Cihangir’in bunaltıcı entel havasını dağıtan White Mill partisinde, herkes evindeymişçesine rahat ve huzurlu. Herkese dahil isimler arasında Nejat İşler ve Berrak Tüzünataç’ın oluşu şaşırtıcı bir durum. Sakin ve rahat eğlenmeleri “Bu mudur gazetecilere, sette çalışanlara kök söktürenler?” dedirtiyor. Yanlarında menajer Ayşe Barım, çift son derece huzurlu eğleniyor, eğlendiriyor. Diğer oyuncu çiftlerin de, Engin Altan Düzyatan ile Özge Özpirinçci, Dolunay Soysert ile Sinan Tuzcu, gelişiyle parti içerisinde bir parti daha ortaya çıkıyor: Aile saadeti sıcaklığında bol set dedikodulu, bol esprili ve tabii ki bol sinema konulu.. Partiyle beraber en basite indirgenmiş, hafif alaylı, “popçu/topçu” kategorisine daha ‘entel’, grup daha katılıyor: DOT’çular. Popçu ve topçulardan sonra şimdi de DOTçular, bulundukları yerin havasını değiştiriyor. Üç grubun aynı cümlede yer alışının tamamen kafiyeden ibaret oluşunu, maksadın tiyatrocuların/oyuncuların ne kadar sıkı parti insanları olduğunu göstererek, durumu çarpıtmak olmadığına dair dipnot düşerek White Mill partisine dönelim. DOT’çuların egosu düşük, özgüveni yüksek eğlenmeleri White Mİll’in rengini değiştiriyor, kasvetini dağıtıyor. Çok içtiklerinden ya da deli gibi dans ettiklerinden de değil. Sadece kasmadan kasılmadan yaşamasını biliyorlar. Parti gediklilerin damlamasıyla daralan parti, gecenin sonuna doğru art arda gelen tekilalar, Şebnem Ferah’lar ve Duman’lar eşliğinde çözülüyor.
‘New Yorker’ ruhu başmış her bir yanımı
İstanbul Doors grubunun Kanyon çıkarması, Wan-na ile tavan yaptı. Kitchenette’in ardından önce Gilt’in yerinde Gina açtılar. Mama’nın ikinci şubesini Kanyon’da açmak için sırasını beklerken, araya havalı kardeş mekan, Wan-na girdi. Kanyon’un her katına yayılan Doors kimliği, Wan-na ile tavan yapsa da, eski yerinde 11:11 havası esen Wan-na, Kanyon’a girmesiyle kulüp ruhundan ödün verecek gibi. Eski Hakkasan/ yeni Wan-na, ambiyans ve tasarımda büyük değişikliklere gidilmeden, ufak dokunuşlarla, daha geniş ve bütün bir hale getirilmiş. Masalara sinmiş Hakkasan’ın merhum ruhu hâlâ hissediliyor. Açılış gecesi, ‘orada olması gerekenler’ eksiksiz, hazır vaziyette, Wan-na’nın kırmızı halısından tek tek geçiyor. Geceyi ucuzlaştırmadan hem seksi hem şık kılmak için tüm gerekenler mevcut: Dans etmeyecek kadar ‘cool’ müzik, loş ışık ve aydınlatma, Uzak doğu atıştırmalıkları, Absolut kokteyller, derin yırtmaçlar, en tarzından bir adet manken (Ahu Yağtu) ve en yalnızından bir adet ikoncan (Eda Taşpınar). Yalnız ikoncan geceyi bir Orhan Gencebay klasiği ile tamamlıyor: Sevgilisinden yoksun, iki yakın kız arkadaşıyla geldiği gecede, Eda Taşpınar’ın durduğu noktada bir anda yeller yerine Nurettin Hasman esmesi, “Bana kaderimin oyunu mu bu?” ekoları yükseltiyor mekandan. Gergin saniyelerden geriye İstanbul’un ‘New Yorker’ ruhunu açığa çıkaran zarif bir açılış kalıyor. Açılışına gelenlerin geliş sebebi aşikar: Kendini iyi hissetmek. Herkes şık kıyafetler içerisinde güzel sohbet, içki ve ambiyans eşliğinde birkaç saatliğine olsa kendini iyi hissetmek istiyor. Kimisi halinden memnun, ‘feel good’ anının tadını çıkarıyor, kimisi İclal Aydın gibi, elinde kırmızı şarabı, yüzünde hüzün tablosu, tüm geceyi uzakları süzerek geçiriyor. Yalın ise ‘feel good’ anını, 4-5 kişilik yakın erkek grubuyla, halı sahadan ya da PES turnuvasından direk gelmiş bir havayla yaşıyor. Gecede, ağırlıklı DJ kabinin önüne istiflenmiş, 16-21 yaş grubunun taşkın libidosu ilerleyen saatlerde iyice tavan yapıyor. Her aileden torpilli ergenin, anne baba ricasıyla, içeri alınışı ufak çaplı ‘Wan-na sunar: Gossip Girl’ şovuna dönüştürüyor. Ağızdan çıkan her laf, atılan her adım gecenin şık havasını bozmaması için özen gösterilirken Gossip Girl ekibinin yol bilse de (tüm kulüplerin adresleri onlardan sorulur) yordam bilmeyen halleri şık durmuyor. ‘Öğretmen’ edasıyla duruma dair bir çift söz: İş, ailelerde bitiyor. Çocuklarınızın sosyalleşmelerinden övünmek, mekanlara girişlerini teşvik etmek yerine kontrolü elinizde tutun. Bırakın, girmesinler; ertesi gün “Wan-na açılışındaydık” lafını etmesinler. Henüz 16’sında, 18’inde birinin açılışlarda boy göstermeyi kendine misyon haline getirdiyse ileride bu senaryo nereye varacak? Her repliğini hatmettikleri Sex And The City’ye mi yoksa karton karakterlerden ibaret, özgünlükten yoksun ‘Romantik Komedi’ filmine mi?