Süreyya Üzmez

Süreyya Üzmez

s_uzmez@yahoo.com twitter.com/sureyyauzmez

Tüm Yazıları

Saroz Körfezi, Ege Denizi ve Akdeniz’de yaşayan sinarit balığının öyküsünü, ünlü öykücümüz Sait Faik Abasıyanık’ın ağzından hiç dinlediniz mi?

“Beş sandal ocak ayının bir lodos akşamı balığa çıkar. Denize kırmızı renginin türlüsü yayılmış, ölü dalgalar, sandalları ağır ağır sallıyor. Oltalar bekliyor, insanlar susuyor. Ömrü boyunca yalnız yaşamış Sinağrit Baba, hiç evlenmemiş, hiç konuşmamış ama kovuğundaki zümrüt pencereden ne facialar seyretmiş, ne oltalar kopartmıştır. Bu akşam kimin oltasını seçmeli de artık bitirmeli bu yorucu ömrü, diye serzenişte bulunmuş. Bir gün sırtı renksiz, yapışkan ve parazitli bir canavar vatozun dişine bir tarafını kaptırmak var sonunda. İyisi mi, bu zaferle dolu ömrün sonunu beyaz şarapla muhteşem bir sofraya kurmalı. Suların üstündeki başka dünyada yaşayan bir kıllı yaratığa kendisini teslim etmeli. Sinağrit Baba oltalardan birini koklar. Bu gözü aç balıkçı Hristo’dur, içinden pazarlıklıdır. Sinağrit Baba fukaralıkta gururu sever. Diğer olta, balıkçı Hasan’ındır. Onu da geçer çünkü Hasan korkaktır. Sinağrit Baba cesur insanlardan hoşlanır. Bir başka oltaya kafa atar. Balıkçı Yakup iyidir, hoştur ama kıskançtır. Kıskançları sevmez Sinağrit Baba. Onu da geçer. Diğer olta Hasis’in tuttuğu oltadır. Sinağrit Baba cömerttir. Hasis’in oltasına bir kafa atar ve Hasis’in oltasını dümdüz eder, iğneden kopardığı yarım kolyozu çiğnemeden yutar. ‘Vay anasını be Nikoli’ dedi, ‘iğneyi dümdüz etti.’ Nikoli sarhoştu, ahlaksızdı, kendini düşünürdü. Oltalar inip çıkıyordu. Mercanlar oltalara saldırıyordu. Tam o sırada büyük ışıklar saçan bir olta aşağıya inmişti. Sinağrit Baba ümitle koştu. Bu oltayı da kokladı. Hiç tanıdığı birisi değildi. Yemi ağzına aldığı zaman bu olta sahibinin tam aradığı adam olduğunu bir an sandı. Bu anda da yakalandı. Kepçeden sandala düştüğü zaman Sinağrit Baba büyük gözleriyle kendisini yakalayana sevinçle baktı; sandalı dövercesine kuyruğunu döşemeye vurdu. Adamın korkunç ikiyüzlü birisi olduğunu bizim göremediğimiz bir yandan bakarak görmüştü. Ölmeden adama bir daha baktı. Hırsından tekrar tepindi. Bağırmak istedi, ağzını açtı ve kapadı. Son nefesini böylece insanlık imtihanı geçirmemiş birinin sandalında pişman ve mağlup verdi.”
Sait Faik’i bu kadar etkileyen sinarit balığının eti çok lezzetlidir.
Çok kuvvetli çenesi olduğu için oltaları kolaylıkla açar ve kırar.

Popülasyon arttı
Iğrıpla avlanmaya sınırlamalar getirildiğinden bu yana sığ sulardaki yosunlarda ve çayırlarda yaşayan küçük bireyler derin bir “Oh” çekti ve popülasyon arttı. Mercana pek çok yönüyle benzer, yalnız sinaritin başı mercana göre küçük, omuz tarafı daha alçak, vücudu daha dar ve gözleri daha düşüktür. Genel rengi açık pembe olup, bu renge mavi ve mor da karışır.
Soğuktan korkarlar ve kışın şiddetinden korunmak için açığa, derin sulara çekilirler. Yazın kıyılara yaklaşıp oradaki küçük balıklarla beslenirler. Daha çok olta ve paraketeyle avlanır. Çiftliklerde de üretimi yapılıyor. Oldukça da lezzetli netice veriyor.
Tavası, ızgarası, buğulaması, fırında sebzelisi ve tuzda pişirileni makbuldür.

Haberin Devamı

TUZDA SiNARiT

Haberin Devamı

Malzemeler
* 1.5 kg sinarit balığı
* 2.5 kg kaya tuzu
* 6 adet defne yaprağı
* 6 adet tane karabiber
* 1 su bardağı sızma yağ
* 1 çay bardağı su
* 2 adet yumurtanın beyazı

Haberin Devamı

Yapılışı: Derin bir kabın içine sızma yağı, dört tane karabiberi ve dört adet defne yaprağını koyun. Karışımın içinde temizleyip pulunu almadığınız balığı 30 dakika dinlendirin. Tencerede tuz, su ve yumurtaların beyazını karıştırıp hamur gibi yoğurun. Düz bir tepsinin tabanına tuzun yarısını serin ve balığı üzerine yatırın. Balığın içine iki adet defne yaprağı ve iki adet tane karabiberi yerleştirin. Tuzun kalan yarısıyla balığı hiç hava almayacak şekilde örtün. Önceden 230 dereceye ayarlanmış fırında 45 dakika pişirin. Fırından çıkardıktan sonra üzerine ispirto döküp yakın. Çekiçle tuzu kırıp, fırçayla temizledikten sonra balığı paylaştırın. Afiyet olsun.