Sezon dizileri birer ikişer çekimler başlarken yaz dizileri içinde kim kalır kim gider tartışmaları başladı bile. Sezondaki yerini garantileyen, kış dizilerinin bile kıskanacağı reytingleri alan bir dizi var, ‘Kiralık Aşk’. Ortalama bir yaz dizisinin aldığı reytingin nerdeyse 2 - 3 katını alıyor. Peki ‘Kiralık Aşk’ neden bu kadar izleniyor?
Senaryo: Modern bir kül kedisi hikayesi var. Varoşta büyüyen yoksul kız ‘Defne’, abisini kurtarmak için zengin bir adam olan ‘Ömer’i gizlice aşık edip sahte bir evlilik yapma teklifini kabul etmek zorunda kalır. Yanında asistan olarak çalışmaya başlar.Yoksul kızın, şımarık ve zengin kadına karşı mücadelesini seviyoruz. Dizi izleyicisi her daim mağdurun yanındadır ve hep onun kazanmasını ister.
Senaryosu sade, kolay anlaşılır. Bir sürü karakter, iç içe geçmiş karmaşık yan hikayeler yok. Karakterler de yeni sürüm. Zenginler de yoksullar da hayattaki gibi. Aralarındaki fark kullandıkları markalar.
Oyuncular: Esas oğlan Barış Anduç ve esas kız Elçin Sangu bir çok dizi izleyicisi için yeni yüz sayılabilir. Ilk bölümde dikkat çekmek için riskli olsa da uzun vadede karaktere inandırma açısından bir avantaj oldu. Dizinin entrika tarafında, sahte evliliği organize eden yenge rolünde Nergis Kumbasar ve amca rolünde Levent Ülgen de ‘kötü niyet’lerine rağmen oldukça sempatikler.
Yapım stratejisi: Bu sene romantik komedi furyasında ‘Kiraz Mevsimi’ ve ‘Aşk Yeniden’in etkisi olduğu çok defa yazıldı. ‘Kiralık Aşk’ bu anlamda iki diziyle de ortak özelliklere sahip. Yoksul kız zengin oğlan, atarlı giderli modern ilişkiler, zengin ve yoksul aile hikayesi, moda sektörü, sahte evlilik vs.
Sonuç: Yalın bir hikayesi olan ‘Kiralık Aşk’ta en büyük görev senaryoda. Eğer senaryosu patinaj yapmaz ve yeni açılımlar getirirse sadece bu sezon değil, gelecek sezonu da garanti eder ve ‘Karagül’ün ikinci sezonluk tahtına aday olabilir.
DİZİ OYUNCULARI DÜNYA STARI OLMAYA ADAY MI?
Engin Akyürek, 2010 – 2012 yılları arasında yayınlanan ‘Fatmagül’ün Suçu Ne’deki rolüyle Uluslararası Seul Drama Ödülleri’nde finale kaldı. ‘En İyi Aktör’ kategorisinde finale kalan Akyürek’in en güçlü rakibi ise Roman Polanski’nin unutulmaz filmi ‘Piyanist’in başrol oyuncusu Adrien Brody.
Eskiden bütün oyuncular, yönetmenler, senaristler “Sinema filmi yapmak istiyorum, çünkü dizi bir kere yayınlanıp ondan sonra yok oluyor, hiç kalıcı değil” derlerdi. Bu nedenle de dizileri sinema kadar ciddiye almazlardı. Yerli dizilerimiz tüm dünyaya satılmaya başlandıktan sonra durum değişti. Beş yıl önce yayınlanıp final yapan bir dizi, başka ülkelerde yayınlanıyor, reyting başarıları kazanıyor, ödüller alıyor. ‘Binbir Gece’, ‘Muhteşem Yüzyıl’, ‘Gümüş’, ‘Aşk-ı Memnu’ gibi. Türkiye’de neredeyse unutulan bir dizinin oyuncusu başka bir ülkede ‘sezonun en ünlü oyuncusu’ olabiliyor.
Hani hep derlerdi ya, ‘sinemamız dünyaya açılabilse Yeşilçam’ın starları birer dünya starı olurdu’ diye. İşte şimdi diziler sayesinde bu mümkün olabiliyor. Diziler sinema filmleri karşısında hala ‘sanat’ ünvanı alamadı ama kalıcı olmayı başarıyorlar gibi görünüyor.
‘CADDE YAZARLARI’NIN DA DERDİ VAR
Hafta arasında Cadde’nin köşe yazarlarından Reha Arar’ın ev sahipliğinde Heybeliada Halki Palace’ın huzurlu sessizliğinde Cadde yazarlarıyla bir araya geldik. Herkes kendi alanında görüşlerini bildirirken hepimizin ortak bir derdi olduğunu fark ettik.
İş ve trafik kazaları, bombalar, terör, savaş, şehit haberleri gündemdeyken moda, magazin, yeme içme vs. gibi ‘light’ konularda yazı yazarken ne kadar zorlandığımız konusunda dertleştik. Gerçekten de aynı sıkıntıyı ben de çok yaşadım ve yaşıyorum. Sanki memleketin bunca derdinden bihaberiz, ya da umursamıyoruz da mı bunları yazıyoruz? Tabii ki
hayır. Bizim de birinci gündemimiz yine bu olaylar oluyor ama ne çare hayat devam ediyor.
Tıpkı aynı mahallede cenazenin de düğünün de olması gibi. Biz, kötü olayları unutturmak için yazmıyoruz. Onlara teslim olmamak için, belki de ‘hayat’ın gücünün ‘ölüm’den daha fazla olması için yazmaya devam ediyoruz. Ölüm daha çok konuşulsun diye müzik de hayat da susturulmamalı diyoruz…