumu...
Dün geceye kadar başında “Birbirimizden ayrı iki gün bile geçirmedik” dediği eşi Gönül Ülkü, kızı Fulya Özcan ve torunu Tarık Ündüz beklerler iyileşmesini. Ama ne yazık ki dün akşam saatlerinde bırakır mücadeleyi Özcan.
2000 yılında bir söyleşide şöyle demiştir: “Benim dileğim, gerçek tiyatro adamının, oyun sonrası makyajını silerken ölmesi. Her şeyi bitirmişsin, alkışını almışsın...”
Bizim için alkışlarımızın ardından indi sahneden Gazanfer Özcan... Son dileği gerçekleşti.
Yoğun bakımdaydı
Amerikan Hastanesi Başhekim-liği’nden yapılan açıklamada, Gazanfer Özcan’ın dün akşam saat 19.22’de vefat ettiği belirtildi. Açıklamada, 27 Ocak 2009 tarihinden itibaren Amerikan Hastanesi’nde kalp yetmezliği ve iskemik serebral vasküler hastalık tanılarıyla tedavi gören Özcan’ın, 13 Şubat’tan bu yana da yoğun bakımda takip edildiği kaydedildi.
Avrupa Yakası’nda yas
Özcan’ın ölüm haberi üzerine Avrupa Yakası’nda birlikte çalıştığı oyuncular başta olmak üzere bir çok dostu hastaneye akın etti. Dizide uzun süre Özcan’ın eşini canlandıran Hümeyra,?“Çok önemli bir insan ve oyuncuydu” dedi. Aynı dizide rol alan Levent Üzümcü, “Her zaman biz onunla o bizimle birlikte olacak, acımız büyük” derken, Yavuz Seçkin, “Babamı kaybettim, çok şey öğrendik acım sonsuz”, Ata Demirer de, “O benim için bir babaydı. O usta bir oyuncu ve büyük bir sanatçıydı. Onun yeri doldurulamaz” dedi.