Çocuklu evlerde onların uyku saatine kadar izleyebileceği programlar izleniyor. Çocuklarınızla birlikte seyredebileceğiniz ne var peki? Sadece romantik komediler. 6 - 7 yaşında çocuğun sadece aşk muhabbetiyle geçen romantik komedi dizileri izlemesi doğru mu? Ertesi gün okulda aşk üçgenlerini, sahte evlilikleri, parayla gelen saadetleri mi konuşacaklar? Açıkçası ben yeni nesil için hayli endişeliyim.
Çocuklar ‘Güldüy Güldüy’ geliyor
BKM Film’in yaptığı ‘Güldür Güldür’ çok sevildi. Haftanın birkaç günü yeni bölüm ya da tekrar yayını var ve izleniyor. BKM şimdi yine Show TV’de onun çocuk versiyonunu yapıyor ‘Güldüy Güldüy.’ Bu haberi duyunca “Oh be” dedim. Nihayet büyük kanallardan biri çocukları da düşünmeye başladı.
Ezo Sunal’ın sunacağı komedi programında çocuklar oynayacak ve yeni küçük
yıldızlarımız olacak.
Eskiden akşam yayınlarında iki program olurdu. Saat 20.00 - 22.00 arası olan prime time 1’de, çocukların da ekranda olduğu varsayılarak komedi programları ya da aile dizileri vardı. Vurdulu kırdılı, polisiye ya da ağır dramlar da prime time 2’de yani 22.00’den sonra. Bir dizi tasarlarken “Bu PT 1 dizisi olur ya da PT 2 dizisi olur” diye konuşurduk. Televizyonculuk büyük bir eksen kaymasına uğradı. Yine o günlere dönsek fena olmaz mı?
BURDA LAF MI ÇOK, DİZİ Mİ?
Mesut Yar imzasını taşıyan ‘Burda Laf Çok’, CNN Türk’ten Kanal D’ye geçti. Bu basit bir transfer değil.
Televizyonculuk açısından çok önemli ve doğru bir hamle.
Büyük kanallar geceyi bir diziyle dolduruyorlar. Hemen ardından da başka bir dizinin tekrarını yayınlıyorlar. Amaç tek bir dizi bölümü maliyetiyle geceyi tamamlamak. Dünyada tekrar yayınların da mali bir karşılığı var ama bizde bedava.
Kanallar sürekli olarak bu yüzden reyting kaybediyor. Yersiz uzun olan bir diziyi 3.5 saat boyunca izleyen seyirci, hemen ardından tekrar bir diziyi nasıl izleyecek ki? Dizilerden bunalan seyirci de doğal olarak alternatif kanallara kaçıyor.
Televizyonculuk sadece dizi yayınlamak değil. Başka türlerde program da yapmalılar. Üstelik TV güncel taze içerikler olması gereken bir mecra. Haftalar önce çekilmiş, yayınlanmış dizilerle yapılan televizyon yayıncılığı giderek bayatlıyor.
Kanal D haftanın dört günü ‘Burda Laf Çok’la günceli yakalama şansına sahip oldu. Kültür sanat, yaşam, edebiyat, spor, sağlık ve her şeyin konuşulduğu böyle programları izlemeyi özlemiyor muyuz? İlk bölümlerin reytingi bazı dizileri bile geçti. Umarım reytingi bol olur ve diğer kanallar da bu yönteme başvururlar.
YOKSULLARA UMUT VEREN FİLME BÜYÜK ÖDÜL
Dünyanın en önemli festivallerinden biri olan Cannes’da en büyük ödül olan Altın
Palmiye’yi, işçi sınıfının yönetmeni olarak
tanınan İngiliz Ken Loach, ‘I, Daniel Blake’ adlı filmle kazandı. Eşini kaybetmiş, işsiz kalmış orta yaşlı bir adam üzerinden, İngiltere’nin sosyal devlet anlayışını eleştirel anlatıyor filmde.
Loach’un ödül konuşması onun neden işçi sınıfı yönetmeni olarak tanındığını bir kez daha gösteriyor bize. “Dünyanın beşinci en zengin ülkesinde bile yemek arayan insanlar var. Yaşadığımız dünya artık çok tehlikeli bir yere dönüştü. Neo - liberal kemer sıkma
politikaları, milyonlarca insanı açlık ve sefalete sürükledi, küçük bir grubu ise utanç verici bir şekilde daha zenginleştirdi. Bu
politikaları destekleyen sağ ümitsizliğimizden faydalanıyor. Umudumuzu kaybetmeden
başka bir dünyanın mümkün ve şart olduğunu söylemeliyiz.”
Sinema ‘Umut’tur. 1982’de, Cannes Film Festivali’nde aynı ödülü alan ve Türkiye işçi sınıfının yönetmeni Yılmaz Güney’i de bu vesileyle anmadan geçmek olmaz…