Modern hayat, hepimizi birer robota dö-nüştürüyor. Bir ‘umut’ arayanların imdadına Punk alemi koşuyor. DOT Tiyatrosu’nun ‘Punk Rock’ı değişimin habercisi gibi...
Kaos gelecektir. Ötesinde ise özgürlük vardır, der efsanevi punk topluluklarından Sonic Youth. Gittikçe sözlük anlamını yitirmiş özgürlüğün size ne ifade ettiğini düşünün. Günlük hayatta, yaptığınız seçimlerde, bir ürün alırken ya da evinizi döşerken mesela, ne kadar özgürsünüz? Sosyal statü icabı size dayatılmış davranış, hal, hareket ve zorunlu seçmelerden örülü robot gibi bir yaşam, modern hayatın özeti olmuş. Başı sonu belli diyaloglar, cevapları önceden bilinen sorular, seçimi önceden yapılmış seçimler... Kaptırmışız kendimizi gidiyoruz, bilinmeyenin aksine, bilinene doğru. “Hiç umut yok mu?” sorusuna cevap, eli kolu bağlı oturup şikayet etmek yerine ‘kendin yap’ sloganıyla kapitalist sistemin yüzüne tüküren Punk aleminden gelecek. Edebiyattan tiyatroya, gece hayatından müziğe, sinemaya... Çok yakında.
DOT’un ‘Punk’ hali
DOT ekibinin yeni oyunu, bu değişimin habercisi niteliğinde. G-Mall’daki DotMARSta projesinin Pornografi’den sonra gelen ikinci oyunu Punk Rock canlı müziğiyle, taze performanslarıyla ve genç yönetmen Rıza Kocaoğlu’nun ustalık gerektiren ufak dokunuşlarıyla parlıyor. Sahnede gelecek vaat eden/genç yetenek kategorisinden yedi yeni oyuncu, yönetmen koltuğunda DOT ekibinden çıkan ilk yönetmen Rıza Kocaoğlu ve fitili çekilmiş bir hikaye. Punk Rock, her anlamda heyecanlı ve ‘punk’ bir iş. İngiltere’nin zengin ailelerinin çocuklarının gittiği bir özel okulda geçen oyunda, kendi bedenlerine sıkışmış, kabuklarını kırmaya çalışan yedi öğrenci var sahnede. Ailesine, cinsel tercihine ya da yaşadığı şehre karşı, hepsinde bir hapsolmuşluk, sıkıştırılmışlık hissi var. Oyun, şiddeti o kadar normal bir karakter üzerinden anlatıyor ki ortaya çıkan, “En normal, sevimli, düzgün insan bile bu hale gelebilir?” mesajı, gerçeğin farkında olduğunuzu hatırlatıyor. Punk Rock, umutsuz ve yıkıcı bir oyun değil. Mimar olmak isteyen, büyük binalar çizmek isteyen, işbirliğine inanan bir grup gencin hikayesi. Aynı zamanda insanı eğitmek ve temel güdülerini törpülemek için varken insan doğasına aykırı bir yaklaşımla, stresi ve kimlik bunalımını tetikleyen ‘okul’ kodlu bir sistemin hikayesi. Punk felsefesi de buradan doğuyor. Punk, bir duruş, var oluş, ruh hali. Birisi yaptıkça, öteki yıkmaya, karşı gelmeye devam edecek.
KÜLLERiNDEN DOĞAN TREND: YANARDAĞ?SÖRFÜ
Yanardağ, kül bulutu gibi laflara tövbe etmişken, size ‘ters köşe’ tatil önerisi: Yanardağ sörfü!
Yanardağ sörfünün, İsviçre Alpleri’nde son sürat kaymaktan bir farkı yok. Sadece Alplerdeki karlı zirvelerin yerini yaklaşık 500 metre yükseklikteki volkanik taşlar alıyor. Yanardağ sörfü için, Tierra Tour (www.tierratour.com) isimli Nikaragualı cesur bir ekip, sizi otobüsle Cerro Negro adıyla bilinen zirveye götürüyor, tepeye kadar çıkarıp, gerekli emniyetle donattıktan sonra yanardağın tepesinden aşağı bırakıyor. Malum, bu araziye dayanabilmeniz için sıradan bir board yerine daha sert ve dayanıklı bir şey şart. Engebeli yokuştan aşağı tahta bir board ile kayıyorsunuz. Üstelik, saatte 65 km hızla lavların üzerinden... Yaşanması gereken bir deneyim.