Bakmayın siz 2020’nin koronalı kötü günlerine... Alışkanlıklarımızdan vazgeçmek o kadar kolay olmayacak. Çünkü 1 Haziran’dan sonra eski günlerimize hemen dönüverdik. Yüzyıllardır süren et alışkanlıklarımız DNA’lara işlenmiş adeta. Genlerimiz çok etkili bu konuda. O yüzden bizi kimse et sevgisinden uzaklaştıramaz! Kayseri ve Sinop mantısından, Boğaz’da yakalanan bir lüferin ızgarasından ya da Karadeniz hamsisinden... Damaklarımızın olumlu tepki verdiği genel kabul gören yiyeceklerden vazgeçmemiz mümkün değil!
Lezzet değerlendirmesi
Farklı görüş belirten ünlü hocaların nasihatlerini belirli bir kesim sürekli izliyor. Sonra bazıları sağlıklı reçeteleri takip edip niş pazar oluşturuyor: Balık, sebze, doğal ürünler gibi... Restoranlarda ise değerlendirmeler sadece lezzete bağlı olarak oluşuyor. Bu da sektördeki iyi mekanların ayakta kalmasını sağlıyor. Ama insanlar genelde küçük yaşlarda alıştıkları damak tatlarının peşinden gidiyor. Koronavirüsün birinci dalgasından sonra büyük oranda, keyiflendiğimiz sahalara dönüp, eski alışkanlıklarımıza daha çok sarıldık. Belki de kıymetini daha iyi anladık. Ama inanın restoranlardaki verilerin yetersizliği yüzünden nitelikli ölçüm yapılamıyor. Binlerce internet yorumu incelendiğinde şık restoranların menülerinde bolca afili kelimenin kullanıldığı tespit edilmiş. Uzun uzun anlatımı olan yemeklerin fiyatlarının da yüksek olduğu algısı işlenmiş en çok...
Beklentinin gerisinde
İnsanlar doğum günü, evlilik yıl dönümü gibi özel gün kutlamalarında fine-dining (yüksek mutfak) restoranları tercih ediyor ve beklentiyle gidiyorlar. Her restoranın müşterisi farklı özelliklere sahip olabiliyor. Servis elemanları, misafirlerinin hangi uyarıcı karşısında nasıl tepki vereceğini bilmeli. Örneğin, şeker hastalığı olan müşterinin kuver kabul edilen atıştırmaları, kan şekerinin en düşük olduğu ana gelmeden masaya konulmalı. Suyunu ılık isteyen ya da portakal suyunu kabuğu ile sıkılan makinede istemeyen misafirlerin taleplerine uygun şekilde hareket edilmeli.
Yeni müşteri ise takibe alınmalı. Izgara balığı yakıp getiren şefler, puroyu benzinli çakmakla yakmaya çalışan ya da yanlış sipariş getiren garsonların her biri nahoş birer restoran tecrübesine örnektir. Ama insan olduğumuzu unutmayalım... Yemek pişirirken evde hasta çocuğunu düşünen aşçı tuzu biraz fazla kaçırabilir, eşini hastanede bırakıp kulağı telefonda olan garson istemeden serviste ufak tefek hatalar yapabilir.
Sevgi ve hoşgörü, kötü tecrübelerde yaşanan travma etkisini azaltacak, belki de yok edecek.
OTLU HAMSİ DOLMA
Malzemeler:
- 20 adet hamsi
- 1 yemek kaşığı rendelenmiş kaşar peyniri
- 20 gr. cibes otu
- 20 gr. ıspanak
- 2 yemek kaşığı mısır unu
- 4 yemek kaşığı ayçiçek yağı - Yeterince karabiber ve tuz
YAPILIŞI: Kaşar peynirini ve ince doğranmış otları bir kaba alın, üzerine tuz ve karabiber ilave edip, iyice karıştırın. Ayıkladığınız hamsilerin beş adedini yan yana getirin ve içine karışımı ekleyip kapatın. Mısır ununa bulayıp ve derin yağda iki dakika kızartın. Afiyet olsun.