Sinan Biçici

Sinan Biçici

sinanbicici@hotmail.com

Tüm Yazıları

- Kanallar bütün akşam ekranını bir diziyle geçirmesin. Dizi süreleri normalleşsin. Dizi dışında da show, haber programı, yarışma vs. gibi türlerde yayınlar olsun.

- Polisiye, gerilim, bilim kurgu ve animasyon gibi farklı türlerde dizilerimiz olsun. Bir genetik mühendisinin dünyayı karıştıracak buluşu, bir tarihçinin macerası, 2056 Türkiyesi’ni hayal edip anlatan diziler olsun. Ana karakterler yakışıklı ama edebiyat hocası, güzel ama matematik dehası olabilsin. Hayattaki tek amacı entrika olmayan insanların hikayelerini daha çok izleyelim.

Haberin Devamı

- Dizi dünyası reyting mezarlığına dönmesin. Her yeni diziye yaşamda kendini gösterebilecek bir şans tanınsın. Batıdaki gibi yeterli zamanda yazılsın, çekilsin, oynansın. Sektördekiler de normal insanlar gibi yaşayabilsin ve daha kaliteli şeyler üretebilsin.

- İsveç, Norveç ve Finlandiya gibi olsun haber bültenleri. Havadan sudan konular en büyük derdimiz olsun. Haberlerde şiddet, ölüm, katliam ve savaş izlemeyelim. Ağaçta kalan kediyi kurtarsın itfaiye, polis sadece hırsızların peşinde koşsun, çocukların ölümlerini değil gülücüklerini izleyelim.

- Haber programlarında çocukların sosyal medya bağımlılığını, gençlerin neden ideallerini kaybettiklerini, televizyonun internet karşısındaki mücadelesini, dünyada eğitimdeki yenilikleri konuşabilmek nasip olsun.

- Haber bülteni izlediğimizde “Bu kanal kimin tarafında?” diye sorma gereği duymadan habere güvenelim. Haberle yorum arasındaki o dağlar kadar farkı biz de hissedelim.

- Gündüz kuşağı, kadın kuşağı olmasın mesela. Kadın programı denince evlilik ya da yemek programı akla gelmesin.

- Ünlülerin kaçamakları ya da birbirleri hakkındaki dedikodularından ibaret olmayan, onların hayatını, aşklarını, ailelerini, hayallerini kısacası insan taraflarını gösteren magazin programları çoğalsın.

- “Gişe filmi kalitesiz, sanat filmi sıkıcı olur” klişesi son bulsun. Geniş kitlelerin izleyebileceği, çok gişe yapan ‘sanat filmleri’ olsun.

- Tiyatro ve edebiyat dünyası televizyonla kavga etmek yerine onunla iş birliğine girsin. Televizyon da onlara ‘özel misafir’ muamelesi yapsın.

Haberin Devamı

Şarkıda söylendiği gibi, “Olamaz mı? Olabilir….”

GENÇLER ‘DELİBAL’I NEDEN İZLEMELİ?

Elinden telefon düşürmeyen, sohbet yerine sosyal medyayı, sarılmak yerine ‘dürt’meyi tercih eden bir kuşağın yıldızı Çağatay Ulusoy’lu ‘Delibal’, bir aşk hikayesi. Yönetmen Ali Bilgin, yapımcı Kerem Çatay, senarist Yıldırım Türker. Esas oğlan Barış bir görüşte aşık olduğu Füsun’u (Leyla Lydia Tuğutlu) bulmak için modern anlamda dağlar ve nehirler aşıyor. Kızla karşılaştığında ise acı gerçekle karşılaşıyor. “Benim aşka ayıracak zamanım yok!” Esas oğlan gülümsemeye devam ediyor ve “Olsun ben beklerim” diyor. “Aşk emek ister” deyip kızı tavlamak ve sevdirmek için her şeyi yapıyor. Önce mezuniyetini sonra da hayatını hiçe sayarak…

Esas kız Füsun, babasının hayallerini gerçekleştirmek için kendi hayallerinden, gençlik heyecanlarından, eğlenceden, aşktan hemen her şeyden vazgeçmiş. Aşk kapısını kırıp girince de, kendi hayatından vazgeçtiğine pişman olan annesinin öğüdünü dinliyor. “Aklını değil, kalbinin sesini dinle.” ‘Delibal’ gibi tadarsan iyileştiren, fazlası zehirleyen aşktan korkma, diyor.

Haberin Devamı

Bu hikaye bana geçmişi hatırlattı. 70’lerin, 80’lerin en fazla 90’ların hikayelerini. Artık ne “İdeal mi, para mı?” diye tartışıyoruz, ne de “Aşk için nelerden vazgeçersin?” diye sorabiliyoruz. Kimse beklemek, vakit kaybetmek, emek harcamak istemiyor aşk için. Kalp atışları yerine kronometrenin tik taklarını dinliyor.

Özellikle gençlerin, “Gençliğe film yapıyorsan, vur patlasın çal oynasın skeçlere boğalım, içine biraz da küfürlü espriler koyalım” diyen filmlere ara verip ‘Delibal’ın tadına bakması gerek. Anlattıkları bazılarına ‘demode’ gelebilir ama onları tatmadan da gerçekten yaşadım denemez değil mi?