Birçok yazarın, şairin doğduğu ve mimari harikalara ev sahipliği eden Sivas’ın dününe ve bugününe bakalım.
Geçtiğimiz günlerde Azerbaycan, Ermenistan işgalindeki topraklarını 44 günlük bir mücadelenin ardından özgürlüğüne kavuşturdu. Dağlık-Karabağ’ın tamamı kurtarılmadan önce bölgenin kalbi olarak nitelendirilen Şuşa şehri kurtarıldı. Bu şehir Azerbaycan’ın kültür ve sanatının son derece önemli şehirlerinden biriydi uzun yıllar boyunca. Şimdi tekrar eski şaşalı günlerine kavuşabilecek. Şuşa bana biraz Sivas’ı hatırlatır. Birçok yazarın, şairin doğduğu ve mimari harikalara ev sahipliği eden Sivas’ın dününe ve bugününe bakmak istiyorum. Selçuklular döneminde “Dârü’l-alâ” (Yücelik beldesi) ve “Dârü’l-ulemâ” (Bilginler şehri) olarak anılan Sivas, tıp, astronomi gibi bilimlerin; kelam, fıkıh gibi dini ilimlerin; mimari, tezyinat gibi sanatların merkeziydi. Bütün bu alanlardaki eğitimlere ev sahipliği eden medreselerin çokluğu nedeniyle eğitim ve kültür düzeyi son derece yüksek bir şehirdi.
Mimari harikaları
Önce Sivas’ın mimari harikalarını hatırlayalım: Divriği ilçesinde yer alan Gökmedrese ilk aklıma gelen. Sahabiye Medresesi olarak adlandırılan yapı üçüncü Gıyaseddin Keyhusrev döneminde vezir Sahip Ata tarafından 1271 yılında inşa ettirilmiştir. Gene Divriği’de bulunan Ulu Cami ise Mengücüklü Emiri Hüsameddin Ahmed Şah ve eşi Turan Melek Hatun tarafından 1299 yılında yaptırılmıştır. Bu cami ve darüşşifası 1985 yılından itibaren UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almaktadır. Ayrıca Minareli Medrese, Buruciye Medresesi, Çifte Medrese o tarihlerden günümüze kadar ulaşmış önemli binalardan bazılarıdır.
Edebiyatçı ve sanatçılar
Sivas tarih boyunca pek çok edebiyatçıya ve sanatçıya da ev sahipliği etti. Geleneksel halk hikâyeleri ve masallarımızı derleyen Eflatun Cem Güney; Türk yayın tarihinde müstesna bir yere sahip olan Can Yayınları’nın kurucusu ve yazar Erdal Öz; Türk folkloru alanındaki en önemli çalışmalara imza atan Sabri Koz; yazdığı biyografilerle edebiyatçılarımız ve kültür insanlarımızı daha yakından tanımamızı sağlayan Beşir Ayvazoğlu; aslen Karabağlı olan ama Sivas’ta doğup büyüyen şair Yavuz Bülent Bakiler Sivaslı. Sadece bu kadar değil. Halk müziğimizin en önemli isimlerinden Âşık Veysel; hem halk müziği sanatçısı hem de türkü derleyicisi Muzaffer Sarısözen; toplumcu-gerçekçi şiirin belki de Türkiye’deki en önemli temsilcisi ve şiirleri onlarca şarkıda da kullanılan Hasan Hüseyin Korkmazgil; ses sanatçısı Emel Sayın ve tiyatrocu Çetin Tekindor da Sivaslı.
Bütün bunlar bir tarafa sadece Pir Sultan Abdal’ın kültür hayatımıza yaptığı katkının ne derece önemli olduğunu anlatmaya kelimeler yetmez. Ünlü tarih felsefecisi ve sosyolojinin kurucuları arasında gösterilen İbn Haldun, sıklıkla coğrafyanın ve iklimin insan davranışları, yaşayış biçimi ve düşünüşüne etkisinden bahseder. Sivas bunun başarılı örneklerinden. Farklı dünya ve hayat görüşlerine sahip onlarca yazarın yetiştiği müstesna bir yer. Sivas’ın güzellikleri ve özelliklerini anlatan şiirlerden biriyle bu haftaki köşemi bitiriyorum:
“Sivas Hasreti”
Ne güzel seni sevmek böyle uzaktan
Ve seni düşünmek bir çocuk hevesiyle…
Her sabah yeniden ezan sesiyle
Müslüman Müslüman uyanan şehir.
Bir Selçuklu nakışında seni bulmak ne güzel
Ne güzel seni duymak bir ney sesinde.
Şemsî Sivasî’nin mübarek türbesinde
Kandil kandil yanan şehir.
Halayların, türkülerin, çağırır beni uzaktan
Yüreğim hep, Mısmıl Irmak gibi tertemiz,
Nerde Çifte Minare’miz, Gök Medrese’miz?
Sımsıcak dualarla maziyi anan şehir…