Geçen hafta dünya televizyon sektörü Fransa’daki MipTV fuarındaydı ve karşılarında bir Türkiye fotoğrafı vardı. Bir an, ana haber bültenlerindeki Türkiye’yi bırakıp, fuardaki Türkiye’ye bakalım.
10 yıl önce dünyada adı bile geçmezken, şimdi dünya dizi pazarında Amerika’dan sonra ikinci ülke. 75 ülkeye dizi ihraç ediyor. Önce Türk dünyası, sonra Arap dünyası ardından Balkanlar, Avrupa, Afrika,
Amerika derken önüne çıkan bütün kaleleri tek tek fethediyor. Örnek çok, ‘Kara Para Aşk’, ‘Muhteşem Yüzyıl’, ‘Binbir Gece’,
‘Aşk - ı Memnu’…
Dünyanın en büyük endüstrilerinden biri olan Kore’den senaryo alıp, onu yeniden çekiyor ve dünya Kore’deki orijinalini değil, Türkiye uyarlamasını tercih ediyor. Örnek ‘Hayat Şarkısı’. Yıllarca Amerikan dizilerini izledik. Şimdi Amerikalılar bizden alıp yeniden çeviriyor. Örnek ‘Suskunlar’.
İmkansız başarı hikayesi…
Üstelik onlar 6 haftada 45 dakika çekiyor, biz 1 haftada 120 dakika. Onlardan çok daha düşük bir maliyetle. Acımasız bir reyting mücadelesiyle. RTÜK gibi elini kolunu bağlayan bir sansür mekanizmasına rağmen.
Bütün bu diziler bomba korkusundan insanların sokaklara çıkamadığı bir şehirde çekiliyor üstelik. Kadın cinayetlerinin, çocuk tacizlerinin, canlı bombaların, şehit cenazelerinin sıradan habere dönüştüğü bir ülkede. Hava durumuna bakar gibi bu hafta hangi şehir bomba tehdidi altında diye günlük yaşamın programlandığı bir ülkede. Kim çocuk istismarını, kim terörü destekliyor diye tartışmaların günlük siyasi tartışmaya dönüştüğü, buna alışıldığı bir ülkede.
Evet böyle bir ülkeden çıkıp dünyaya meydana okuyor dizi sektörü.
Amansız bir reyting mücadelesi verirken kimse kimseyi öldürmüyor. Rakipleriyle oturup uygarca konuşmasını biliyor, kavga etmiyor, ağız dalaşına girmiyor, küfre hakarete başvurmuyor. Böyle bir meclis istemez miyiz?
Siyasiler birbirini suçluyor ya, “Siz bizi dünyaya rezil ettiniz, hayır siz daha çok rezil ettiniz” diye. İşte bizi dünyada rezil değil, vezir ediyor dizi sektörü.
İktidarı, muhalefeti, bizim siyasiler dizi sektörünü örnek almalı ya da sektör bir dahaki seçimde elini taşın altına koyup, siyasete talip olmalı… Zira kaybedecek ne cana, ne de zamana tahammülümüz
kalmadı artık…
‘46 YOK OLAN’IN BAŞARMASI NEDEN ÖNEMLİ?
Geçen hafta da yazmıştım Star TV’nin yeni dizisi ‘46 Yok Olan’ı yakından takip ediyorum. Onun başarılı olması hem seyirciler hem de sektör açısından çok önemli. Diğer dizilerin yarısı süresinde, gece geç saatte yayınlanan bir dizi. Üstelik de içerik ve anlatım dili olarak diğerlerinden farklı.
İlk bölüm reytingi iyiydi ama asıl ikinci ve üçüncü bölüm önemlidir. Çünkü ilk bölüm meraktan izlenir, beğenilmezse ikinci üçüncü bölümde düşer. Reyting almak için 120 dakikaları geçen, bütün dizi klişelerini tekrar eden, aşk üçgenlerine sıkışan vs. diziler kadar reyting almayı başardı.
Ailenin uçarı çocuğu ‘46’nın başarması rakiplerini bile memnun etmeli. Onun başarısı herkesin işini kolaylaştıracak, uzun sürelere, lastik gibi uzatılan hikayelere mahkum sektöre dinamizm, yenilik getirecek. Seyircilere de tadı damağında kalacak farklı diziler izleme imkanı sunacak. Yani o kazanırsa hepimiz kazanmış sayılacağız.