Sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın bir dizi için yapılmış en büyük platosu olan ‘Muhteşem Yüzyıl Kösem’in Hadımköy’deki setini, bir grup gazeteci arkadaşımla gezdik. Gerçekten de muhteşem dekorların içinde çok etkilendik. Dizinin ruhuna uygun bir organizasyonla ağırlandık. Harem dairesinde, IV. Murat mutfağına uygun yemeklerle, Osmanlı musikisi seslendiren kadın müzisyenler eşliğinde... Bizi, yapımcı Timur Savcı, FOX TV Genel Müdürü Cenk Soner, yönetmen Çağatay Tosun, senarist Yılmaz Şahin, başrol oyuncuları Nurgül Yeşilçay, Farah Zeynep Abdullah ve Metin Akdülger ev sahibi olarak karşıladılar.
Avrupa’nın en büyük platosu
Diziler yıllarca sürsün diye başlanıyor ama bazen 3-4 bölümde yayından kalkıyor. ‘Muhteşem Yüzyıl Kösem’, Star TV’de yayınlanmış ve beklenen reytingi alamadığı için yayın hayatı kısa sürmüştü. Buna rağmen bu sezon yapımcı Timur Savcı ve FOX yeniden riske girip ‘Muhteşem Yüzyıl Kösem’i yayına soktu. Hem de 45 milyon TL’ye maledilmiş yeni plato yaparak. 26 dönüm arazi üzerinde açık hava, dokuz dönüm kapalı alan dekoru var. 200’e yakın kişi aylarca uğraşmış. Küçük bütçeli bir diziyi bile zorlayacak reytinglere rağmen dizi, yayın hayatına devam edebiliyor. Peki nasıl oluyor bu?
Hem kanal yöneticisi Soner’e hem de yapımcı Savcı’ya en çok sorulan sorular, “Reytingi yükseltebilmek için ne yapmayı düşünüyorsunuz?”, “Değişikliğe gidecek misiz?” üzerineydi. Reytingin yüksek olmasını tabii ki istediklerini ama bunun için dizinin ruhuna uymayan hiçbir şey yapmayacaklarını söylediler. “Biz inandığımız şekilde, işin gerektirdiği biçimde çalışmaya devam edeceğiz, reyting uğruna böylesine bir dünya markasının ruhunu asla bozmayacağız” dediler. Yurt dışındaki büyük ilgiden ve yayınlandığı ülkelerde en çok izlenen programlardan biri olduğunu anlattılar.
Son birkaç yıla kadar dünyaya satılan işlerin hepsi istisnasız Türkiye’de büyük reyting alan işlerdi. Fakat reyting deneklerinin değişmesiyle bu durum da farklılaştı. Burada beklenen izlenme oranlarına ulaşmayan diziler yurt dışında ilgi görebiliyor, hatta daha önce hiç giremediğimiz pazarlara girebiliyorlar. Dünya seyircisinin beğenisi değiştiği için değil bu, Türkiye’de denek yapısının değişmesinden.
Osmanlı tarihinin en önemli hükümdarlarından biri olan IV. Murad’ın hikayesini anlatan, böylesine özenli ve görkemli bir dönem dizisi kendi ülkesinde düşük reyting almasına rağmen, 50’ye yakın ülkeye satılabildiği için ayakta kalabiliyor. Yani dünya çapında bir iş olabildiği için. Sevineyim mi, üzüleyim mi bilemedim!
BU KIŞ SEZONUNDA MODA: ANNE HİKAYELERİ
Bu köşede ara ara yazıyorum. Reyting alan işlere bakıp, benzerini yapalım kafası çoğu zaman tökezliyor. Son iki yıldır romantik komediler böyleydi, onlarcası çöpe gitti. Modası geçmiş gibi görünüyor. Yeni trendimiz var şimdi, ‘anne hikayesi.’
Star TV’deki ‘Anne’ dizisinin reytingi herkesi çok şaşırttı. İki sezonluk ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ı tahtından indirdi. Hatta geçtiğimiz hafta Dinamo Kiev-Beşiktaş maçını bile geçti.
Böyle bir başarı olunca kanallar ve yapımcılar şimdi anne hikayesi arayışına girdiler.
Birkaç ay öncesine kadar yapımcılarla ya da kanal yöneticileriyle kadın hikayesi konuştuğumuzda pek ilgilenmiyorlardı. Herkesin aklı romantik komediler ya da gençlik dizilerindeydi. Yakında birçok anne-çocuk hikayesi göreceğiz. Sadece moda diye yapılanlar yine kısa zamanda sessiz sedasız çekilecek. Modası hiç geçmeyecek bir şey var; iyi hikaye, güçlü senaryo ve iyi oyuncu kadrosu olanlar kalacak her zaman olduğu gibi. İyi bir iş yaparsanız zaten kendi modasını kendi yaratır. Telaşla, panikle, acele karar vermeden düşünmekte yarar var.