“Kahvaltımda kuş sütü eksikti”, “Otel odamdaki havlular yete-rince yumuşak değildi” serzenişleriyle beslenen metropol insanı, bir tekneye doldurulup, birkaç günlüğüne bu koya bırakılmalı
Karayla bağlantı yok. Elektrik yok. Telefon çekmiyor. Ulaşım için tekne, elektrik için jeneratör var. Yer Domuz Çukuru Koyu. Lokasyon olarak Datça’ya yakın, ruh olarak Alaçatı’dan, Türkbükü’nden çok uzaklarda bir yerde. Telefon sesinden, karayolundan, hatta elektrikli her türlü cihazdan bağımsız/yoksun olmak insana tuhaf bir huzur, mutluluk ve rahatlık veriyor. Elinizde içkiniz, karşınızda dolunayınız, yanınızda her türlü egosantrik davranışlardan arınmış dostlarınız ve arka fonda hiç bitmeyen parti müziği. Issız koya ziyaret sebebimiz ‘Fullmoon party’. Partinin arkasında şehrin en cool DJ’lerinden Tarık Koray var. Koray’ın gıcır gıcır ‘oldies’ setlerine White Mill’den, Nuteras’tan aşinayız. ‘Oldies’ hadisesini Blondie ve Ace Of Base arasına serpiştirilmiş birkaç Madonna ve Michael Jackson parçasından ibaret sanan meslektaşlarına inat Tarık Koray’ın çaldığı her parça “Aa bu da vardı!” dedirtiyor. ‘Tarık nereye biz oraya’cılardan oluşan yaklaşık 30 kişilik bir ekip olarak, az gidiyoruz uz gidiyoruz dere tepe düz gidip Domuz Çukuru Koyu’nda bitiyoruz.
KOYDA ELEME HEYECANI
Koyun tek konaklama yeri Pigsbaycamp’ın başındaki ‘Dişi Acun’ İlknur Hanım, gelenleri bizzat iskelede karşılıyor. Jet hızında yerleşip, aynı hızda toplanarak adayı terk edenlerin ardından beklentiyi karşılamamanın verdiği sıkıntıyla beden diliyle üzüldüğünü ifade etse de hava kararınca büründüğü ateş dansçısı haliyle herkesi hayran bırakıyor kendine. ‘Çekirdek kadro’ olarak kendimizi müzik, içki ve dolunay üçlüsüne teslim etmişiz. Günün doğuşunu hamaktan izlemek, mehtaba karşı yüzmek, sabaha kadar dans etmek içi boş, ağdalı betimlemeler gibi dursa da dört gün boyunca tüm klişe anlar, farklı bir anlama bürünüyor. Gözlerinizi tamamen açık tutup “Bu anı hafızama kazımalıyım” dercesine, anı kaçırmak adına bırakın uyumayı gözümü kırpmaya dahi çekiniyorum! Doğanın ortasında, dış hayatla iletişimin sıfırlandığı noktada dört gün geçince ‘Survivor’ parodileri peş peşe sıralanıyor. Kendini ıssız bir adada, farklı sosyo - kültürel geçmişe sahip bir avuç insanla beraber ‘Kim kalacak?/Kim dayanamayıp gidecek?’ yarışmasında hissetmemek elde değil. “Benim sörfüm geldi. En yakın nerede sörf yapabilirim?” diyeninden tutun, “Aşçı ne nemrut adammış” diye söylenene, duruma ayak uyduramayanlar tek tek adadan ayrılıyor. Dans pistinde figür gösterme merakıyla tutuşanlar, telefon sinyali peşinde dolunayı sırtını dönüp saatlerce telefonla konuşanlar, Çeşme/Bodrum’a giderken uçağı yanlışlıkla buraya düşmüşçesine altta sivri topuk, yüzde ful makyaj şıkır şıkır adada gezinenler ‘kafadan’ eleniyor. Duruma ayak uyduramayanları anlamak mümkün değil. Bırakın incileriniz dökülsün. İncisiz yaşamanın, yükü hafifletmenin, dış etkenlerden bağımsız nefes alıp vererek eğlemenin tadına varın. Ortam/ambiyans diye tabir edilen, o yapış yapış havadan yoksun, mekansız zamansız bir yerde yaşamanın tadına varın. Kartvizit, şan, nam burada sökmüyor. Herkes bir, herkes tek. Böyle bir yaşam çok mu zor?
‘Nasıl gidilir?’ notu: Önce Dalaman’a ya da Bodrum’a uçun. Servisle, Bodrum’dan feribotla Datça’ya varın. Datça’nın Gabak koyu bölgesinden özel tekneyle Domuz Çukuru Koyu’na ulaşabiliyorsunuz. http://www.pigsbaycamp.com/