Yıllardır aynı şarkılar, aynı nağmeler eşliğinde rakıları devirmekten, nağmeli nağmeli kıvırmaktan fenalık gelmedi mi? Bol detoneli, zilli tefli gecelerde dön dolaş sıkmadı mı?
Bu kaçıncı meyhane gecesi sayısını unuttum! Mekan değişse de, kadroda ufak oyuncu değişikliklerine gidilse de arada bir meyhane havası koklamak, rakısından yudumlamak gibisi yok. Tuhaf, rahatlatıcı bir havası var. Bin bir psikolog seansına bedel. Hem efkar dağıtıp derdini kusabiliyorsun, hem de saniye geçmeden kalkıp çakkıdı çakkıdı oynayabiliyorsun. Bir nevi Seda Sayan kadınları sendromu olarak da açıklanabilir. Fakat arka fonda hep aynı şarkılar, hemen hemen aynı sırada. Ara sıcak niyetine ‘Lale Devri’, ardından ‘Beyoğlu’nda gezersin, gözlerini süzersin’ hoop ‘Ararım, sorarım, ararım seni her yerde’ ve şimdi salına salına ‘Sevişmek ah ne hoştur yıldızların altında’ derken uzata uzata ‘Şimdi uzaklardasın’larla devam eder gece. Her gidişimde daha da şişiyorum.
Yine darbuka gelmiş kafamda patlıyor, klarnet bir kulağımdan girip diğerinden çıktı çıkacak. Paraları bayılmadan bu işkenceden kurtuluş yok. “Madem bayıldık, hakkını alalım” diye diye başlıyoruz istekleri sıralamaya. ‘Çal kemancı, başımın tacı’ Nakarat var, gerisi yok. “Döktür bir Rakkas abi!” darbuka solosundan şarkıya eşlik etmek mümkün değil. Kabul meyhane kültürü interaktif bir havayla yoğrulmuş. Sağ masadaki 60’lık ağabeyler bas tonunda girmeden, soldaki çıtır kızlar civelek civelek parçaya eşlik etmeden meyhane gecesi tamamlanmıyor. Bol detoneli, zilli tefli gecelerde dön dolaş, aynı şarkılar, aynı nağmeler.
Eli yüzü düzgün iki parça olsun
Post modern meyhanelerden Münferit kırk yıllık mezeleri aldı, havalı gurme işi bir şeye dönüştürdü. Sonuçtan hoşnut olmayan “Bari 40 yıllık haydarimize, favamıza dokunmayın. Olduğu gibi kalsın. Rahat bırakın haydariyi” diyeni de var. Beğenin, beğenmeyin ortada aynı tattan, aynı servisten gına gelenlere bir farklılık sunuyor. Şimdi, aynı açılımı meyhane repertuarında bekliyoruz. Sandıktan, unutulmuş birkaç oynak şarkı, iki efkarlı nağme çıkmaz mı? Olay ille de herkesin eşlik etmesiyse, bari eli yüzü düzgün bir iki popüler parça cover’lanıp, meyhanelerde sunulsa. Neden olmasın?
HAFTANIN KIRIP GEÇiRENi: EZGi MOLA ViDEOLARI
Dışarıdaki tantanadan bunalmışken eş dost evde toplanmanın da bir raconu var. Günlerden cumartesi ise içkisini kapan, pazar ise DVD’sini kapan gelir. İçkiler kapılmış, eve kapanılmışken kısa bir ‘ev toplanmalarında ne, neye dönüştü?’ analizi dönüyor. Misal, ‘kakara kikiri’ seansı için eskiden komik espriler, bel altı fıkralar havada uçuşurdu. Şimdi söz sahibi YouTube. Akla gelen en komik videolar, matrak anlar peşi sıra tıklanıyor. Sevtap Parman’ın ‘Que sera sera’sı, Serdar Ortaç’ın ‘Billie Jean’i üstüne Neslihan Yargıcı’nın ‘Ben Tekim’, tatlı niyetine Medya Arkası’ndan araklanmış birkaç Erman Toroğlu klasiği gecenin olmazsa olmazlarından. Son ev toplanmasında elimdeki gizli kozu oynadım: Ezgi Mola videoları! Mola, geçmiş yeni oyuncuğı Apple Mac’in karşısına, görüntü ayarlarıyla hafif oynayarak farklı yüzler, farklı karakterler yaratmış. Küçük ağızlı Nazlı, 184 kiloluk Selvi, kulaklarıyla barışık Dracula lakaplı kız, asabi Miss Piggy ve diğerleri. İçinden çıkardığı her bir karakter dibine kadar gerçek ve komik. Ne Ata Demirer’in taklitleri, ne de Şahan’ın absürt espri anlayışı. Ezgi Mola’nın tek kişilik şovu sanal alemi kırıp geçiriyor. Eğlenceden eksik kalmamak için Facebook’taki ‘Ezgi Mola Videoları’ grubuna üye olun. Bu şov sanal aleme sığmaz. Tek kişilik program, şov, hatta film bekleriz.