Derya ve Hakan bir türlü doğru düzgün ilişkiler kuramamış, sıkıştıkça birbirlerine derman olan iki dost. Kötü söz yazarı Hakan, gecelik ilişkiler, içki, yalnızlık sarmalında tükenmek üzere. Evliliğin, düzenli ilişkilerin insana pranga olduğunu düşünüp yalnızlığı seçmiş. Derya ise etrafındaki kötü ilişkilerin etkisinden belki ‘istemese’ de yalnız.
Evlenmek istemeyip çocuk sahibi olmayı isteyen bu iki arkadaş yine birbirlerinin yarasına merhem oluyor. Hakan, arkadaşı Derya’ya bir teklifte bulunuyor. “Madem kimseyle evlenmiyoruz, gel birlikte çocuk yapalım. Formalite bir evlilik olacak, herkes bizi gerçek evli sanacak ama biz yine eskisi gibi dost kalacağız.” İşte arkadaş kokusunun, evlat kokusuna döneceği yolculuk böyle başlıyor. Yoldaş ise sevgili kokusu oluyor.
Senarist Uğur Yağcıoğlu, modern ilişkiler üzerine okuyan, yazıp çizen, kafa patlatan ve sonrasında kafa karışıklığıyla baş başa yaşayan şehirli insanların komik - romantik trajedisini başarıyla anlatmış. Film, günümüzün ‘marjinal’lerinin aşk, evlilik ve aile üzerine neler düşündüğünü, neler yaşadığını sıkmadan oldukça derinlikli işlemiş. Kelime oyunlarıyla edebi tatta, sosyal bilimci gibi analizlerle. Romantik komedi gibi başlıyor, güldürüyor bolca. Sonra da acı bir sürprizinin ardından göz yaşlarıyla uğurluyor. Yeni kuşak şehirli modernleri kendi hallerine hem güldürüyor hem ağlatıyor hem de sarsıyor.
Yönetmen Uğur Yağcıoğlu, İstanbul’un ve Amsterdam’ın büyülü güzelliklerini, aşık bir çiftin görüş alanına sığacak şekilde, ölçülü boyutlarıyla gözler önüne seriyor. İki arkadaş olarak başlayıp, aşka kapılan Derya (Tuba Ünsal) ve Hakan (Rıza Kocaoğlu) bizi buna inandıracak kadar doğal ve samimi oynamışlar.
Yarın Sevgililer Günü. Dünyanın en güzel iki kokusu, aşk ve arkadaş kokusunu tatmak için bu filme gitmeli. Üçüncüsü, yani ‘evlat kokusu’ ise ardından geliyor zaten…
‘HAYAT ŞARKISI’NIN YÜKÜ KİMDE?
‘Hayat Şarkısı’, bir dost kazığının, çocukların evliliğiyle telafi edilmesinin ardından yaşananları anlatıyor. Yoksulluk, küçük bir kız çocuğunu ne kadar hırslandırır ve büyüdükçe kötülüğü nerelere varır? Çocuk oyuncu Sibel Melek Arat, bu hırslı küçük kızı oldukça başarılı canlandırıyor. Ahmet Mümtaz Taylan, Ahmet Saraçoğlu ve Burcu Biricik, rollerinin hakkını vermiş.
Usta bir senarist Mahinur Ergun’un başarılı kaleminden bir Kore (Flames of Desire) uyarlaması. Cem Karcı da, olabildiğince sahici işlemiş. Senarist, yönetmen ve oyuncular gayet iyi ama bu dizide en büyük risk hikayede. Esas kız zengin bir adamla evlenebilmek için gözünü kırpmadan ailesinin hayatını darmadağın edebiliyor. Esas oğlan Kerim
ise babasının parasını yiyebilmek için ona oyun oynuyor. Bizde esas kızlar masum olur. Bazen kötülüğe bulaşmak zorunda kalsa da bunu ancak ‘masum aşk’ları yüzünden yapar. Yeşilçam’dan devraldığımız mirasla, başka türlüsünü kabul edip sevemeyiz ve aşka inanamayız. Seyirci de inanmazsa asla izlemez. İşte bu yüzden senaristin yükü çok ağır.
‘TERSİNE DÜNYA’
Nilüfer Belediyesi Tiyatro’sunun oyunu ‘Tersine Dünya’, Orhan Kemal’in aynı adlı eserinden Engin Alkan tarafından tiyatroya uyarlanmış. Selfie’den sosyal medyaya günümüz trendleriyle ‘update’ edilmiş. Kadın ve erkek rolleri değiş tokuş olursa nasıl olur sorusuna yanıt arıyor. Zampara ve belalı Bitirim Leyla’nın hapse düşmesinin ardından kocası Mustafa’nın çocuğuyla, yoksulluğa ve namusuna göz dikenlere karşı mücadelesinin hikayesi. Her gün kadın cinayetinin, şiddetin, tacizin, tecavüzün ve başka kadın mağduriyetlerinin yaşandığı ülkemize trajikomik bir ayna tutuyor eser. Aynaya bakmak için gitmek görmek gerek.